bugün

(bkz: tanrı ya mektup yazmak)
tanrıyla kul arasına neden sözlük sokulmuş anlamadığım başlıktır. ayrıca neden seçilmiştir bu interaktif yol o da ayrı bir konudur*. bunun yanında moderasyonlardan da talep ediyoruz sözlüğe mum dikmek, adak adamak, dilekte bulunmak yasak olsun.

(bkz: hayat ne tuhaf tanrılar filan)
1-2 yaş grubu çocuklardan çiziktirmeyi öğrenip sağa sola karaladıkları herhangi bir metne, "ne yapıyorsun sen evladım" şeklinde sevecenlikle yaklaşan ebeveynlerine verebileceği bir cevaptır bu.

sonra insan büyür, olgunlaşır, felan. böyle abukluklar yapmamaya başlar.
tanri nin mektuplara cevap olarak dört kitap indirmesi yetmemismi ki de yeni mektuplar yaziliyor sorusunu akla getiren yazi.
(bkz: biz bu entryi bluevelve den bekliyorduk)
kişisel menkıbesini yaşayan, kendini ergin belleyen beyinlerin sunduğu sözlük platformuna uymayan entryle açılan başlıktır. siz ironiden anlayan ergin beyinler, size ''burası blog sayfası değildir'' demiyorum. buraya edebi yazılar, yakarışlar, ibadet şekilleri, fenafillah sözcükleri dökebilirsiniz. ancak; bireyselliğin hat safhasında bulunan bir entrye yapılan eleştirilere de ''size ne'' yaklaşımı namüsait kaçacaktır. buraya herkes yaşadığı deneyimsel icraatları, yaşamsal hedeflerini, tapınan yakarışlarını bir günlük edasıyla yazarsa şayet; buranın ilim irfan yuvalığı, düşünsel paylaşımsal yönü uçar geriye totemler, ilahiler, sagular kalır. sözüm meclisten içeri, başlıktan dışarıdır. meclisin içinde yazım amacını belli etmeyene, yakarışını, bireysel menkıbesini tanım yapmadan sunanadır.
(bkz: rabbime sordum cleveland dedi) *
Bir yolu olmalı böyle gitmez
Düşmüşüz hırslarına hayatın
Bu kadar büyük yüke
Küçük bu yürek
Değişse ya bu kader hemen
Hep haset hep fesat dolu dört yan
Kalmışız ortasında siyahın
Savaşa döğüşe hazır bütün ahali
Değişse ya bu düzen hemen
Duy bizi tanrım
Duy da yardım et
Duy bizi tanrım
Gör bizi tanrım
Çaresi yok mu vardır elbet
Aklımı koru sen kinden azat et
Yüreğime su serp bir ışık yak
Yoksa ben dayanamam... (soner arıca)
dün-yalan, dünya-lan, dünya-yalan...
şarap testimi kırdın,tanrım
zevk yolumu tıkadın,tanrım
nar rengi şarabımı yere çaldın,tanrım
tövbeler olsun, yoksa sarhoş musun tanrım?

(bkz: ömer hayyam)
tanrı'ya/allah'a olan sevgisini, onun varlığının nelere kadir olduğunu ve yalnızlık çekmediğini dile getirmiştir. normaldir ve ne mutlu ona.
elle tutulamayan, gözle görülemeyen, tadılamayan, hissedilemeyen ve koklanamayan ütopik ve irrasyonal bir sembole yazılmış olan yazılardır.

tanrım,

biliyorum ki seni bizler yarattık ve kendi yarattığımız hayal dünyasında yeri geldi seni yücelttik, yeri geldi yerlere serdik. insanoğlu bu, kirlenmiş genlerindeki kötülük ve hep daha fazlasını isteme arzusuyla sana ulaşmaya, senin sevgili bir kulun olmaya çalışıyorlar.

devam edicekler bu uğurda. sana her geçen gün bir miktar daha yaklaştıklarını düşünecekler. iyilikleri bizler için değil, senin için yapacak bu inanan insanlar.

hepsine lanet olsun.

% 100 doğruluğun sadece matematikte olabileceğini öğrendim özgür ve sorgulayıcı irademle. ve yine o irademle diyorum ki,

eğer varsan,

mevcut durumdaki inanç anlayışını ve standartlaşmış basma kalıp kurallarını kabul etmiyorum. ve yarattığın yerküre üzerinde benim gibi milyonlarca insan var. her geçen gün, yarattığın dinlerin, cennet cehennem anlayışının, mucizelerinin ve kurallarının saçmalığı ve bu saçmalıkların da ötesinde yaratmış olduğun savaşlar, ölümler, açlıklar, kayıplar, göz yaşları, yalanlar, sansürler, ve daha fazlası için sana karşı olanların sayısı artmakta.

john lennon dediğinde inanmamıştın değil mi ?

artık inanabilirsin.
bugün bir şehit haberi daha gördüm, acılı anne haberi duyar duymaz yüzünü yolarcasına tırnaklarını yanaklarında gezdirdi defalarca, bakamadım. bir bilimsel açıklaması olmalı diye düşündüm yüzü tırnaklamanın, acıyla alakalı olarak.
sonra...
sonrası yok aslında...

düşündüm Allah'ım, herkes seni nerde bıraktıysa orada buluyor sanki. 'bıraktıysa' lafını özellikle seçtim, çünkü senle olan bir randevuya geç kalan hep bizleriz.

biliyorsun, hayatın adilliği üzerine düşünüyorum en çok, şu şehit haberindeki gibi.
'hayat adildir' diye yazdığım şeyler oldu.
ama bugün birisi otobüse arka kapıdan binip öne para uzatmadı, adilce değil 'adiceydi'.
sonra bir sürü şey daha oldu...
bir dostumun kızı dünyaya geldi, işimden ayrılmak üzere karar aldım ve istifamı partonlarıma ilettim, ntv bilimde bir galaksinin diğer galaksiyle çarmışmak üzere bilmem kaç milyon yıl sonrası için randevulaştığını okudum. herşey öyle olağan ki ve sanki her olan şeyin gerçekleşme enerjisi aynı...
senin için bir galaksinin ölmesi ile bir çitanın geyiğin boynunu dişlemesi, aynı şey gibi geliyor, bana.

bugün allah'ım ...bugün... aslında her gün gibi... insanlara iyilikle doluyor içim. insanlara merhamet duygum depreşiyor sanki. kaldı ki, ben kimim bunca insana merhamet edesim geliyor, bilmiyorum da... bugün kendimi o galaksi için ve aynı anda geyik için üzülürken buluyorum... hem de istifa etmişken, tam da kendim için endişelenmeliyim derken.

haberleri iziliyorum. işsizleri, yoksulları ve sonra odadan kaçıyorum. ''oturmamalı ayağa kalkmalı o insanlara iş üretmeliyim''ler basıyor beynimi; ama birazdan unutuyorum sanki. acizlik kaplıyor her yerimi... ben kimim ki diyorum.
ben; ''haa! şu dağın ötesine bir sürü ile gitsem, yarısını kurta kuşu kaptırırım'' diyip, tüm hayallerimden, azmimden ve iş bilirliliğimden gerisin geri cayıyorum.

sonra yine başka bir zaman, birini görüyorum, dinliyorum acılarını içimde hissediyorum, acımak değil bu dediğim.. ama hissediyorum. bir kız ise bu belki aşık olacak kadar sahipleniyorum onu ve acılarını; ama bu aşkta değil ki, kederlere aşık olamazsın biliyorum*... ama oluyorum... iliklerime siniyor, bu garip duygusallık... anlayamadan başka bir hisse kaçırıyorum beynimi, zira orda dursa delirecek kadar öte duygulara boğuluyorum. işte burda uyku gelip sarıyor gece bedenimi, uyumasam boğulacağımı biliyorum...

ağlıyorum... bir erkeğe pek yakıştıramadığım sulu gözlülük, tüm neşeli gündüzlerime karşın basit duygusal bir müzik parçasında ya da film karesinde buğulanmaya dönüşüyor. toparlanıyorum, sanki yaptığım yanlışmışcasına...

sonra gerisin geri dönüp hayatıma bakıyorum. hiç yoktan edinilmiş aile borçları takılıyor kafama. oturup ödemeye başlasam; hani var ya
''şimdi bak! aldığım maaşı, hiç yemeden içmeden biriktirsem'' diye başlayan cümleleryemeden *. ha işte , o cümlelerden birini kuruyorum ve 8-9 yıl durmadan çalışmam gerektiğini görüyorum.
ama sonra, bana verdiğin ve bir insana verile bilecek en değerli nimet olan 'akıllı olma' halimi görüyorum. sabırlı oluşumu ve anlama ve kavrama kabiliyetimin farklı olduğumu hissediyorum. eğer bunu, sokakta bir insana söylesem övünüyor olurdum; ama sana, bunu şükür için telaffuz ettimi biliyorsun zaten... buraya yazılıyorsa, burnum sızlıyorsa ve yine buğulandıysam, işte bu samimiyetimdedir.

sonra, sevdiğim kızlar geliyor aklıma... bu sızı birazda onlardan kalma, hissediyorum. ama üzülmüyorum şu anda, hiç birinin yanımda olmayışına. çünkü onlar 'birileri' için değil, kendi benlikleri için yaşadıklarını hatırlıyorum, evlenmeyi bile sihirli bir değnek gibi 'kendi' dünyalarını değiştirmek için kullanmak istediklerini hatırlıyorum.
evet!... yaptığım bir tek iyiliği bile sorgulayıp 'ama o senin için bişey yapmıyor ki' diyen tipler bile tanıdım hayatımda. sanki herşeyin bir karşılığı olmak zorunda!
''be akılsız, sen dünyaya ne verdi ki bulut sana yağmur veriyor, toprak seni doyuruyor'' diyesim geliyor şimdi onlara.
soruyorum Allah'ım neden bu tipi tipler oldu benim hayatımda... neden onlarla muhatap oldum ben? neden beni anlayan biri/kız olmadı hiç!
bu bir isyan değil hani. kavramaya, anlamaya çalıştığım bir şey sadece...

neyse... nerelere geldi laf...
istifa dedim demin...
bugün istifa ettim Allah'ım...
daha küçük bir kasabada çalışmak için. bu dev dünyayı değiştiremediğimi, aslında bana verdiğin o güzel şeyleri kullanmayı öğrenemediğim için, daha küçük bir yerde başlamak istiyorum artık.
senden çok şey istiyorum Allah'ım para, hırs, azim, yöneticilik, şans ve dahası. ama biliyorsun ki sende; hiç birisi, saf halde kendim için değil... ama güçlenmek ve senin 'iyi elin, veren elin' olmak istiyorum hayatta. en başta borcumu ödemek istiyorum...
bir nebze olsun dünyayı/dünyamı 'daha' iyi yönde değiştirmek istiyorum *. çünkü bana verdiğin bu akılla, düşüncelere dalmak üzüyor beni. Allah'ım bana insanların sıkıntısını ve çözümünü ver. örneğin; beni kendi derdi için hastane köşelerinde koşturan biri yapma, böyle olursa hayatımı öylece kendime ipoteklemiş olurum çünkü... bana 'beleş' dertler değil dev çözümler ver Allah'ım.

böylece uzuyup gidiyor bu çetrefilli düşüncelerim...
şimdi daha ne diyim... aklım karışık, yazım gibi. bir kelimemden sonra başka bir şeyler geliyor aklıma, toparlıyamıyorum.

bana benden daha yakın olan tanrım... Allah'ım... benim demediklerim bile, sende gizlidir.

kısacası istifa ettim, daha güzele ve iyiye ulaşmak için...
bize hayırlı olan şeyleri nasip et, çalışkanlık ve azim ver.
(amin)
şimdilik söyleyeceğim şey özetle budur...
sevgiler...
Gmail'den "gönderdiğiniz ileti listenizdeki tüm kişilere ulaştırılamadı" hatası alabilecek önerme. Yok isterseniz post makinasından ulaşmaya çalışın tanriya hem ekstradan kredi kazanırsınız!! Bunları okuyunca Atatürk'ün bir sözünü tekrar anıyor ve anlıyoruz: "Tanrı herkesin kafası kadar büyüktür."
Allah'ım biliyorum sen bize şah damarımızdan daha yakınsın ne istediğimizi ne düşündüğümüzü her şeyi bilirsin. senden tek isteğim şu benim cennet ülkemden müslüman geçinen insan görünümlü şeytanlardan, bir matafmış gibi sana dil uzatıp en azından inancımıza saygı bile duymayan insanlık garibelerinden temizle. temizle ki sana kim yakın kim uzak bilelim, kim ülkeyi seviyor kim sevmiyor bilelim. sen her şeye kadirsin. ilminle ilimlendir. son elçinin ahlakıyla ahlaklandır.*
yazılmasına gerek olmayan yazı. zira aklınızın en ücra köşelerinden haberdardır kendisi.
şimdi hangi dua getirir ki onu? bilmiyorum. keşke onu bana yazman için benden ne istediğini bilebilsem...
tanrım beni acıyla ıslah et tutku sesimi kessin .
yarabbim sübhaneke dinimiz amin, töbe töbe*

o değil de eğer allah'a yazı yazmam gerekirse: verdiğin herşey için teşekkürler.
ikinci albümde herşey beklediğimiz gibi olsun..huzurumuzu bozma..sağlığımızı da..bi de şu facebookta habire göz kırpan insanların gözünü kırparsan!..sevinirim...
seni hiçbir zaman tanımadım, bundan sonra da tanımayacağım. ne bok yersen ye, inan ki yediğin bokların hesabını bir gün ödeyeceksin. ödemezsen sana ödettirirler! *****
(bkz: what the fuck you wanna)*
(bkz: what s the point)
tanrım neden seni acı , şaşkınlık , korku , heyecan efekti olarak kullanırız ?
(bkz: o my god)
(bkz: god damn)

daha da genişletir isek mesela ayağımıza kolumuza bacağımıza herhangi bi yerimize kaynar su döküldü.
eğer birazcık türkçe biliyorsak her ne olursak olalım,neye inanırsak inanalım o suyun acısını vücüdumuzda hissettiğimiz anda söyleyeceğimiz söz.. (bkz: allaaaaaaaaaaaaaaaahhhhh!!!!)
(bkz: #6943608)