bugün

not: 3 parçada anlatacağım, çünkü yazdıkça müthiş terleme yaşıyorum. 3 parçayı da bu entrye editleyeceğim.

parça 1

trabzon/of yaylalarında geçen gerçek bir hikayedir. bu hikayeyi birebir, yaşayan ağızdan duymuş, 2 sene de göt korkusu yaşamıştım. şu an yazarken dahi tüylerim diken diken, tabi eskisi kadar korkmuyorum.

of'lu bir abimiz ocak ayında kız arkadaşından ayrılması üzerine müthiş can sıkıntısı yaşamaktadır. dayanamıyor, babasından arabasını alıyor, erzağı ve içkisini arabaya dolduruyor. gitmeden önce arkadaşlarına uğrayıp; beraber gelmek isteyip, istemeyen var mı onu soruyor. arkadaşları da bu kış ayında yaylaya mı gidilir diye yok diyorlar abimize ve abimiz binip arabaya yola koyuluyor.

yaklaşık 2-3 saat gittikten sonra, yayla'ya yakın bir yerde yolda kalıyor. malum kar, fırtına, yağmur, çamur. arabayı sote bir yere bırakıp, erzakları alıp kalan yolu yürüyerek gitmeye karar veriyor. 5 dakika yürüdükten sonra uzaktan düğün sesi duymaya başlıyor. bu merakla devam ediyor yürümeye. ayrıca o kış ayında yaylalarda kimsenin olmayacağını, hadi oldu ve düğün var; mutlaka bileceğini, haber verileceğini düşünüyor. konuya anlam veremeden yürümeye devam ediyor. biraz daha yürüdükten sonra ışıkları ve düğün yerini görüyor. evinin 100 metre kadar ilerisinde. şuraya bir uğrayayım, ordan eve geçeyim diyerek düğün alanına doğru yürümeye başlıyor. biraz daha yürümenin ardından düğün alanına varıyor ve selamun aleyküm diyerek giriyor. oradaki insanlar bunu karşılıyorlar ancak büyük bir problem var. abimiz düğün alanındaki kimseyi tanımıyor. kendi yaylasında düğün yapan insanları tanımaması daha da garibine gidiyor bunun. tam kimlerden olduklarını soracak ki, meşhur ayak mevzusunu çakıyor, ayakların ters olduğunu anlıyor. işte burada tüm film kopuyor.

parça 2

ayak olayını farkeden abimiz korkuyla etrafına bakarken halayın ortasındaki, üzerine gelinlik giymiş gelini görüyor. boğaz kısmında bir kırmızılık farkettiği gelinin boğazının kesik fakat gözlerinin açık olduğuna şahit oluyor. abimiz tüm bu şok edici görüntülerle delirmek ve kendini kaybetmek üzereyken oradaki adamlardan birisi bunu kolundan tutup, gel hemşerim ayakta kalma diyerek bir masaya oturtuyor ve buna içki veriyorlar. (hala ne içtiğini bilmiyor) buna nereli olduğunu, ne yaptığını falan soruyorlar. bu bozuntuya vermemiş ve anlamamış gibi cevaplar vermeye çalışıyor. verdikleri şeyi içtiğinde ise kalp ritimleri müthiş bir şekilde artmaya başlıyor, organları vücuduna baskı yapıyor. abimize daha sonra yiyecek ikram ediyorlar, abimiz içtiği dalgadan sonra çok tok olduğunu söyleyerek yemek istemiyor. ve tüm masa bir anda ayağa kalkıp abimize bağırıyor, yemesini istiyorlar. abimiz göt korkusu vesilesiyle verdikleri şeyi yemek zorunda kalıyor. ancak verdikleri şeyin bir etki yapmadığını, hatta tadının müthiş olduğunu ve bugüne kadar tattığı (acı,ekşi,tatlı,tuzlu) şeylerden çok başka bir tad olduğunu söylüyor. yarım saat adamlarla muhabbet ettikten sonra adamlar bunu halaya davet ediyorlar. bu yok abicim ben anlamam, bilmem derken kendisini halayın içinde buluyor. en garibi ise; gelinin de halayın içinde olması ve başının hep yere doğru bakıyor olması. kafasını hiç kaldırmadığını görmüş abimiz. halay bitiyor, bu gitmek üzereyken tekrar masaya oturtuyorlar. annesinin ve babasının adını özellikle 2-3 kere arka arkaya soruyorlar. abimiz anne ve babasının adını verdiğinde her ikisi hakkında da gerçek olan yorumlar yapıyorlar. abimiz hepten tırsıp kafayı yeme noktasına geliyor. ancak içinde bulunduğu durum ve göt korkusu sebebiyle ağzını açamıyor.

gecenin bir köründe nasıl bir ortamın içinde bulunduğu ve bu ortamdan nasıl uzaklaşabileceğini, başına ne geleceğini bilmemenin, içirilen şeyin vücutta yarattığı baskı ve kendine ne olacağı soruları onu daha da çok korkutuyor. bir ara gözümü 1-2 dakikalığına kapatıp açtım, belki her şey kaybolur diye diyor ama bu da fayda etmemiş. dikkatini çeken başka bir şey ise; genele yakını normal insan boyutlarındayken bazılarını 4-5 metre olarak gördüğü. kolum kadar eli olan bir adam bana yemek uzattı diye anlatıyor bu durumu. bir de düğündeki bazılarının gözünü kırpmadan uzun uzun ona baktıklarını görmüş. tüm bu detaylardan sonra; abimiz kalkmak için müsaade istiyor ama abimizi bırakmıyorlar ve sabaha kadar birlikte olacaklarını, onu çok sevdiklerini söylüyorlar.

parça 3

abimiz eli mahkum bir şekilde oturmaya devam ediyor. bir şekilde jandarmaya, arkadaşlarına haber vermeyi düşünüyor ancak ne arkadaşlarını inandırabileceği için, ne de kimseye çaktırmadan jandarmaya ihbarda bulunamayacağı için kendisini riske atmamak adına bunu yapmıyor. zaten gözü kara değildir, böyle bir durumda bir çoğumuz her pahasına olursa olsun kaçmaya yeltenebilecekken o yapmıyor ve kesinlikle yapabilecek kimyada değil. biraz zaman sonra tekrardan kalkmayı teklif ettiğinde abimize gelinden helallik almadan düğünden kimsenin gidemeyeceğini, düğün bitmeden de gelinden helallik alınamayacağını söylüyorlar. abimiz gelini gördüğü için çok korkuyor, acelesi olduğunu söylüyor fakat izin vermiyorlar. oturmaya devam ederken bir anda çok büyük bir ateş yanmaya başlıyor düğün alanında. abimiz korkup, ateşin ne olduğunu soruyor ve her düğünde yakılır cevabı alıyor. ancak abimiz bize bu ateşi 30-40 metre ve çapı büyük bir şekilde anlatıyor. üstelik yağmur, kar ve fırtına olduğunu, düğünün ışıklarından sonra bu ateşin de nasıl yandığını kesinlikle anlamadığını söylüyor. ve yanındakiler bu ateşe yemekleri atmaya başlıyorlar. kalan yemeklerin ziyan olmaması için böyle bir şey gerçekleştirdiklerini söylüyorlar. abimiz de yanında getirdiği erzakları atmayı teklif ediyor ve onlarla birlikte bunları ateşe atıyor. atılan her yiyecekten sonra ateş olması gerekenden daha da parlıyor. ve abimizin dikkatini çeken bir başka unsur da sürekli halay çekilmesi ve aynı ritmin çalması. çalan müziği de hiç duymadığını belirtiyor. ateş mevzusundan sonra hepsi bir ağızdan bir şeyler söylemeye başlıyorlar. dua mı, şarkı mı ne olduğunu anlamayan abimiz onları dinliyor. bu olaydan sonra oradakilerin yavaş yavaş toplanmaya başladığını görünce düğünün bitmek üzere olduğunu anlıyor. ve oradakilerin hepsi ayağa kalkarak geline doğru yürüyor.

abimiz gelinden helallik alma mevzusunu çakıyor. hepsinin geline gidip helallik isteyeceğini anlıyor. ben bundan helallik istemezsem götü çizdiririm, istersem de o surat karşısında yine çizdiririm düşüncesine dalıyor. adamların hepsinin birden sıraya girdiğini ve ondan yaklaşık 5-10 metre uzaklaştığını görünce arkasını dönüp seri ama dikkat çekmeyen bir şekilde yürümeye başlıyor. istim üzerinde 20-30 adım atıyor, hiç bir ses duymuyor ve takip etmiyor. tam içinden kurtuldum diye geçirdiği esnada buraya diye arkasından bağırışlar duyuyor. (hatta içinden geçirdiği için farkedildiğini düşünüyor hala) arkasını döndüğünde 3 kişinin ona doğru koştuğunu görüyor. abimiz kaçmaya başlıyor ve hızlı hızlı koşuyor. 50-60 metre koştuktan sonra adamların karşısından ona doğru koştuklarını farkedip şok oluyor. duruyor, sağ ya da soluna dönüp farklı bir istikamete doğru koşmaya başlıyor. yine 3-5 koştuktan sonra onu kovalayan adamların karşısından ona doğru koştuklarını görüyor. abimiz tekrar dönüp başka bir yere doğru koşmaya başlıyor. bir ara sıkıştırıldığını düşünüyor ama karşısından koşup gelenler hep aynı adamlar. tekrardan farklı bir yöne doğru koşuyor derken, toplamda 6-7 kere aynı şeyi yaşıyor ve adamlar karşısından geliyor. artık kafayı yemek üzere arabaya, yani ilk koştuğu yöne doğru yine koşmaya başlıyor. adamlar yine karşısından ona koşar şekilde çıkıyorlar. abimiz durmuyor, onlara doğru koşmaya başlıyor. abimiz onlara, onlar abimize doğru koşarken yaklaşık 2-3 metre kala adamlar yok oluyorlar. abimiz arabaya biniyor, daha yolda jandarma, aile kim varsa arıyor. yolun yarısında jandarma abimizi karşılıyor. abimiz eline ayaklarına bakıyor jandarmaların. olayı anlatıyor, jandarmanın bakalım teklifine karşı olmaz diyerek evine gidiyor. ertesi gün ailesini toplayıp, tabanca ve silahlarla yaylaya doğru yola koyuluyorlar. yolda jandarmayı da arayıp kalabalık bir şekilde yaylaya gidiyorlar. düğünün olduğu yere vardıklarında, abimizin gelirken yanına aldığı ve gördüğü ateşe attığı erzakların dışında hiç bir şey bulamıyorlar. abimiz o günden beri yaylaya bir daha gitmemiştir. ancak o gelini defalarca rüyasında görmüştür.

olay bu kadar arkadaşlar. buna benzer 2-3 hikaye daha biliyorum, onları da bir ara anlatacağım.

bu arada bu hikayeyi sözlük yazarlarından digitalport arkadaşımız da bilmektedir. hatta abimizi digitalport ile of'a gittiğim zaman tanımış ve hikayeyi dinlemiştim.
bi çift evlenmiş. Gece balayına giderken arabanın benzini bitmiş. Adam "sen kal, kapıları kilitle, ben benzin bulmaya gidiyorum" demiş. Adam gitmiş, kadın kapıları kilitlemiş. 10 dk kadar sonra arabanın üzerine birisi çıkmış. Arabanın üzerine birşeyle vurmaya başlamış. Kadın korkmuş, korkudan ölecekmiş. (soran olur diye, yok amk telefon çekmiyor) uzun bi süre devam etmiş bu durum. O sırada arabanın yanından bir polis arabası geçip ileride durmuş. Polis, kadına arabadan inip kendisine koşması yönünde anons yapmış. Kapın kapıyı açıp polise doğru koşmuş. Sonra arabanın üzerindeki adamı yakalamışlar. Adam çıplakmış ve arabaya vurduğu şey kadının kocasının kafasıymış.

Lan hikaye ters oldu, herif öldü.
Adamla kadın evlenmiş (daha gelinin kafası başında). Adamın evine gitmişler. Ev ormanın içinde, kuş uçmaz bir dağ, uçan kuş görsen vurup yersin, öylesine medeniyetten uzak bir yer. Eve girmişler, evin her tarafı oda. Adam kadına demiş ki, her odaya gir, şu odaya girme. Sonra zifaf mifaf (neyse gelin bakire çıkıyor allahtan kafası hala başında) sabaha karşı gelini merak salmış (yarraktan başına bir şey gelmeyince kesmemiş tabi). Ne var ne var şu odada bi bakayım demiş, sen git onlarca oda varken aç o odanın kapısını bi de ne görsün? Önceki üç gelinin kafası kesik bedenleri. Çığlık atmak için bir dönmüş, arkasında kocası! "Sana ne dedim ben" demiş kocası, ne dedim ne dedim ha çaat! (sevda demirel'in hande ataizi'ne yapıştırdığı tokat efekti) Sonra, "ên iyi veren sendin ama çare yok evdeki cinler böyle istiyor (koca burada sözlük yazarı persona non grata'ya selam çakmış) niye beni dinlemedin sen çapulcu musun" demiş, kadının kellesini Taksim'den ithal Sabri Çelik palasıyla uçurmuş.

Biraz tanıdık bir hikaye oldu sanki.*
(bkz: mavi sakal)
Adamla kadın evlenmiş sonra kağnıya yüklerini koyup şehir yoluna düşmüşler. Kağnıyı da bir öküz çekiyor tabi. Sonra yolda öküzüN inadı tutmuş ve durmuş. Adam öküze bakıp "öküz BiR!" Demiş. Öküz yine koyulmuş yola.

Bir müddet daha gidince yine durmuş tabi. Adam da bağ bıçağını çıkarıp öküzüN kafasını kesmiş.

Vaziyeti gören gelin şok olmuş. Başlamış söylenmeye. "Şimdi kim götürecek bizi şehre." "Sen ne vahşi adamsın." "Ben böyle Şey görmedim." Falan..

Adam o sırada kadına dönüp "kadın bir!" Demiş. işte o kadın eğer ders alsaydı ve çenesini kapatsaydı bu hikaye hiç olamayacaktı.
bi adamla bi kadın görücü usulüyle evleniyormuş. Nikah memuru "gelini öpebilirsin" demiş. Adam duvağı bi kaldırmış. Hassiktir, kadının kafa yok. Belli olmasın diye futbol topunun iç lastiğini koymuşlar.
''alkolik hadi anlatıcaksan anlat uykumuz geldi amg'' diye evde mırıldanmaya sebep olan hikaye.
hikayenin devamını beklerken alkolik olabileceğiniz hikaye.

sonunu söylüyorum:

--spoiler--
kahramanımız ya da abimiz diyelim ıssız bir yerde, ağzı yüzü bok içinde ve muhtemelen çırılçıplak uyanacak.
--spoiler--
gerçek de olsa kurgu da olsa güzel hikayeydi. adama helalinden şukunu verdik tabi.

ama ucu açık kalmış bunun devamını çekerler.
gece gece korkutan hikayedir.
oldukça etkileyici bir hikaye. bildiğin diğer hikayeleride sabırsızlıkla bekliyoruz...
allahtan sabah okumuşum dediğim hikayedir.
başı kesik gelin ata binmiş "ya sleepy hollow" demiş.
devamını merak ettiğim hikayedir.
gece gece biraz daha okuyayım ki, hiç uyunmasın.
bu gece devam serilerini beklediğimiz hikayedir.
(bkz: başı kesik gelinle sevişmek)
karlı kış gecelerinde ıssız mecralarda tek başına dolaşmamak gerektiğine delalet eden durum, böyle durumlarda musallat olurlar hep bunlar, ben de kendi köyümüzden buna benzer bir hikaye duymuştum,

karlı bir gecede def-i hacet için dışarı çıkan dayımız uygunsuz bir şekilde ihtiyaç giderdikten sonra bir de bakar ki çok uzaktan bir düğün alayı geliyor halay çeke çeke, bu kargaşa da bunu da katıyorlar halaya, sonrasında hatırladığı pek bir şey yok ondan sonra ağır bir zatürre geçirmiş. ilk hikayede de abi içkileri almış çıkmış dağ başına böyle başı bozuk durumlarda çok rahatsızlık verirler, kendine sahip olmayan * kadınlara, genç kızlara da çok feci rahatsızlık verirler aynı zamanda.
sabahın ilk ışıklarında yatmaya hazırlanırken kıllandıran hikayedir ama yine de zevklidir.

gerçek midir? buna benzer bazı dumur olaylar olabilir ama bunlar üç harflilerin insanların başına musallat olması ile olur kanımca.

muhtemelen halkın güzelce dillendirmesiyle, ballandırması ile hikaye bu şeklini almıştır.
Kesinlikle okunması gereken bir hikaye. Yalnız gece okunması tavsiye edilmez.