bugün

yamulmuyorsam 1969 yılında ilk defa basılmış bir kitap.
(bkz: bana istanbul u anlat nasıldı)
muhittin sönmez in bir şiiri;
Bana istanbul'u Anlat
Bana istanbul'u anlat,
içinde bir istanbul olsun,
Matemiyle neşesiyle,
Hem güleyim hemde gözlerim dolsun.
Bana istanbul'u anlat,
Hergünü bir başka mevsim olsun,
Öylebir anlatki,
Yazlarında üşüyüp kışlarında ürpereyim.
Bana istanbul'u anlat,
Sımsıcak hatıralarıyla,
Çarşı çarşı semt semt,
istanbul'da gezineyim.
Bana istanbul'u anlat,
Sarıyer'i,Üsküdar'ı,Beyoğlu'nu,
Öylebir anlatki,
Sokak sokak ev ev,
Her köşesini resmedeyim.
Bana istanbul'u anlat,
Kızkulesi önümde,
Boğaza karşı serin serin,
Dinlenip dinlenip tepelerinde gezineyim.
Bana istanbul'u anlat,
Öylebir anlatki olduğugibi,
istanbul içinde istanbul olsun.
Bana istanbul'u anlat,
Öylebir anlatki,
Ne aklımdan çıksın,
Nede onu çok özliyeyim.
Bana istanbul'u anlat,
Orda doğup orda büyüyeyim,
Öylebir anlatki,
istanbul'da öleyim.


Muhittin Sönmez.
akla durgunluk veren muhittin sönmez şiiridir.

bir an duraklayıp, nerede yaşıyorum yahu dedirten bir başka istanbul şiiridir efendim.
--spoiler--
- peki anlatayım. malı arap faik'ten alıyoduk, karabük'te 2. yükleme yapılıyodu, adana'ya kadar da ben kullanıyordum kamyonu.
+ ne diyosun?
- asıl sen ne diyosun? sen çağırdın sen anlatıcan.
+ gerzek.
- ha bu mudur yani? gerzek?
--spoiler--
*
ortaköy'de oturup eline çayını sigaranı alıp avrupadan asyayı izleyebileceğin, keyiflenebileceğin, yanında yarin varsa susup hayatın tadını çıkarabileceğin bir şehirdir istanbul.

tam göbeğinde olacaksın istanbul'un, kalabalığında olacaksın. o gürültüsünde yaşayacaksın hüzünlerini sevinçlerini. "ilk"lerini hep bu şehirde yaşayacaksın ki o da şahit olsun sana.
Dur... Bırak... Kaynasın kahvenin suyu
Bana istanbul'u anlat, nasıldı?
Bana boğazı anlat, nasıldı?
Haziran titreyişleri kaçak yağmurlar ardı,
Yıkanmış kurunur muydu yine o yedi tepe?
Ana şefkati gibi sıcak güneşte...
insanlar gülüyordu de,
Trende, vapurda, otobüste...
Yalanda olsa hoşuma gidiyor söyle!
Hep kahır, hep kahır, hep kahır, hep kahır,
Bıktım be...
Dur... Bırak, kalsın, açma televizyonu
Bana istanbul'u anlat, nasıldı?
Şehirlerin şehrini anlat, nasıldı?
Beyoğlu sırtlarından yasak gözlerimle bakıp;
Köprüler, Sarayburnu, Minareler ve Halice
Deyiverdim mi bir merhaba, gizlice...
Dur... Bırak... Kımıldama, kal biraz öylece ne olur!
Kokun istanbul gibidir,
Gözlerin istanbul gecesi...
Şimdi gel sarıl, sarıl bana kınalım
Gök kubbenin altında orda da beraber
Çok şükür diyerek yeniden başlamanın hayali,
Hasretimin çölünde sanki bir pınar gibi...
(bkz: anlat istanbul) sanırım istanbul'u en güzel anlatan filmdir.
''Neyini anlatayım..Her tarafta Kürdler var..Yazın ise Araplar akın ediyor..Şehir seyyar satıcılardan, kebapçılardan,barlardan, bir caddede aynı işi yapan 50 tane gereksiz dükkandan ve kokuşmuşluktan geçilmiyor..Dünyanın tüm sabıkalı etnik unsurlarının kanalizasyonu haline gelmiş olan; fuhuş,gasp,kapkaç gibi suçların nefes almak gibi olağanlaştığı, alkole başlama yaşının 13'e kadar düştüğü, tarihine ihanet eden ve gittikçe nüfusu artan şehirimsi'' cevabının sorusu................
gelen ağlar, giden ağlar derler. dogrudur.
cem karaca'nın insanın içini cız ettiren nadide şarkılarından.

insanlar gülüyordu de,
Trende, vapurda, otobüste...
Yalanda olsa hoşuma gidiyor söyle!
istanbul en guzel kizkulesinden bakinca guzel gorunuyor. cunku ordan bakinca kizkulesinin guzelligi gorunmuyor. şairin dedigi gibi.
anlatilma yasanir istanbul.
Tarlabaşı'nda tekerlekli sandalyeli teyzeler sandalyenin tekerleğiyle Kubar eziyor. Sultangazi adeta bir Zaho olmuş. Esenyurt'ta bir polis görünce orta Afrika'da bm askeri görmüşçesine sevindirik oluyorsun. Ev kiraları ev vadesi gibi olmuş. Merter'de bir travestinin ırza geçmekten GBT kaydı var. Parkta uyuyor zannedilen çocuk Çoktan ölmüş, Beykoz'a kimsesizler Mezarlığı'na gömülüyor bir köpek gibi üstüne kireç atılarak.
Trafik, milyonlarca insan,karmasa,yuksek yuksek binalar ve bir yerlere yetismeye calisan metrodan otobuse otobusden vapura atlayan insanlar.
Trafik, Sürekli acelesi olan telaşlı insanlar, kalabalık, trafik, boğaz, lüks, varoş, zengin, fakir, trafik, trafik.
suriçi
sur dışı
galata
anadolu yakası
diye benim için ve geneli için 4'e ayrılır.
suriçi : tarih mekan estetik iken hopp en yoğun en çetrefilli yerler haline gelmiştir ama istanbul orasıdır. baya hem de. gerisi yalandan istanbul'dur. tam anlamıyla doku vardır. medeniyet kültür fink atar lakin şu aralar değil
sur dışı: çok genel bir kavram olup ben genellikle silivriye çorlu'ya çatalcaya doğru giden yeni şehir için kullanırım. arada beylikdüzü avcılar yenibosna gibi yeni yerler istanbul'un tarihine göre yeni yerler vardır ve modern laz mimarisinin ve ihalesinin en belirgin yerleridir.
galata : suriçi kadar eski olup medeniyetin ekstra cirit attığı geçmişten gelen kaymağı hala yiyen özellikle beyoğlu eksenli dönen hayat memat ve tabi gerçeklerdir.
anadolu yakası : benim gözümde hepsi bir olup en güzel konumda olanı üsküdar'dır. çünkü en iyi istanbul oradan görünür. ama sakinliği manzarası tam bir ferahlıktır.
"böyle puşt gibin, ibne gibin..."
Trafik yine çılgın atiyo. OFF of.
çok güzel evler var sarıyerde, üsküdarda, modada... ama biz oturamıyoruz. güzel sahiller var beşiktaş, bebek, kadıköy... ama gitmek için trafikte 2 saat beklemek lazım. tiyatrolar, konserler var. ben onlara da gidemiyorum, beraber gidecek insan yok. biraz ayıp bir tabir kullanacağım affedin beni: gösteriyor ama elletmiyor.
yılın her mevsimi, başınızı kaldırdığınızda sokak lambalarının yarattığı o turuncu renkli geceyi gördüğünüz, ciddi ciddi iki kıtayı birleştiren, herkesin kendinden rahatça bir şeyler bulabildiği batının şangay'ı, doğunun new york'u. aşık olunası yerdir, istanbul
eskilerin deyimi ile 72,5 milletin yaşadığı osmanlının başkenti.
bana istanbulu anlat yürüdüğün sokakları, boğaza bakıp daldığın bankı, yağan ilk karı, yedi tepesini ama en çok da aşkını anlat bana yaşamayı umduğun bir hayatı.
Bağcılar merkrz patliyor herkes. 50 krs versene tirrek.

yeterli tanimlardir.
deniz, kız kulesi, vapurlar filan ..