bugün

şayet türkiye'de hukuk varsa ve hukukun üstünlüğü ilkesi geçerliliğini koruyorsa temyiz sürecinin sonunda yargıtay'ın aacağı karardır.

balyoz sanıkları suçludur-suçsuzdur demiyorum. ama bu düzmece soruşturma ve tertip herşeyden önce insan haklarına ve hukuki teamüllere aykırı uygulamalar içermekte.

işte bu yüzden her şeyden evvel bu davanın usulen bozulması gerekir.
1315 sayfalık iddianame ile binlerce sayfalık ekleri bulunan dava dosyası büyük hacimli olduğu için mahkemenin gerekçeli kararını yazması zaman alacak. gerekçeli kararın açıklanmasının ardından, sanık avukatları, karara iki yönden itiraz edebilecek. bunlardan biri, yargılamada yapılan usul hatalarına ilişkin olacak. yani delillerin eksik toplanması, bilirkişi incelemesi yapılmaması, savunma hakkının kısıtlanması gibi.

öncelikle,
"avukat olmadan karar verilemez" kaidesi var. lakin balyoz davasında sanık avukatı olmadan karar verildi.

en önemlisi, bütün suçlama sahteliği defalarca kanıtlanan dijital verilerdeki sözde belgelere dayandığı için ve bu sözde belgelerle ilgili 2 bine yakın sahtelik tespit edildiği için; bu dijital verilerin delil sağlığı, delil bütünlüğü, delil olabilirlikleri, dosyayı konulan yabancı ve türk üniversitelerinden alınan uzman raporlarıyla birlikte bir bilirkişiye gönderilerek inceletilmesi gerekirdi. ama bu es geçildi. delillerin tartışılması tamamen atlandı, apar topar, yangından mal kaçırırcasına karar verildi.
16 sene, 18 sene, 20 sene...yok ya?

deliller değerlendirilmeden, teknik boyutta incelemeleri tamamlanmadan adeta 6. hisler ile kararlar alındı. bunun bir benzerini "ergenekon tertibi"nde gözlemledik;
(bkz: ergenekon tertibi nin komediye dönüştüğü gerçeği)

ceza hukuku ilkesinde "şüpheden sanık yararlanır" ifadesi geçiyor. bu balyoz davasında ise verilen kararlar "şüphe"nin etkisi ile verilmiş kararlar, ve ne gariptir ki burada şüpheden sanık değil, iddia makamı yararlanıyor...
yani isnat edilen suç, şüpheye yer bırakmayacak şekilde delil ve belgeler sabit olmak kaydıyla ispat edilir ve ceza/karar verilir.
ama burada ispat edilmiş delil yok.
sanıklar delilleri tartışmak, teknik açıdan analizlerinin yapılmasını talep ediyorlar, mahkeme bunu da "es" geçiyor...

hey yavrum hey.
bakınız muhterem müminler bunların tamamı "usul" yönünden "bozma" gerektirecek haller.
işin "esas" yönünden olan kısmına hiç girmeyeceğim. zaten işin esas yönünden bozulması gerektiğine kamu vicdanının hatırı sayılır bir kesimi inanmakta.

ha bu iş yargıtay'da bozulur mu?
pek çoğunuzun da tahmin edeceği üzre bir takım yerler/kişiler bu işi kafaya takımş.
nasıl ki mahkemeler ayarlandıysa, yargıtay'ın gerekli daireleri de ayarlanmış...

aylardır insanlar cezaevlerinde. 1315 sayfalık iddianamenin ve bunun binlerce sayfadan oluşan eklerinin ve mahkeme kararının gerekçeli yazılması da aylar alacaktır.
kişiler bu süreç içinde yine cezaevinde yatmaya devam edecek...

velev ki yargıtay bozdu.
bu sefer balyoz davasının 28 şubat soruşturması ile birleştirilmesi talep edilecek.
bu geçecek 2-3 sene süreç zarfında insanlar yie cezaevlerinde olacak. ve daha sonrası mahkemelerin balyoz'u, 28 şubat soruşturmasının kapsamına alması ile mahkumiyetler devam edecek...

somut herhangi bir delil ve şüphelerin ispatı olmayan balyoz davası türkiye kamuoyunu hukuk ile aldatmaktan başka ne olabilir?

şimdi bu durumda görünen kanaate göre durum yargıtay'ın da hukuka aykırı bir şekilde balyoz davasını esas ve usul yönünden bozmayacağı.
keşke hukuka uygun davranıp bozsalar ama bu kurgulanmış bir senaryo.
cemaatin planı bu en azından. tutukluluk sürecini fiili mahkumiyete dönüştürmek...

işte hükümet buna karşı.
ama yargıtay'a diş geçiremiyor akp hükümeti.
şayet yargıtay usul yönünden mahkeme kararını bozmazsa sanıklar anayasa mahkemesine başvuracaklar, bu durumda hükümetin önünde iki seçenek kalıyor.
ya aym'ne müdahale edilecek, ya da aym'nin vereceği karar beklenecek.
işte bu durumda aym mahkeme ve yargıtay kararını onarsa iş avrupa insan hakları mahkemesine taşınacak.
aihm'in ise vereceği karar ortada. beraat ve tazminat...

işte o zaman türkiye'nin başı çok ağrıyacak...

şimdi bu durumda şunu söyleyebiliriz ki balyoz sanıkları en geç 2017'de özgürlüklerine kavuşacaklardır.
ama bu geçen süreç içinde insanların yıllarca cezaevlerinde özgürlüklerinden alıkonulmasının yaratacağı psikolojik, manevi ve maddi etkileşimler bir değil birkaç ömür geçse de silinmeyecektir...

işte buna biz, "hukuk ile aldatmak" diyoruz...