bugün

asla yaşamak hatta denemek bile istemeyeceğiniz bir şeydir. boktan bi yazar bile olsam bi kere güvenin...
hayata bir sıfır yenik başlamaktır. hatta hayata karşı eksik mücadele etmektir. annenin gayreti belli etmeseniz de dolduramaz o koca boşluğu. hele bir de normal bir kayıp değilse. çileniz katlanır. sessiz çığlıklarınız doldurur gecenin karanlığını. tek olumlu tarafı çoğu insanı derinden sarsan acılar size tesir etmez. çünkü siz acıların en babasını yaşamışsınızdır, yaşıyorsunuzdur.
korunmaya, kollanmaya ve şefkate olabildiğine aç olmak aynı zamanda bunu herkesten gizlemeye çalışmaktır. eğer yaşayan bir ölü ise baba daha kötüdür. ölüme en azından "kader" der acınızı yaşarsınız. ama hiç bir suçu olmayan çocuklarına, herşeyi geçtim, sevgisini vermemiş bir adamsa baba; erkeklere bakış açısı tamamen değişebilir. tutunacak bir dalı olmadığını hissetmektir hayatta. "aman, hiç de etkilenmedim, daha çabuk olgunlaştım fena mı" derken depresif ve melankolik olmaktır içeride bir yerde.
rüzgar hep karşından eser, savurur ordan oraya seni. çaresiz gözlerle bakarsın çevrene. üşüyeceksin, düşeceksin... ama kalkıp yürüyeceksin... artık o'nu yüreğinde büyüteceksin...
5 yaşındaki kardeşin,artık bizim babamız yok şimdi bize kim bakıcak dediği anda gözlerinde gördüğünüz korkuyu yaşamaya eşdeğer bir acıdır.babasının öldüğüne inanmayan genç bir kızın, gece yarısı sokaklarda kaybolup babasını arama telaşıdır.ve bu depremden 10 yıl sonra bile bilinmeyen bir numaradan gelen aramayı,belki bir müjde umuduyla açan insanın hayat cümlesindeki yegane öznedir.
babalarıyla şakalaşmalarını, babayla tavla atıp maç izlemeleri anlatamamaktır. babayla ilgili bir muhabbette can kulağıyla dinleyip, sözleyecek söz bulamamaktır. cep telefonunuzda rehberde babanızın numarasının olmamasıdır. ona eksikliğini hissettirmemeye çalışmak için aile bireylerinin hep çabalamasıdır. her ne kadar etrafa gülünse de, biliyoruz ki hiç kimse bir başkasının yerini tutmadı bu zamana kadar, yine de tutmayacaktır. o yüzden kimsenin yaşamaması gerekendir.
Bir odaya girdiğinizi düşünün bi yerden soğuk gelir vüdunuza üşürsünüz aramaya başlarsınız ama bulumazsınız küçücük bir deliktir o. vücudunuz yaşar ama nefes alıp verirken hep canınız yanar bulamazsınız neresinin acıdığını sadece acıtır. gülerken, başarılı şeyler yaptıktan sonra insanlar sizi takdir ederken hep bir hüzün vardır hep bir eksik işte böyle bir şeydir babasız olmak.
üç vakte kadar peygamber olacağınıza delalettir.
sorumsuz bir iskele babasının olmasıyla eş değer lanet durum.
babasız kalmaktan hallicedir. gözünde canlandıramazsın, babam olsa böyle derdi demezsin, eşyalarına dokunup iç çekmezsin, arada bi baba kokusu alır gibi olmazsın, hatırlayamazsın çünkü unutacak kadar görmemişsindir bile. daha az acı verir.
kalmak istemem.
eğer babanız sizi başka bir kadın için terk etmişse, keşke ölseydi dersiniz... ölümü kabullenir insan, anıları hatırlar mutlu olur. ve onusevmekten vazgeçmez. ama baba terk edip giderse, onunla ilgili her şey oturur içinize. öyle bir düğümlenir ki boğazınıza bir şeyler o aklınıza geldiğinde, öyle bir sızlar ki burnunuz... ağlamak istersiniz, ama ağlayamazsınız değmez diyerek. sevmiyorum dersiniz herkese, umrumda değil... ama öyle olmadığını bilirsiniz, onu sevmeye devam edersiniz... bu yüzden gerçekten ölmesi sizin gözünüzde ölmesinden daha iyidir. gerçekten olmaması kabullenilebilir ama, varken olmaması... işte o asla affedilmez...
bu durumda olan arkadaşınızın yaşı 25 de olsa yanında kendi babanızla konuşurken rahatsızlık duyarsınız. gerçekten zordur babasızlık. çevremdeki arkadaşlarımın genelde ortak özelliğidir bu. şimdi farkettim. çevremde olanların oranı 4/10.
okulda öğretmenlerinizin " baban ne iş yapıyor?" sorusu karşısında, gözleriniz dolar, boğazınıza birşeyler takılır, ne diyeceğinizi bilemezsiniz susarsınız.

babasız olduğunuzu öğrendiklerinde, etrafındakilerinizin size sanki hastaklıklıymıssınız gibi acıyıcı bakışlarına maruz kalırsınız.

özel günlerde, özellikle de bayramlarda ve babalar gününde canınızın yarısının size ne kadar da acı verdiğini fazlasıyla hissedersiniz; o günler hiç gelmesin istersiniz bu yüzden.

arkadaşlarınızın babalarıyla olan ilişkilerine gıptayla bakarsınız; öyle ki yaşlı babasının koluna girip, yürüyüşe çıkaran komşu teyzenizi bile kıskandığınızı farkedersiniz.

yıllar geçtikçe küçülür diye beklediğiniz yaranız, gitgide büyür kapanamaz hale gelir; en ufak şeyde canınızı acıtır.

ama tüm bunlara rağmen, yanınızda kale gibi dimdik duran bir anneniz varsa şanslısınızdır ve bunun için şükredersiniz allah' a...
(bkz: babanın ölmesi)**
eğer kişi için yaşayan bi' ölüyse, biz erkekler için mükemmel bir baba olma, kızlar içinse çocukların babası olacak adamları çok ama çok özenli bir seçme sebebidir.
bok gibi olmaktan daha bok gibi olmaktır. istedği kadar güzel olsun her şey aslında bomboktur. * üzerinden 10 yıl geçse bile...
bi de kocaman bi boşluk hiç bişeyle dolmaz o. *
(#5750662)...
eğer henüz meseleleri anlayamayacak yaşta başlamış ise bu durum yakınındaki "başkalarının babalarına" baba der. büyüdüğünde ise o zamanları hatırlayıp kendi kendisine üzülür, o geride kalan masum çocuğa hediyeler almak ister. duygusaldır, hassastır...
büyüyüp geçmişi irdelediği zaman cam kenarında ağlayan anne figürünü çözmüştür artık. daha başlarken geride olma hissinin sebeplerini anlar.

en çok da zorlarına giden okulların açılmasının ardından öğretmenin herkese tek tek babasının işini sormasıdır. her seferinde eli ayağına dolaşır, ne diyeceğini bilemez. bildiği bir meslek vardır aslında, ama sonuna geçmiş zaman eki eklemeli mi, eklememeli mi tereddüt eder. sonra ağzından kaçırıverir. elektirikçiydi...

bir de veli toplantıları vardır, herkesin babası gelir...babalar gibi hem de...ama onun annesi gelir. bu annelerin de bazı problemleri vardır aslında. sürekli, her yerde oğlunun babasının olmadığını hatırlar, hatırlatır ve çocuk hakkında geçen her konuşmanın sonunda "babası vefat etti" der. o an çocuk annesine bakar ve "anne ne olur artık bunu söyleme" der içinden. ama nafile.

eve geç gittiği için kızacak bir baba yoktur. babası işten hiç gelmez, babasının cebinden para çalamaz, babasından korkmaz, babası onu okula bırakmaz, okuldan almaz, dayak yediğinde babasını tehdit unsuru olarak kullanmaz...

büyük kardeşleri var ise sürekli onlardan hatıralar dinlemek ister. özellikle de içinde kendinin ve babasının olduğu. sever miydi beni, oynar mıydı benimle der. aynı hikayeleri yeniden anlattırır. anlattırır ama nedense asıl konu hiç anlatılmamıştır o evde. kimse cesaret edemez o günü anlatmaya. olur da çocuk sorarsa millet kaçışıverir etrafa. nasıl oldu bu kaza, sebebi neydi, kimdi, hemen mi oldu, yavaş mı oldu...

babasının olmadığını öğrenenlerin yüzündeki acıma hissi onu kahreder. içinden acınacak birşey yok, aslanlar gibiyim diye haykırır. genelde başarılı da olur. başarılarının hepsinin ardında kimsenin bilmediği bir hüznü de madalyasının yanına asar. övünecek bir babanın olmayışının hüznü...

çok gururludur, çook. kimseciklere söylemez babasının olmadığını. ancak çok sıkışırsa, çok üzerine gelinirse söyler neden hep anne özneli cümleler kurduğunu. kendisi de farkında değildir, herkes babasıyla arasında geçenleri anlatırken o annesini anlatır, gerçekten de farkında değildir. taki kafası çalışan biri sorana kadar...

yaşı belli bir kemale erdi mi artık sanki rahatlamış gibidir. oysa asıl eksikliğini işte o orta yaşlarda hissetmeye başlar. gerçek hayat içine girince, yaşamak ağır gelmeye başlayınca, sorumluluk almak zorunda olunca hep akla gelir. evet iyi bir baba olacağı kesindir, gönlü hep hüzünlü olan bir baba.

o kimdir biliyor musunuz, o yetimdir. babasının öldüğü yaşta bile olsa yetimdir... anlaşılan o ki hep yetim kalacaktır...

babasız büyümek babasız ölmeyi garantilemektir.
Yetim olma durumudur.
bu başlığa girmemi, entryleri teker teker okumamı, içimde cız eden yerlerin bütün bedenimi yakmasını, nemlenen gözlerimin fark edilmemesi için başımı öne eğmemi, bugün, yarın ve hergün her baba lafını duyduğumda hayatımda ki boşluğun sesimin titretmesine sebep olmuş olacak durumdur.
mahallede babası ölmüş piç olarak hatırlanmaktır. dalga geçmek yer yer eğlenceli olmaktadır.
babasız olmak, babasız ölmeyi garantilemektir..
insan babası ölünce büyüyor çünkü. Yalnız başına kalıyorsunuz o zaman artık.

Çocukken her şeyi bilen, herkesten güçlü olan babamız biz büyüdükçe küçülüyor.

Zamanını tamamlamış ve geçmişte kalmış bir yaşlı olarak kendi köşesinden bize bakıyor. Uzakta olsa da, bize dokunamasa da...

Usandıracak kadar ayrıntılı sorularla hayatı öğrendiğimiz, her şeyi bilen babamızın sorularıysa biz büyüdükçe artık bize sıkıcı gelmeye başlıyor. Müdahale etmese, soru sormasa ne iyi olur dediğimiz zamanlar çok oluyor artık. Biz ondan daha iyi biliyoruz ya her şeyi. Zaman artık onun zamanı değil ya... Teknoloji gelişti ya... Her şey değişti ya...
Oysa ne zaman ki babanızı kaybediyorsunuz, işte o zaman gerçekten büyüyorsunuz. Çünkü çınarın gölgesi yok artık üzerinizde. Sizi fark etmediğiniz halde yağmurdan, güneşten koruyormuş meğer o gölge.

Siz de aile kuruyorsunuz, baba oluyorsunuz, sizinde gölge yaptığınız ve koruduğunuz birileri oluyor ama o gölgeyi çok arıyorsunuz.

Babanız öldüğünde büyüyorsunuz.
Artık soru soracağınız, öğreneceğiniz, azarını duyacağınız, takdirini alacağınız, akşam eve dönerken yolunu gözleyeceğiniz, korkacağınız bir babanız yoksa büyüyorsunuz.
Yarınınızdan sorumlu tuttuğunuz, her istediğinizi almak zorunda olan o kişi yoksa artık...

Hep sessiz ağlayan, suskun seven, en zor dönemde bile yıkılmaz görünen, sırtınızı dayadığınız çınar ağacınız yoksa artık...
Büyüyorsunuz o zaman işte.

Savaşın ortasında komutansız kalmaktır, babasız kalmak.
Kaç yaşınızda olursanız olun babanız yaşıyorsa hala çocuksunuzdur /.....
babaya rağmen babayı bulup baba olmak olarak da bakılabilir olaya.
baba olmasına rağmen baba olamayan o kadar çok baba varki bu ülkede iskele babası diye bir terim kazandırılmış dilimize.