bugün

insanı uzaklara götüren, tarifi zor bir duygudur. arada yaşamak gerek...

küçükken türkiye deki* en uzun adam babam sanırdım. beni hep omuzlarına bindirirdi çünkü. yazları gece serininde fuarda gezerken yorulunca "baba beni omzuna al!" dediğimde hemen alırdı. evde benimle şakalaşırken "elimi tavana değdir baba!" dediğimde beni havaya kaldırıp değdirtirdi, bazen de "havaya at beni baba!" derdim.* çok hoşuma giderdi, nasıl eğlenirdim. o kadar güzel bir duygu ki seni atınca geri tutabileceğini bilecek kadar bir insana güvenmek... hani gözlerini kapatıp kendini bırakıp öne doğru düşmek istersin, ve birinin seni tutmasını istersin, burnun yere çakılmasın istersin, şu hayatta birine gözlerin kapalı güvenebilmek istersin... o kişinin babam olması daha da güzel.

boyu türkiye deki en uzun adam olup, beni bu kadar yükseklerde gezdiren babamın çocukluk fotoğraflarını görmek ise beni küçükken olmasa da aklım ermeye başladıktan sonra derin duygulara sürüklemiştir hep. çocukluk anılarım canlanır gözümde. bu koca adam da bir zamanlar çocuktu. belki onun da küçükken sevgiye ihtiyacı vardı benim gibi, onun da istekleri beklentileri vardı annesinden, babasından, belki o da bir ayakkabıyı çok istemiştir benim gibi küçükken... ne garip. belki tam yaşayamadı çocukluğunu, ama bana yaşattı. küçükken tek çocuk benim sanırdım, tek çocuktum zaten ama öyle değil; tek ilgiye aç, sürekli bişeyler alınması gereken çocuk benim sanırdım, benim istediklerim yapılacak, benim isteklerime göre düzen değiştirilecek sanırdım; babanızı anlamaya başladığınızda büyüyormuşsunuz aslında.

çok seviyorum onu ondan böyle duygusallaştım. bir de bugün bir haber verdi bana; hakkında ve hakkımızda herşeyin hayırlısı olsun baba...
düşününce zamanın ne kadar değerli olduğunu gösterir. bir de gençlik fotoğrafına baktığında böyle bir insan bir daha dünyaya gelmez diye bir kez daha hayran olunur.
aynı yüzün daha küçüğünü görmektir. ben sanırdım babamı güneş yakmış. adam bildiğin doğuştan esmer, zencimsi ya. bir de defterinin arasında zamanın güzellerinden sibel can resmi çıktı mı tamamdır.*
imgelemde hep yetişkin, en azından orta yaşlı haliyle, elinde sigarasıyla, bacak bacak üstüne atmış korkunç bir ciddiyetle gazetesini okurken, sofrada baş köşeye oturur nasihat ederken canlandırılan babanın, siyah beyaz, sepyalaşmış, elinde balon, gazoz ya da yarısı yenmiş simidiyle kendi babasının elinden tutmuş sırıtırken çekilmiş bir fotosunu görünce biraz yadırgamak, gülümsemek, bir hoş olmak.