bugün

erkekler hep büyük sever. aşkları da, sevgileri de, hayranlıkları da hep en büyüktür. kendilerini merkeze koyup büyük bir çember çizer sonra da karşısındakinden bunu beklerler. çapı büyüktür erkeklerin aşkının.

her erkeğin en azından bir kız kankası vardır. kadınları bir kadından daha iyi tanıyacak kimse yoktur. o bile sıkı sıkıya tembihler hemcinslerine karşı; "çok fazla sev ama bunu sakın ona çok fazla gösterme. çemberinin yarıçapı büyük olsa bile o bunu görmesin". nedir bir kadını koskocaman bir aşka layık kılan şey. sabah akşam hiç durmadan erkeği düşünmesi mi, bir sorun çıktığı zaman alttan almayı bilmesi mi? yoksa sadece her erkeğin kadınları bir "gereklilik" olarak görmediğini kavrayabilse mi? ne yazık ki erkeklerin pek çoğu gerçekten aşık olup hatalarını da olsa olsa bunun üstüne kurarlar. gerçekten sever erkekler. deli gibi aşık olurlar. o üzülmesin diye kendileri üzülür, özlediğini açık seçik söyler, hatalarına karşı anlayışla yaklaşır alttan alır, yaptığı her hatanın bir sebebi olduğunu düşünerek avunur... kırmamaya çalışır. onu mutlu etmeye çalışır. bazen "köpek" olur, bazen "köle". lafta da değildir hani "sensiz yaşayamam" cümleleri. çok değer verir erkek milleti.

işte burdan başlar kopuşun hikayesi. en büyük çemberi çizip içine almışsındır sevdiğin kadını. senin dünyanda o kraliçe sen ise onun her istediğini yapmakla mükellef kölesindir. hiç öyle beyaz atlı prens rollerine bürünmeden yalın aşkınla seversin onu. ancak en baştan beri kocaman bir çemberin içinde olduğu için kadın, görmez olur zamanla bunun sınırlarını. sevginin, aşkının, ona olan mecburiyetinin bir sınırı yok sanar, alışır şımarmaya. hep yaptığın şeylerin, herkesin her zaman yaptığı şeyler olduğunu sanar. o kadar sık söylersin ki onu sevdiğini; bundan bile sıkılır olur. o en başlarda sana hayranlıkla bakan, seni kaybetmemek için duygu hezeyanı içinde nemlenen kocaman mavi gözler artık yanında oturan yabancının sağa sola bakan gözleri olmuştur. oysaki aynı adamdır o kadının yanında oturan. en ufak şeyler büyüyerek çığ olur, altına alır seni. "neler oluyor" soruların onu "boğan" şeyler olmuş, "seviyorum"ların cevabı "bilmiyorum"lara dönüşmüştür. sadece onu düşündüğün için "üzüyorsam eğer seni, beni bırak.. bırak ve dön arkanı git bakmadan bana" dersin, "üff yine mi aynı şeyler" dökülür onun ağzından. mutsuzluğuna daha fazla dayanamaz olursun "ben gidiyorum" dersin, "zaten biliyordum bunu yapacağını, sen başkalarının hayatına girip onları mahvediyorsun" diye suçlar seni.

bilirsin artık bazı şeylerin asla değişmeyeceğini, eskiye dönüşün imkansız olduğunu. o mükemmel adamın değişmeden aynı yerde durmasına rağmen her şeyini vermeye hazır olduğun kadının kabusu olduğunu görürsün gün be gün. bilirsin aşkın ilk gün gibi pırıl pırıl, bembeyaz duruyor aynı şekilde, ama bunu hak eden kadın çoktan seni terk edip gitmiş.
ayrı dünyaların insanları olmanın bir sonucudur.
seni bir suru seyle basbasa birakmayi goze alabilen bir kadinin, icine surukledigi durum.
duman'nın da şarkısında ifade ettiği ;

"sevgisizlik ayrılıktan daha zor" mısaraları çınlayınca kulaklarda sık sık

"ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider" vedaları gelmektedir peşinsıra...* * * *
aşık olunan adamdan ayrılmak zorunda olmakile eşdeğerdir. kadın-erkek fark edeceğini sanmıyorum.
uzun yıllar ''kendimiz'' diye bildiğimiz kişiliğin ardından bilmediğimiz başka bir insanın çıkmasıdır. müthiş bir savaştır; bu savaşın görüntüsü kızgınlık ve öfkedir. bir yanımız ''beni bırakma ne olur'' diye yalvarmak, bir yanımız farkında olmadan onu silip atmak ister.
(bkz: arkadasimin askisin)
erkek ve kadin birbirine ihtiyac duyan ama iliklerine kadar nefret eden iki varliktir. evet öyle yada böyle herseyin biteceği gerceği burda da tezahur eder. dusmana biel gerek yoktur en büyük düsman zamandir.

birbirlerini yipratirlar. erkek benim dedigim olur my or high way der

kadin ise beni anlamiyorsun der.

gün gelir erkek binilmiş sıpa gibi ortada kalir.

ergeç her erkegin basina gelir bu.

ona da buna gelir.

geceler, gündüzler de uykularda bile cevabi olmayan sorular sorarlar.

neden neden diye?

bir de üzerine kendilerini dagitirlar, unutmak için sevmeye kalkarlar ama bu sadece içlerindeki alevi harlamaktan baska bir boka yaramaz.

maymun gibi bir ordan bir buraya kosarlar, beyhude yere.

uykusuz, aksi hayalkirikliğina ugramişlardir.

ama günün birinde unuturlar.

farkina varmaksizin.

ve bunun farkina vardiklarinda oh be derler.

ayni hikaye yeniden baslar, malum tavuk kici tövbe tutmaz.

kavgalar, patirtilar falan filan,

haydi gelsin gene mehtabi olmayacak geceler.

ama daha kisa sürede unuturlar bu sefer.

ve günü birinde hakikat kafalarina dank eder.

hergüzel seyin bitmesi ve olanlari hüzünle unutabilmek.

ama bunu ister istemez bir bedeli olacaktir.

oda artik kişiye göre değisir.

kimisi ayakta rüyada görüyormus gibi yasar kimisi ise işine gücüne verir saplantili bier derecede.

bu kuskusuz kadinlar içinde gecerlidir.

bu harabeleri tasimak iki cins icinde gecerlidir.

o halde?

en iyisi yasamak geriye bakmamak.

günlerin ne getireceği belli olmaz.

hadi gene adetimiz oldugu üzere bir şiirle bitirelim entryi.

ahmet hamdi tanpinar'dan geliyor bir adin kalmali:

Bir adın kalmalı geriye
Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
Aynaların ardında sır
Yalnızlığın peşinde kuvvet
Evet nihayet bir adın kalmalı geriye
Birde o kahreden gurbet
Sen say ki ben hiç ağlamadım
Hiç ateşe tutmadım yüreğimi
Geceleri koynuma almadım ihaneti
Hele nihavend hele buse hiç geçmedi aklımdan
Ve hiç gitmedi bir topak kan gibi adın
içimin nehirlerinden
Evet yangın
Evet salaş yalvarmanın korkusunda talan
Evet kaybetmenin o zehirli buğusu
Evet isyan
evet kahrolmuş sayfaların arasında adın
Sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
Bu sevda biraz nadan
Biraz da hıçkırık tadı
Pencere önü menekşelerinde her akşam
Dağlar sonra oynadı yerinden
Ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca
Sen say ki yerin dibine geçti geçmeyesi sevdam
Ve ben seni sevdiğim zaman bu şehre yağmurlar yağdı
Yani ben seni sevdiğim zaman
Ayrılık kurşun kadar ağır gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın
Yine de
Bir adın kalmalı geriye
Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
Aynaların ardında sır
Yalnızlığın peşinde kuvvet
Evet nihayet, bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet
beni affet
kaybetmek için erken
sevmek için çok geç...
farkında olmadan aşık olduğunuz kadına zarar vermek neden olabilir.
tamamen saçmalıktır.
aşıksan niye ayrılıyorsun,ayrılıyorsan niye aşığım diyorsun?
tamamen saçmalık olmayan durumdur. şöyle ki ; hayat beklemediğimiz oyunlar oynayabilir bizlere ve mecbur kalabiliriz ,içimiz kan ağlaya ağlaya gidebiliriz.ama sebebi her ne olursa olsun iç kanatıcıdır. her acı gibi bir süre sonra alışılır.
(bkz: Sen de benim kadar gerçekleri görüyorsun)
(bkz: turklerin sahip oldugu en buyuk gucler)
ya kadının ya da erkeğin evli olması durumu dışında mümkün olmayan eylemdir.
saçma mıdır? tartışılır ama...
kesinlikle acı vericidir.
bir de aşık olunan kadının erkeği .iklememesi durumunda yaşanılır ki akıllara ziyandır.
(bkz: arabeskin dibine vurmak)
(bkz: aşıksan vur saza şöförsen bas gaza)
arabesk türk hayatının gerçekleştirmekten zevk aldığı eylenmerden biri. Bunun acısından mazoşistçe bir zevk mi alınır bilmem ki.
o kadın baskasını sevıyordur belkı artık.ve karsı taraf ıcın cok zordur,bılınır.ama kadın da havalarda falan ucmuyordur.
-Anası kızı beğenmemiştir.
-O fabrikatörün kızı, kendi kapıcının oğludur.
-Kız pikatel modem kullanıyordur, her zaman streslidir.
-Kız şizofrendir.
-Erkek şizofrendir.
-Kızın parmüfü kötüdür.
-Kız, arkadaşına vermiştir.(başkasına verse neyse)
-Kız hep geç kalıyordur.
-Erkek kaçamak yaparken yakalanmıştır.
-Erkek çakallık yapmak istiyordur.(Günün birinde karşılaşacağız ayakları) (bkz: ilişkiye heyecan katmak)
Gibi sebebler olabilir.
olaylar ilişkinin devam etmesini mümkün kılmıyorsa istemeden yapılan eylemdir.
aşık olunan kadının aşık olmadığı erkeği istememesi sonucunda meydana gelen hadisedir...
bir ömür boyu acısını atamazsın ki, bu da karşı taraf istemediği için mecbur kalınan bir ayrılıktır.
tabii ki bu bahsedilen uzun süreli ilişkiler sonucunda yaşanan ayrılıklar için geçerli olma durumundadır...
ve akabinde aşık olunan kadının başka biriyle birlikte olup hayatını birleştirmesiyle sonuçlanır ki, temelli elin kolun bağlanır.
sana düşen ise, yasını tutup, ona olan sevgini hâlâ canlı tutabilmektir.
aşk bunu gerektirmelidir.
mutlaka birilerinin burnunu sokması yüzündendir. açılan çeneleri kapatmak için. yazık.
Adı olmayan bir sevda, çıkmaz sokak misali, takılıp kalır dikenlerine imkansızlığın...
Sözler uyumsuzluğunu kusarken gecenin koynuna, sahipsiz uyaksız sevdaya dair tüm kelimeler; Kimliksiz bir duygunun esaretinde bedeni olmayan ruhlar, ruhsuz bedenlere inat, canhıraş bir çabayla tutunur güne. Dünün gölgesinde yaşarken bugünü, ama sevdasız ama yarınsız... Keşke'lerin kaygısı çöreklenmiş yorgun yüreklere;

imkansızlığa rağmen... sevene rağmen... sevilene rağmen...

iki sınır ülkenin dikenli telleri onlar; ve dokunsalar kanar elleri...
Yaşattırılan bir olaya nasıl entry verilir onu bilmiyorum .Mantıkta biten kalpte bitmeyen bir ayrılıktır.Bedenler birbirinden uzaktır.Kalpler tabulaştırılmıştır.Ama o tabunun arkasında aşk gerçeği yatar.Acı çekersin.Ağlarsın döner döner yine ağlarsın.Ama dönüş zordur.Çünkü mantığın duygularını yenmiştir.Ve ayrısındır.
nasıl anlatılabilir ki bu durum. insanın dünyası başına yıkılır. belki ailelerden dolayı gerekmektedir belki de affedilemicek bir hata yapmıştır karşınızdaki. günlerce kafanızı kemiren soru işaretleriyle uğraşırsınız hayatınızda hiç kalmadığınız kadar ikilemde kalırsınız. zor bi karardır, hayatınızın her anını beraber yaşamak istediğiniz insanı hayatınızdan çıkarmayı düşünüyorsunuzdur çünkü. bundan daha kötü olabilecek şey ise aşık olduğunuz kadının durduk yere sizden ayrılmasıdır.
aşkın yeterli olmadığının göstergesidir.