bugün

1970'li yıllarda ortaya çıkan, italya, ispanya ve fransa komünist partilerinin öncü olduğu akım. bu partiler yeni orta sınıfa hitap etme ve mücadeleyi sadece işçi sınıfıyla sınırlı tutmama perspektifini geliştirmiştir. en önemlisi avrupa komünizmi, leninizmi reddedip sosyalizmin barışçıl ve demokratik esaslar üzerine kurulacağını savunuyordu. bu yaklaşımla komintern'in temelini oluşturan proletarya diktatörlüğü tezi de reddedilmiştir. bu akımdan olan partiler iktidara gelebilmek için genelde düzen partileriyle ittifak kurarlar.

(bkz: demokratik sosyalizm)
su katılmış mürekkep*.
(bkz: eurocommunism)
1970'li yılların başlarında italyan komünist partisi'nin ortaya attığı tezlerden yola çıkan ve sovyet geleneği ile bir süredir arasına mesafe koymuş olan fransız ve ispanya komünist partileri'ni de saran ve hızla kıta avrupası içerisinde kendine alan bulan akım. ilk olarak 1973 yılındaki italya seçimlerinden önce italyan komünist partisi (pcl)' nin ortaya attığı tarihsel uzlaşı deklarasyonunda gövdesini bulmuş, akdeniz komünist partileri toplantısında bu akımı sahiplenen 3'lü kp ortaya çıkmıştır.

bu akıma göre 20.yy başında ileriye sürülmüş olan sovyetik tezler ile 19.yy'dan beri devrimciler arasındaki yaygın bir kullanıma sahip olan proleterya diktatörlüğü komünist partilerin programından çıkartılmış, devrimin sayısal çoğunluğun demokratik yollarla elde edilmesiyle yapılacağını ileri sürmeye başlamıştır. zaten en başından beri sovyet tezleri ile arasına mesafe koymuş olan batı avrupa kp'leri bu akım ile beraber leninizm ile köprülerini atıyordu. sosyal demokrat köklere vurgunun daha çok yapıldığı, 19.yy'ın başından beri savunulan reform düşünceleri ön plana çıkmıştı.

dönemin tarihsel arka planına baktığımızda ise ne sovyet tezlerinde, ne de diğer "bağımsız" tezlerde eurocommunist( avrupa komünizmi) ile ciddi farklar olduğunu görebilirsiniz. her iki tezde de devrime dair benzer görüşler, benzer ilkeler bulunmakta, düzen içi reformlara bel bağlanmaktaydı. ancak meselenin tarihsel boyutu vardır: başından beri mesafeli olan iki farklı gelenek arasında köprülerin atılmasıdır avrupa komünizmi. halbuki gelişi dünden bellidir. fransız komünist partisinin 1950'lerden, italyan komünist partisi ve ispanya komünist partisi'nin ise 1960'lardan beri yetiştirdiği büyük aydınların, entelektüellerin tamamında bu tezlerin nüveleri gözlemlenmekteydi. işin tersi dünya komünist hareketinin merkezinde sscb bu hareketi ideolojik olarak etkilemek yerine ideolojik olarak hızla etkilenmiş, glasnost sürecine giden taşları dizmiştir. elbette süreç bundan çok daha detaylıdır ve başka bir konuda yazılmalıdır.

politik alanda gösterişli çıkışıyla beraber 60 ve 70'ler boyunca gelişen, gerek frankfurt okulu'nun etkileri gerek diğer entelektüellerin denemeleriyle avrupa komünizmi ideolojik alanda da ciddi bir hegemonya kurmuştur. bugün devlet, ideoloji, medya ve iletişim, geleneksel toplumsal yapılar, ulusal oluşumlar gibi alanlarda avrupa komünizminin açtığı alan ciddi anlamda kullanılmaktadır. louis althusser, laclau, miliband, poulantzas, balibar ( hepsi aynı oranlarda olmasa da ) hep bu dönemin yapısını oluşturan entelektüellerdir ve bugün bile etkileri güçlüdür.

günümüzde avrupa komünizminin tezleri çökmüş, bu görüşü savunan partiler ise sosyal demokrat partilerden farkları kalmamış durumdadır. buradaki eleştiri şekilsel ve dışsal bir devrimcilik iddiası ile ileri sürülen bir şey değil. programları ve tezleri ile 20.yy başlarındaki sosyal demokrat partilerin birer kopyaları olmaları, dayandıkları geleneksel işçi sınıfı kökenlerini reddetmeleri bunlara bir örnektir. bunun dışında avrupa komünistlerinin baskıcı ve otoriter gördükleri sovyetler'in yıkılışı bu partileri güçlendirmek bir yana 80'lerin başında iktidar ortağı olan partileri şimdi tamamen tarihten silmiş durumdadır. gerçeklerin tarihle yazıldığını bir kere daha bizlere hatırlattıkları için teşekkür etmemiz gerekiyor bu akımların sahiplerine.
Türkiyedeki entellerin özendiği ve uşaklık ettiği adamlardır.
Ahh ahh sol komünizm bir çocukluk hastaligi.
(bkz: Ütopik sosyalizm)
1970'li yıllarda kimi batı Avrupa ülkelerindeki komünist partilerin izledikleri, stratejik ve kuramsal yenilenme hareketi. Hareketin arka planını Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin (SBKP) 1956 yılında yaptığı 20. Kongre ve sonrasında gündeme gelen Destalinizasyon süreci ile doğu Avrupa'daki ayaklanmalar, Çin-Sovyet ayrılığı gibi uluslararası komünist hareketi geniş çaplı etkileyen tarihsel olaylar belirliyordu.

http://galeri.uludagsozluk.com/g/avrupa-komünizmi/
berlin duvarı ile birlikte yıkılmıştır.
komünizmden ne anladığınızı biraz olsun tahmin edebiliyorum aslında. size göre komunizm, eski sovyetlerde uygulanmış, devletin içine kapanarak başka ülkelerle hicbir ticari münasebete girişmemesi, sadece kendi kaynaklarıyla yetinmesi, kendi yağıyla kavrulması yani. milli gelire orantılı olarakta basit anlamda eşit gelir dağılımı sağlaması...

buraya kadar bir türk yobazını rahatsız edecek hiçbir şey yok ama komunizmi benimseyen ülkelerin daha doğrusu liderlerin aynı zamanda ateizmi benimsemesi ve komunist diktatörlüklerdede liderlerin çok etkin olduğu düşünülürse halktada yaygınlaşan ateizm ve buna bağlı olarak manevi değerlerin yok sayılması, gelişmemiş toplumlarda komünizmin yok edilmesi ve savaşılması gereken, toprağın altına gömülüp üzerine beton dökülmesi gereken birşey olduğu izlenimi uyandırmıştır.

şahsi düşüncelerimden sonra asıl konuya gelirsek avrupa nın genelinde temel olarak bir kaç küçük ülke dışında uygulanan temel yönetim sistemi sosyal demokratlıktır. bu sistemde asıl amaç adından anlaşılacağı gibi sosyalizm yani öncelikli olarak halk ın temel ihtiyaçlarının giderilmesidir. avrupa da hiçbir zaman halk ikinci plana atılmamış, ve gelir dağılımında tamamen eşitlik olmasa uçurum olmasınada izin verilmemiştir. yani temel anlamda günümüz avrupasında komunizmin temel görüşleri zaten uygulanmaktadır.
acımasız kapitalizm ise abd den yayılan bir görüş olup ne yazıkki türkiye dede esas alınmıştır.
avrupa'daki komünizmin varlığı, komünist bir sistem kurmaktan öte, kapitalist sistemin karşısında bir denge unsuru olarak duran, insanların sermaye tarafından sömürülmesini engellemek için mücadele eden, yol gösteren, eğiten, proje üreten ve hükümetleri ve insanları, özellikle de işverenleri yönlendiren bir güç olarak vardır.
dünyanın karşıtlıkların dengesi üzerine kurulduğu gerçeğinden yola çıkarak, aklı selim bir çok liberal de komünizmin varlığının gerekli olduğunu bilir ve kabul eder. orada insanlar karşıt görüşlü grupları yok etmek yerine karşı tezlerle birbirlerini dengelemeye çalışırlar.
güncel Önemli Başlıklar