bugün
- patiswiss20
- ak partiliyi çok fena döven chp belediye başkanı11
- akp seçmeni17
- ali erbaş19
- manyak olmaya karar verdim silik olsun kampanyası13
- escort fiyatlarının güncellenmesi12
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi11
- arkadaşlar biri var12
- modern kadinin ucuz ve kolay ulasilabilir olmasi18
- icardi1905 silik olsun kampanyası31
- avrupanın yarrağı yemesi yakındır18
- kent lokantası niye bedava değil demek22
- nervio'ya aşık olmak11
- evlilik15
- türkiyede çok abartılan arabalar9
- balayını italyada yapmak isteyen nişanlı16
- karınıza range rover alır mısınız23
- chp'li o tekin'in öcalan'ın fotosu ile pozu38
- anın görüntüsü15
- demet akalın'ın zeka seviyesi12
- ilk buluşmada çorumlu olduğunu ağzından kaçırmak8
- icardi190516
- türkiye işçi partisi11
- futbolcu ismiyle nick almak15
- çin halk cumhuriyeti8
- ellerim bos gonlum hos9
- kalbin sadece bir kişiyi seveceği saçmalığı18
- ruh okuzu9
- 31 mart 2024 cumhuriyet halk partisinin zaferi8
- sözlük kızlarının don renkleri14
- aynı dizileri tekrar tekrar izlemek8
- karımın çok mutlu olacağı gerçeği14
- boşuna yaşıyorum hissi16
- kadınların boşanmış erkeğe bakışı9
- merfulu8
- sözlük kızlarının ayakkabıları18
- 23 nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramı15
- bir kadında ilk baktığınız yer neresi28
- ups boobss nerelerde ramazan da bitti8
- akrep burcu8
- siklememenin getirdiği huzur12
- yakışıklı erkeği çirkin gösterecek şeyler16
- türk kızlarının beğenmediği erkek tipi12
- eloande'ye koca buluyoruz kampanyası10
- her yaptığı yemeği paylaşan kızın amacı10
- murat kurum kurudu gitti8
- haçta iken sevgili ile sevişmek günah mıdır11
- yunanistan bizden çalsa rahatsız olmayacağınız şey11
- online olup entry girmeyen yazarlar9
- bebek kokusu10
atatürk görev gereği bulgaristan'da iken bulgaristan gibi küçük ve yeni bir devletin bile kısa sürede ne kadar gelişmiş bir duruma geldiğini gözlemleme fırsatı bulur ve osmanlı devleti'nin durumu ile kıyasladığında üzülür. bir gece, gecenin ilerleyen bir vaktinde arkadaşının (şakir zümre) kapısını çalıp onu uyandırır ve rahatsızlığını somutlayan bir örnekle dert yanar: "biz yerimizde sayarken adamlar ne kadar ilerlemiş, operaları bile var."
bu olay balkan savaşı'ndan az sonra geçmiş olmalı.
alıntı:
--spoiler--
Atatürk, Paris'e ve yıllar sonra Soyfa'ya ateşe olarak gittiğinde yaşamı değişti. Toplumda opera ile bale nin önemini, gücünü gördü. Atatürk'ün Sofya günlerini kaleme alan Altan Deliorman o önemli geceyi şöyle anlatıyor:
"Bulgarlar ve Opera... Mustafa Kemal bunu işittiği zaman hayretten donakaldı. Demek ki Bulgarların bir de operaları vardı. Bizim egemenliğimizden kurtulalı üç-beş yıl olmasına karşın, Bulgarlar'ın operada rol alabilecek sanatçıları vardı. O denli şaşırdı ki ilk gece için hemen bir yer aramaya başladı. Ama başvurduğu yerlerden eli boş dönüyordu. Yeni geldiği için çevre de edinememişti. Neyse ki iyi bir rastlantı ile Eğitim Komisyonuna üye olan Şakir Zümre Bey ilk gece için iki yer edinebilmişti.
Mustafa Kemal şık ve zarif giyinmeyi severdi. Elbiselerini Viyana'dan diktiriyordu. Operanın gala gecesinde siyah smokin giymişti. Bu siyah kumaş, sarı saçları ve mavi gözleriyle hem zıtlık hem de çekici bir renk uyumu yaratıyordu.
Perdenin açılmasına yirmi dakika kala operaya Fethi Okyar ile gelip yerlerine oturdular. Bu gece ünlü "Carmen" oynayacaktı. Tüm Sofya sosyetesi ve yabancı devlet temsilcileri yerlerini alıyorlardı. Sonunda ağır atlas perde açıldı. Müzik başladı ve sanatçılar sahneyi doldurdular.
Baş kadın rolünde Porfola vardı.
Bu sanatçı yalnız Bulgaristan içinde değil dış ülkelerde de o günlerin en tanınmış "primadonna"sı idi. Baş erkek rolünde ise Makedonski oynuyordu. Makedonski de devrinin en iyi "bariton"larından biriydi.
ilk perde başarıyla oynandı. Alkışlar kesilip on beş dakika ara verildiğinde, kral locasından gelen bir yaver, Türk elçisi Ali Fethi Okyar ile Türk Ataşesi Mustafa Kemal'in kral tarafından davet edildiğini bildirdi. Gittiler. Kral Ferdinand uzun boyu, hafifçe kırlaşmaya başlayan sakalı ve yumuşak bakışlarıyla sanki tek başına locayı dolduruyordu. Sağındaki koltukta kraliçe zarif ve açık bir tuvalet giymiş olarak oturuyordu.
Kral her iki konuğunu övdükten sonra sordu: "Sanatçıları nasıl buldunuz?"
Mustafa Kemal'in daha önce pek operaya ayıracak zamanı olmamıştı. Selanik, Manastır, Dersaadet, Şam dağları, Trablus çölleri, Trakya toprakları, uygulamalar, manevralar, savaşlar...
Opera eleştirisi yapabilecek müzik ekinini nereden edinebilsin?
Tüm bildiği Paris'te izlediği bir-iki yapıttı. Ama ister istemez, biraz haklı, biraz da diplomatça, "Olağanüstü majeste; dedi. Gerçekten olağanüstü..."
ikinci perde başladığı zaman Mustafa Kemal neşesiz ve durgundu. Oyunu kimi anlar boş gözlerle izlediği oluyordu. Belli ki kafasında başka düşünceler vardı. Opera bittiğinde alkışlarla, perde birçok kez açılıp kapandığı sahneye buket buket çiçeklerin taşındığı, sanatçıların alkışlara belki de yirminci kez reveransla karşılık verdiği dakikalarda da Mustafa Kemal'de aynı durgunluk sürdü.
Şakir Zümre Bey, davet sahibi olmak önadıyla Bulgarya Oteli'nde bir "supe" hazırlamıştı. Operadan çıkınca oraya gittiler. Yanlarında General Kovaçef, General Fiçev ve milletvekilerinden Marko Totef vardı. Atatürk neşelenmeye ve açılmaya başladı. Bu arada Kovaçef'in güzel kızı Maria'yı da ilk kez gördü.
Kaldıkları Spendid Palas'a döndüklerinde saat gecenin ikisine geliyordu. "iyi geceler" diyerek ayrıldılar. Mustafa Kemal kendi odasına, Şakir Bey de aynı kattaki kendi odasına geçti.
Aradan birkaç dakika geçmeden Şakir Bey bir gürültü duyarak irkildi.
Kapısı çalınıyordu. Gecenin ilerleyen bu saatinde kimdi bu?
Şakir Bey kapıya açmadan sordu:
"Kim o ?"
"Benim, Şakir uyudun mu?" Mustafa Kemal'in sesini duyunca Şakir Bey kapıyı açtı. Mustafa Kemal'in üzerinde pijaması vardı.
"Uyku tutmadı, biraz konuşalım diye geldim"; dedi ve içeri girdi
Karşılıklı oturdular. Mustafa Kemal düşünceliydi. Sonra birdenbire Şakir Bey'in yüzüne dikkatli bakarak şöyle dedi:
"Şakir, kim ne derse desin, şimdi Balkan Savaşı'nda yenilgimizin nedenini daha iyi anlıyorum. Ben bu adamları çoban diye bilirdim. Oysa baksana operaları bile var. Operada oynayacak sahne sanatçıları, müzisyenleri, dekoratörleri, hepsi yetişmiş, opera binası bile yapmışlar."
O denli üzgündü ki Şakir Bey bu konuda bir şey söylese ağalayacak gibi duruyordu. Gözleri buğulanmıştı. O anda "muazzam ve muhteşem" Osmanlı imparatorluğu'nu düşündüğü, bu imparatorluğun başkenti istanbul'u, istanbul'un dar sokaklarını, köhne evlerini belleğinden geçirdiği belliydi.
Sonra başını iki yana salladı:
"Ah" dedi. "Bizim ülkemiz de acaba operaya kavuşacağı günleri görecek mi? O düzeye birgün çıkabilecek miyiz?"
Mustafa Kemal yatmak üzere kendi odasına dönerken gözlerinde umut dolu bir ışıltı yanıyordu. Derler ki bir devrime karar verdiği ve uygulamaya geçtiğinde Onun gözlerinde hep aynı ışıltının yanıp söndüğü görülürdü.
--spoiler--
Kaynak: Haydar Yeşilyurt "Atatürk ve Komşumuz Bulgaristan" adlı eserinde bu olayı Altan Deliorman'ın "Mustafa Kemal Balkanlarda" adlı eserinden alıntı yaparak aktarmaktadır.
bu olay balkan savaşı'ndan az sonra geçmiş olmalı.
alıntı:
--spoiler--
Atatürk, Paris'e ve yıllar sonra Soyfa'ya ateşe olarak gittiğinde yaşamı değişti. Toplumda opera ile bale nin önemini, gücünü gördü. Atatürk'ün Sofya günlerini kaleme alan Altan Deliorman o önemli geceyi şöyle anlatıyor:
"Bulgarlar ve Opera... Mustafa Kemal bunu işittiği zaman hayretten donakaldı. Demek ki Bulgarların bir de operaları vardı. Bizim egemenliğimizden kurtulalı üç-beş yıl olmasına karşın, Bulgarlar'ın operada rol alabilecek sanatçıları vardı. O denli şaşırdı ki ilk gece için hemen bir yer aramaya başladı. Ama başvurduğu yerlerden eli boş dönüyordu. Yeni geldiği için çevre de edinememişti. Neyse ki iyi bir rastlantı ile Eğitim Komisyonuna üye olan Şakir Zümre Bey ilk gece için iki yer edinebilmişti.
Mustafa Kemal şık ve zarif giyinmeyi severdi. Elbiselerini Viyana'dan diktiriyordu. Operanın gala gecesinde siyah smokin giymişti. Bu siyah kumaş, sarı saçları ve mavi gözleriyle hem zıtlık hem de çekici bir renk uyumu yaratıyordu.
Perdenin açılmasına yirmi dakika kala operaya Fethi Okyar ile gelip yerlerine oturdular. Bu gece ünlü "Carmen" oynayacaktı. Tüm Sofya sosyetesi ve yabancı devlet temsilcileri yerlerini alıyorlardı. Sonunda ağır atlas perde açıldı. Müzik başladı ve sanatçılar sahneyi doldurdular.
Baş kadın rolünde Porfola vardı.
Bu sanatçı yalnız Bulgaristan içinde değil dış ülkelerde de o günlerin en tanınmış "primadonna"sı idi. Baş erkek rolünde ise Makedonski oynuyordu. Makedonski de devrinin en iyi "bariton"larından biriydi.
ilk perde başarıyla oynandı. Alkışlar kesilip on beş dakika ara verildiğinde, kral locasından gelen bir yaver, Türk elçisi Ali Fethi Okyar ile Türk Ataşesi Mustafa Kemal'in kral tarafından davet edildiğini bildirdi. Gittiler. Kral Ferdinand uzun boyu, hafifçe kırlaşmaya başlayan sakalı ve yumuşak bakışlarıyla sanki tek başına locayı dolduruyordu. Sağındaki koltukta kraliçe zarif ve açık bir tuvalet giymiş olarak oturuyordu.
Kral her iki konuğunu övdükten sonra sordu: "Sanatçıları nasıl buldunuz?"
Mustafa Kemal'in daha önce pek operaya ayıracak zamanı olmamıştı. Selanik, Manastır, Dersaadet, Şam dağları, Trablus çölleri, Trakya toprakları, uygulamalar, manevralar, savaşlar...
Opera eleştirisi yapabilecek müzik ekinini nereden edinebilsin?
Tüm bildiği Paris'te izlediği bir-iki yapıttı. Ama ister istemez, biraz haklı, biraz da diplomatça, "Olağanüstü majeste; dedi. Gerçekten olağanüstü..."
ikinci perde başladığı zaman Mustafa Kemal neşesiz ve durgundu. Oyunu kimi anlar boş gözlerle izlediği oluyordu. Belli ki kafasında başka düşünceler vardı. Opera bittiğinde alkışlarla, perde birçok kez açılıp kapandığı sahneye buket buket çiçeklerin taşındığı, sanatçıların alkışlara belki de yirminci kez reveransla karşılık verdiği dakikalarda da Mustafa Kemal'de aynı durgunluk sürdü.
Şakir Zümre Bey, davet sahibi olmak önadıyla Bulgarya Oteli'nde bir "supe" hazırlamıştı. Operadan çıkınca oraya gittiler. Yanlarında General Kovaçef, General Fiçev ve milletvekilerinden Marko Totef vardı. Atatürk neşelenmeye ve açılmaya başladı. Bu arada Kovaçef'in güzel kızı Maria'yı da ilk kez gördü.
Kaldıkları Spendid Palas'a döndüklerinde saat gecenin ikisine geliyordu. "iyi geceler" diyerek ayrıldılar. Mustafa Kemal kendi odasına, Şakir Bey de aynı kattaki kendi odasına geçti.
Aradan birkaç dakika geçmeden Şakir Bey bir gürültü duyarak irkildi.
Kapısı çalınıyordu. Gecenin ilerleyen bu saatinde kimdi bu?
Şakir Bey kapıya açmadan sordu:
"Kim o ?"
"Benim, Şakir uyudun mu?" Mustafa Kemal'in sesini duyunca Şakir Bey kapıyı açtı. Mustafa Kemal'in üzerinde pijaması vardı.
"Uyku tutmadı, biraz konuşalım diye geldim"; dedi ve içeri girdi
Karşılıklı oturdular. Mustafa Kemal düşünceliydi. Sonra birdenbire Şakir Bey'in yüzüne dikkatli bakarak şöyle dedi:
"Şakir, kim ne derse desin, şimdi Balkan Savaşı'nda yenilgimizin nedenini daha iyi anlıyorum. Ben bu adamları çoban diye bilirdim. Oysa baksana operaları bile var. Operada oynayacak sahne sanatçıları, müzisyenleri, dekoratörleri, hepsi yetişmiş, opera binası bile yapmışlar."
O denli üzgündü ki Şakir Bey bu konuda bir şey söylese ağalayacak gibi duruyordu. Gözleri buğulanmıştı. O anda "muazzam ve muhteşem" Osmanlı imparatorluğu'nu düşündüğü, bu imparatorluğun başkenti istanbul'u, istanbul'un dar sokaklarını, köhne evlerini belleğinden geçirdiği belliydi.
Sonra başını iki yana salladı:
"Ah" dedi. "Bizim ülkemiz de acaba operaya kavuşacağı günleri görecek mi? O düzeye birgün çıkabilecek miyiz?"
Mustafa Kemal yatmak üzere kendi odasına dönerken gözlerinde umut dolu bir ışıltı yanıyordu. Derler ki bir devrime karar verdiği ve uygulamaya geçtiğinde Onun gözlerinde hep aynı ışıltının yanıp söndüğü görülürdü.
--spoiler--
Kaynak: Haydar Yeşilyurt "Atatürk ve Komşumuz Bulgaristan" adlı eserinde bu olayı Altan Deliorman'ın "Mustafa Kemal Balkanlarda" adlı eserinden alıntı yaparak aktarmaktadır.
güncel Önemli Başlıklar