bugün

sahibini kızdırmayı göze alarak ve de elbette hoşgörüsüne sığınarak muhalif yorumda bulunmayı uygun gördüğüm başlıktır. at gözlüksüz okuma fikrine bir itirazım olamaz elbette, ama bunun sadece bazı yazarlara tanınması zorunlu bir ayrıcalık olarak öne sürülmesini onaylamam imkansız. herkes at gözlüksüz okunmayı hak eder, daha sonra bu kişinin görüşlerine katılır ya da katılmazsınız, her ikisi de en doğal haktır. kimse gücenmesin ama birkaç nitelikli yazar dışında sözlüğün genel kültür düzeyinin pek parlak olmadığı bilinen bir gerçek. hal böyle olunca kitap diliyle çok uzun girdiler yayınlayan ve tabiri caizse "felsefe ve edebiyat parçalama" çabasında olan kimi yazarlar çevresinde abartılı bir söylem oluşturulmuş, kendileri neredeyse efsane konumuna yükseltilmiş gördüğüm kadarıyla. ben de bu arkadaşların bazı girdilerini okudum, evet hiç kuşkusuz ki ciddi bir birikimleri mevcut sözlük geneline kıyasla, bir duruş sergileme çabasındalar. Ama birikimli olmak, o birikimi çok doğru kullanmayı da beraberinde getirir diye bir şart yoktur. Nitekim yazdıklarını incelediğimde çoğu kavramların sadece yüzeyinde dolaşabildiklerini, bir düşünce hamlığı içinde bulunduklarını fark etmek pek de güç olmadı benim için. birikimleri de ne yazık ki biraz tek yönlü bu arkadaşların. sözgelimi ikide bir akıl, aydınlanma, bilimsellik gibi dominant laflar edip herşeye çözüm getirdiğini sanan bir modernist-pozitivist yaklaşımın biraz silik bir sureti yansıyor fikirlerinden. dinden, tanrıdan boşaltılan merkeze bilimi yerleştiriyorsunuz ama yer olduğu gibi yerinde duruyor ve orada yine bir aşkın dokunulmazlık var, tanrının yerine bu sefer de insan aklına tapmak zorunda kalıyoruz, iktidar yerinde duruyor. bütün felsefe sanki bundan ibaretmiş gibi, sanki 19. yüzyıldan itibaren nietzsche'yle başlayan ve yirminci yüzyılın çok önemli düşünürleriyle sürdürülen bir başkaldırıyla bütün bu modernist-pozitivist felsefe şiddetli bir yapıbozumuna uğratılmamış gibi davranamayız artık. descartes'ı, kant'ı, hegel'i, marx'ı bildiğimiz kadar nietzsche'yi, max stirner'i, bakunin'i, freud'u, gilles deleuze'i, michel foucault'yu, jaques derrida'yı, jaques lacan'ı da değerlendirmek, hesaba katmak durumundayız. bütün bunları bilmeden, paris komünü döneminden kalma veya türkiye'de almışlı yetmişli yılların öğrencilerine ezberletilen birtakım genişletilmiş sol söylemleri bugün tekrarlayan kişilere aristoteles muamelesi yapamayız, kimse kusura bakmasın.
(bkz: grand ekinoks) *
bariz şekilde yanlış yolda ilerledikleri belli olan yazardır. neymiş eksi karma yapmaya çalışıyorlarmış. ironinin kralını yapıyorlarsa bu sözlükte onlara istediklerini veriyor zaten.
ironi yapmanın kolay yolu var bunları sayayım fikir savunmaktansa ironiyle daha kolay eksi karmacıklarına kavuşurlar.

1- futbol başlıklarında hangi takım başlığı varsa diğer takımı savunun. acayip ironi yapmış olursunuz.

2- dini başlıklarda ateist davranışlarda bulunun tavan yaparsınız.
3- ateist başlıklarda dini savunun of diyorum.
4- terör veya milliyetçi başlıklarda terörün yanında olun.
5- komunist başlıklarda milliyetçi olun.
6- kemalist başlıklarda anti kemalist olun.

ve daha bir çok atraksiyon yapabilirsiniz.

devamlı ironi yapanın bir fikri veya zikri yoktur. sanal alemde bile kendi fikrini açıklamaktan yoksun insanlar ironi yapsa ne yapmasa ne. ben sayılan yazarların açtığı başlıklardan daha çok altta insanların ne yazdıklarını okuyorum. çünkü o yazarlar hiçbir şey savunmuyorlar.

not: bu yazı ironi değildir. ironi yazarsam insanların beynini muallakta bırakmam altına ironi ironi diye basa basa yazarım.
(bkz: saat 9 u 5 geçe siren sesiyle rahatsız edilmek) tarzında başlık açıp bunu savunabilen bir insana at gözlüksüz değil dürbünle dahi baksam boş bir beyin ve çirkin bir ahlaktan başka bir şey göremem açıkçası. ironi yapıcağım diye işin içine etmek bu olsa gerek. Karma sistemi bu yazarla için ters çalışıyorsa eğer ne mutlu onlara ama olayın zaten karma sisteminden çok ayrı olduğu ortadadır. Bu sistem kimsenin umrunda olmamakla birlikte ne kadar eksi oy alırsam, ne kadar muhalefet olursam o kadar favori olurum, göz önünde olurum mantığı alıp sürüklemiştir bu yazarları muhtelif yazılara. Gözlüğe falan gerek yok, kimseninde gözlükle okuduğu falan yok.