bugün

içindeki boşluğun verdiği sanal dinginlik tükenip de yerini katran kıvamı, boğucu, zifir zindan bir karanlığa bıraktığında kişinin hissetmeye başladığı duygu.. işte tam da o zaman "aşkın acısını hissetmek, bu ölümcül boşluğun ağırlığını taşımak, hissizliğini hissetmekten daha iyidir" demeye başlıyor insan.. sadece bir kişiyi özlemenin, o bir kişiye ait olmanın, birileri için en özel en derin en öncelikli olduğunu hissetmenin özlemi ağır basıyor.. fena halde tufaya düşülüyor ama ondan sonra, bela mıknatısı olunuveriliyor aniden.. ama gerçekten o acı bile boşluktan daha huzurlu geliyor insana.. çünkü ancak o zaman insan olduğunu hatırlıyor insan; ve çürümediğini ruhunun, ve hala yaşadığını, tüm benliği ve sinir uçlarıyla.. acı ve öfke ve yılgınlıktan parmak uçları sızlar, hiçbirşeye dokunamaz hale gelince bile insan içten içe seviniyor, hala sevebiliyorum diye.. sevebilme umuduyla beraber gelen her hüzün kabul olunuyor, yeter ki umutsuzluğa düşülmesin yeniden sevebilmeye dair..
aslında asktan kurtulmak istemektir de bir nevi.
(bkz: kaşınmak)
güncel Önemli Başlıklar