bugün

kızlardan yine çok özür diliyorum. kız atmak, hatun kaldırmak falan, bunlar pek hoş olmayan ifadeler. aslında bence de, 'arkadaşın evine bir hanımla gitmek' şeklinde ifade edilse daha güzel olur. arkadaşın evine bir hanımla, allahın izni ve inayetiyle ders çalışmaya gitmek... he oldu amk.

olmuyor işte öyle. samimi değil, gerçekçi değil. ben bunu anlatırken böyle anlatmam. hiçbir erkek böyle anlatmaz, eğer sırf gerçekçi olduğum için kızacaksanız bana, buyrun, boynum kıldan incedir hanımlar. (ince ve damarlı)

aman sanki siz bizi anlatırken çok mu ince düşünüyorsunuz?

-yaa bizim reklam departmanında milli diye bi çocuk var ya, geçen buna bi çatal gösterdim, dibi düştü salağın
+ben de emesenimi verdim, her akşam şiir falan gönderiyo, ben online olunca, ne dinliyorum'da farid farjad falan çalıyo sürekli
*ahahahaha ay evet çok saf bişey o yaaa, ben de bir keresinde göz kırptım, sokak direğine çarptı salak

o direk var ya!... çok sertti, 5 gün gözüm şiş gezdim. ayrıca farid farjad'ı çok severim ben, senle bi alakası yok gahbe gadın, ver lan şiirlerimi geri =(

neyse dur tanım yapmadık, bunun moderası var, gammazasyonu var, yetkelisi var, başımıza iş almayak;
arkadaşın evine kız atmak, tehlikeli ve zor bir manevradır, herkes beceremez, becerenler de çok büyük bedeller ödemek zorunda kalabilir. (ayı çıkabilüü daş düşebilüü)

fakat benim size anlatacağım olay, daha başka bir başlık gerektiriyor;

''arkadaşın evine kız atınca, arkadaş huysuzluk etmek, biz kavga etmek, kız kaçmak ve ben var arkadaşı sikmek''

şimdi biri çıkıp şey diyebilir; ya birader sen de amma atıyosun ha, maşallah başından geçmeyen macera kalmamış. yok be hacı, alakası yok. ben de herkes gibi yaşayan bir insan evladıyım, senin başına ne geliyorsa, bir beden büyüğü benim de başıma geliyor (ince mince ama başı büyük yani) e şimdi biz bu sözlüğe niye geldik? anlatmak, eğlenmek, gülmek, paylaşmak, paylaşmayanı silmek engellemek.. değil mi? peki başımdan geçen sıradan, normal bir olayı anlatmamın bir esprisi olur mu sence? bence olmaz. istersen belgelerle, kağıtlarla, dosyalarla dolu sıradan bir iş günümü anlatayım sayfalarca? ilk paragrafta uyursun olum. o yüzden nerde gıçı gırık bir hatıram varsa onu anlatıyorum, kusura kalma yani.

31 aralık 2010, işten çıktım, saat 20:30 suları... her akşam uğrayıp karpuz aromalı sakız aldığım o büfenin önünde dolmuş bekliyorum. akşam yılbaşı fakat hiçbir planım programım yok. lan ben 25 yaşına kadar doğum günü kutlamamış bir adamım, öyle düğün, bayram, yılbaşı, yılsonu.. çok da penisimde değildir yani. ben tatilime bakarım aga, yarın tatil mi? tatil, oh mis.

lan evde mi yesem, dışarda mı yesem, bilmem ki ne yesem acaba diye düşünerekten bekliyordum ki, telefonum çaldı.

milli: aliyo?
selda: aliyo ne lan ahahaha
m: hehe karpuzlu sakız var ağzımda, telaffuzum gayyi
s: hahaha tam piçsin ya

(arayan selda... çok ateşli bir mazimiz vardır kendisiyle. en sevdiğim huyu da prezervatife sıcak bakmamasıdır.)

m: nabıyon gız manyak?
s: iyi lan napim, istanbulda'yım ben

(kendisi izmirlidir ama çanakka'lede yaşar. e çünkü okulu orda)

m: hadi ya, nerdesin peki?
s: beylikdüzü
m: ananın amı (iç ses değil lan, gerçekten söyledim) ne işin var yavrum orda?
s: ahaha ne var lan allah allah, arkadaşımdayım
m: kızım istanbul değil ki orası, nasa uzay aracı neyin deniyo lan orda
s: ya üffff bırak geyiği de çık gel hadi işin yoksa
m: güzelim kafayı mı yedin, nası geleyim lan oraya, sen gelsene bana

(şimdi tamam, mantıken fark eden bir şey yok, ben oraya gitsem de mesafe değişmeyecek, o buraya gelse de. ama onun bana gelmesi daha iyi değil mi? ne güzel benim evde kimse yok, misler gibi?)

s: ya sen durumu bilmiyosun, imkanım olsa çoktan gelmiştim zaten, beş kuruş param kalmadı olum
m: eee (ölüden göt isteyecek, hadi hayırlısı)
s: eesi gelemem sana, ama burda da kalamam çünkü bu arkadaşı pek tanımıyorum ve sanırım evle ilgili problemleri var, çıkıcam birazdan, nereye gideceğimi bilmiyorum
m: hmmm

amk zaten bir kere de kazasız belasız bir cinsel ilişkim olmadı ki arkadaş, hep kahır, hep kahır, hep kahır, bıktım beaaaağ.

hemen bir beyaz masa kurdum kafamda, ve yapıcı bir yaklaşım sergileyip, bu lanet durumu çözmeye çalıştım.

*kız itin öldüğü yerde
*ben üsküdar'dayım
*kızın benim eve gelme ihtimali? - ı ıh, parası yok
*bir taksi maksi tutsa, ben versem parasını? - eve 3 tane rus çağırsan daha ucuza gelir, hem rusçayı da öğrenmiş olursun
*peki ne bok yiyecez? - sinan!
*sinan? - lan işte bizim piç sinan, beylikdüzü'nde oturmuyor muydu o?
*evet lan, dur bakiyim

hemen aradım sinanı, hacı ben bi arkadaşla geliyorum müsait misin? müsaitim, haydi bakalım, doğru metrobüse.
(bu kısım gayet normal, hızlı geçiyorum)
vardım beylikdüzü'ne, aradım hatunu, buluştuk, sonra çerez merez bir şeyler alıp, vardık sinan'ın sikik tarifi üzerine bir apartmanın önüne. sonra bir başkasına vardık, sonra diğerine, sonra az geri, sonra biraz sola, sonra aşağı hafif, hah işte orası, 3 saatte bulduk piçin evini.

hoşbeş muhabbet, derken hatun tuvalete gidince bu ipne atıldı

-bu mu lan bi arkadaş?
milli: hee, nooldu ki?
-olum söylesene hatun getiricem diye
m: lan olum hatun getiricem derken, yani ne bileyim, özellikle belirtme ihtiyacı hissetmedim
-amk her taraf pislik içinde

(erkeklerin böyle de bir kaygısı vardır kızlar, arada bir bir bekar evini ziyaret edin de, ev bi temizlik yüzü görsün amk.)

m: manyağa bak ya, olum temizlemen için illa hatun mu gelmesi lazım?
-amk senin ya (bu sırada küllükleri boşaltıyor, ben de yerdeki çorap leşlerini falan topluyorum, bi dk lan, çorapları niye ben topluyom ki amk?)
m: hacı sen biraz çıkıp dolaşsan?
-siktir lan, bu havada, bu saatte nereye gidiyim amk? geçin şu odaya ne bokunuz varsa yiyin
m: he oldu. ben sesli sikişirim olum, olmaz öyle
-yasminallah, olum bela mısın lan gece gece
m: ya haci valla ayıp ediyosun ha
-olum senin evin yok mu? niye buraya getiriyosun ki şırpıntılarını?

(bu ki'den sonrasını duymuş olacak ki, selda kıpkırmızıydı geldiğinde)

çok kötü oldum, delicesine bir pişmanlık çöktü içime. ne diye güvendim ki elin piçine?
adı üstünde, piç sinan... kız hiç konuşmadan geldi oturdu kıpkırmızı. ama var ya nasıl.. ağladı ağlayacak yani, ben o kızı hiç öyle görmemiştim hayatımda. valla billa o an öyle bir hale geldim ki, sevişmek, sikişmek, am göt meme... zerresi yok aklımda, anlatılmaz bir şekilde suçluluk duyuyorum, içim eziliyor, bakamıyorum kızın gözlerine.

bu hayvan oğlu hayvanın evladı da anladı yediği boku, onun da yüzü düştü biraz. ama o kadar. fazlasını bekleme vicdanını siktiğimin evladından.

selda bi sigara yaktı, sonra telefonla birileriyle mesajlaşıyormuş gibi falan yaptı. ama alakası yok yani, görüyorum ben. kalkmak için bahane arıyor, oyun kuruyor.
dağınık, basık ve loş bir salon ortasında, lâl olmuş üç kişi, iki erkek, biri dişi...
taş gibi ağır bir sessizlik oturup çöreklenmiş orta yere. can acıtan şeyin ne olduğunu herkes biliyor ama kimse konuşamıyor...

sonra selda bozdu sessizliği..

+yaaaa üfffff, tüm notlarım arkadaşımda kalmıış
milli: ne notu canım?
+ya bütün ders notları işte, onları almam lazım milli, kız sabah ankara'ya gidicek
-tamam sabah gidersiniz ya, sakin olun
m: (sen sus amcık) hmm, tamam canım, napalım o zaman, çıkalım?
+yok yok, sen gelme, yakın değil mi zaten, ben giderim
m: yavrum manyak mısın gecenin bu saati?
+ya taksiyle falan giderim, rahat ol
m: (parası yok ama dediği lafa bak, kız hala bozuntuya vermemeye çalışıyor, helal olsun, ağlamak üzereyim amk) tamam dur ben bindireyim...

dışarı çıkarken, belki inanmayacaksınız ama ben bir arabamın olmayışına hayıflanıyordum. olsaydı, ben o akşam o kızı gider ordan alır evime getirirdim, güzelce takılırdık. arkadaş dediğimiz bir ibnenin eline düşmezdik ve bu duygusal iniş çıkışlı saçma saatleri yaşamazdık.

dışarı çıktığımızda, daha fazla dayanamadım.

milli: ya selda, kusura bakma, kendisi biraz hayvandır
s: ...
m: tamam ben de hayvanın önde gideniyim ama valla.. kusura bakma ya çok özür dilerim
s: tamam canım önemli değil
m: sen şurda bekler misin iki dakka, hemen gelicem ben
s: nereye?
m: yavrum tamam iki dakka bekle dedim, hemen geliyorum ya

apartmanın tam dışına çıkmadan, bahçede bıraktım hatunu, zaten giriş katta yavşağın evi, girdim tekrar içeri.
ben ona, o bana, ana avrat düz gittik, sonra kül tablasını fırlattı kafama, ben de kapının önündeki botlardan birini ona fırlattım, eğildi piç. ama laptop'ların eğilme gibi bir özelliği yok ahahahaha. toshiba'sını siktiğimin çocuğu seni!

taksim taraflarında tanıdığım çok kıyak bir taksici var, toprağım sayılır. hemen onu arayıp anlattım durumu, abi böyle böyle, üzerimde çok para yok, maaşı alınca trink öderim abicim dedim. sağ olsun ikiletmedi bile.
geldi aldı bizi, yeni yıla sevişerek girdik, lakin maaşın yarısını taksiciye verdik dübürüne koyam...
arkadaşın aklı hep orda kalacaktır.daha insaflı olunmalı mesela arkadaşa da bir kız getirilmeli.
her ihtimale karşı odanızı bir kolaçan edin gizli kamera olmasın sonra döte gelirsiniz.
binbir çabayla anahtarı alırsın, kezbanın naz yapacağı tutar.