bugün

Dünya Siyonist örgütünden bahsederken,bir çok kişi olayları çok abarttığımı,olmayan misyonu ve gücü onlara yüklediğimi söylüyor.ABD ye bir güç atfedilmiyor.Dünya siyonist örgütünün,dünya kurulduğundan beri çevirdiği dolapların iyi bilinmesi ve ona göre tavır alınması için dikkat edilmesi gerekiyor.Yani islamın düşmanı olan,insanlığın varolmasından beri ifsat tohumları saçan bu örgütün çok iyi tanınması gerektiğini,aksi halde yaptığı ifsadlardan haberdar olamayacağımızı söylüyorum.Kimisinin Bedi-üz zaman'a,kimisinin Muhammed Abduh'a,kimininde Muhammed Rıza'ya atfettiği ve avrupalılar için söylendği ileri sürülen dinleri işimiz gibi,işleri dinimiz gibi.Söyleminin yine bu örgüt tarafından uydurulduğunu düşünüyorum.Kurtuba şehrinde ibn-i Meymuni isimli bir Yahudi,sırf islamı rayından saptırmak için yirmi cilt eser yazmış ve müslümanlar arasında çok meşhur bir alim olarak anılmıştır.Eserinin temelini Kabala adlı yahudiliğin temel felsefesini oluşturan eser oluşturmuştur.Günümüzde de bu tür yahudi alimleri göz önüne çıkarılmaya çalışılırken,mesela imam-ı Gazali gibi alimler gözden düşürülmeye çalışılmaktadır.Gazali'nin yaptığı tek şey felsefeyi eleştirmek olmuştur.
islam coğrafyasında,özellikle 19.yy dan sonra siyonistlerin gücü arttı.Bunun en bariz örneği Suudi Arabistan Kırallığıdır.Suud ailesine teslim edilen bu devlet ingilizler tarafından kuruldu.Vahhabilik diye bir mezhep uyduruldu.Bu mezhebe uygun bir islam anlayışı geliştirildi.Böylece islami olmayan bir islam ortaya çıkmış oldu.Detayına girmeyeceğim.Aynı oyunlar diğer islami ülkeler içinde oynandı ve tuttu.

20.yy dan itibaren Müslümanlar,islamın gelişmesi ve insanlara ulaşması için çalışmalara başladılar.Bu çalışmalar çerçevesinde cemaatler kuruldu.Bu güne kadar yaptıkları ciddi çalışmaların semeresi alınmaya başladı.Türkiyede milli görüş,Mısır'da Müslüman kardeşler,Filistinde Hamas,... Pakistan'a kadar devam eden coğrafyada islami gelişmeler oldu.Bu gelişmeler hem yerleşik sistemlere alternatif ,hem de müslümanların ayakları üzerine doğrulmalarına vesile oldular.Yıllardır köşe bucak saklanan islam,üniversiteler başta olmak üzere her alanda görünür olmaya başladı.Evlerinde namaz kılmaya korkan cemaat mensupları dahi görünür olmaya başladılar.Bu tablo bütün müslümanların çoğunlukta olduğu bütün ülkeler için geçerlidir.Bu da siyonistlerin gözünden kaçmadı.

Dünyada bu gelişmelerden ürken güçler ilk müdahaleyi Milli görüşe yaptılar.Başarılıda oldular.Diğer Müslüman cemaatler şer güçlerin yanında yer alır yada sessiz kalıp zalimlerin yaptıklarına fetvalar bulmaya çalışırken,bazı holdinglerde (daha büyümek adına) yeşil sermaye olmadıklarını ispatlamak için belli yerlere milyarlar bağış yaptılar.Dik duran ve davasından taviz vermeyen Milli görüşçülerde ezilmeye başlandı.Bir çok kişi korkusundan şeklini dahi değiştirdi.Halende öyle devam ediyor.

Milli görüşü ezip yollarını temizledikten sonra ikinci aşama başladı.Sekülerleşme,yani dünyevileşme,yani müslümanların korkulu rüyası olan dünyayı Allah'tan ve onun Resul'ünden çok sevme dönemi.Türkiyede bunu Ak parti ile gerçeleştirdiler.Milli görüş gömleğini çıkarıp Muhafazakar demokrat olanlar eliyle müslümanlar sekülerleştirildi.Sistemin nimetlerinden faydalanmaya başlayan müslümanlar dünyevileştiler.Önceden yardım etmeyi bir borç bilenler artık yardım yerine tatili tercih etmeye başladılar.Kapılarına gelen fakire üç kuruş vermeyi veya cami derneğine makbuz kesmeyi yardım kabul ettiler.Komşusu açken tok yatan bizden değildir.Şiarını unuttular.Ha bire ihale almaya,biraz daha şişmanlamaya çalıştılar.bunda başarılıda oldular.Böylece tesettür bir aksesuar oldu.Güzelleşme aracı olarak kullanılmaya başlandı.Marka giysiler,defileler,avrupa tatilleri gırla gitmeye başladı.Müslümanlar dünya nimetlerinden faydalanmayacak mı? dendi.Böylece dünyadan faydalanmanın,lüks yaşamak olduğu müslümanların beynine kazınmaya çalışıldı.Bu arada vicdanları rahatlatma adına umre ziyaretleride bir anda patladı.Hatta seküler müslümanlar sayesinde umreye gitme modası başladı.Ateistler bile umreye gitmeye başladılar.

Diğer islam ülkelerinde gelişen islami hareketlerin önünü kesmek için ellerine bir fırsat geçti ve onuda değerlendirmeye çalışıyorlar.O fırsat Tunus'ta kendini yakan gencin başlattığı hareketti.Diğer ülkelere sıçrayan bu hareket,aslında devrimci bir karaktere sahipti.Ancak dünya siyonist örgütü bunu fırsata çevcirmeye çalışıyor.Bir nebze de başarılı oldu.Mısır'da iş başına gelen askerler daha önce Hüsnü Mübarek'in tiranlığını koruyan askerlerden başkası değildi.Peki ne olduda askerler bir günde saf değiştirdi.işte işin püf noktası burada.Bunu çok iyi görmek lazım diye düşünüyorum.Diğer ülkelerde de durum aynı.Müslümanlar dikkatli olmadıkları taktirde sadece şekli olarak devrim olacak.Başlarına yine Firavunlar gelecek.Ama bu firavunlar öldürmeden işi halledecek.Mesela Genel Kurmay Başkanının Müslüman kardeşler teşkilatından olduğu yalanı söyleniyor.Hüsnü Mübarek,devlet dairelerindeki çöpçü müslümanları dahi temizlerken,nasıl oluyorda tepeye,hemde askerin en tepesine müslüman birisi gele biliyor?Tamamen yalan ve uydurma bir haberdir.

Daha önceleri ABD nin Irak'a girmesine sebep olan raporu yazan ve mason olduğunu zannettiğim Baradey şimdi cami cami dolaşıp ne kadar müslüman olduğunu Mısırlılara göstermeye çalışıyor.Böylece seçimi kazanmayı garantilemeyi hedefliyor.iş başına gelincede demokrasi havarisi kesilecek ama,ABD nin verdiği emirleri yerine getirmekten başka bir işte yapmayacaktır..Böylece gelişen islami hareketin önünü kesmiş olacaklarını düşünmektedirler.Müslümanlar uyanık olmadıkları taktirde bu oyun tutar.Bizim ülkemizde bile bazı islami cemaatlerin Mısır genel kurmay başkanının,Müslüman Kardeşler teşkilatına mensup olduğunu söylemeleri bile,işin vehametini ve oyunun nasıl oynandığını gözler önüne sermesi açısından çarpıcı bir örnektir sanırım.Daha öncede bu oyunlar oynandı ve tuttu.Halen oynanıyor ve tutuyor.Uyanık olunmadığı taktirde yine tutacaktır.

Son söz;Herkesin bir hesabı vardır.Allah'ında bir hesabı vardır.Mutlak doğru olan Allah'ın hesabıdır.
Kaynak:sebahattin kızıltaş.http://www.hiniskultur.com/yazar.asp?yaziID=3505
Arap Baharı'nın Rüzgarı -1-
italya Başbakanı Berlusconi, 2011 Temmuzunda bölgedeki gelişmeleri anlamamızı sağlayacak çok önemli bir açıklama yapmıştır. Berlusconi, Libya'da NATO uçakları Kaddafi güçlerini italya'nın da katkısı ile bombalarken şöyle demektedir: Libya'da olanların bir halk ayaklanması ile ilgisi yoktur. Libya halkı Kaddafi'yi seviyordu.(Ancak) güçlü adamlar yeni bir dönemi hayata geçirmek için Kaddafi'ye devirmeye karar verdiler dedikten sonra kendisinin bu sürece destek vermesini de şöyle izah etmiştir:Amerika'nın baskısı, Cumhurbaşkanı Georgio Napolitano'nun duruşu ve parlamentonun kararı karşısında bana nasıl bir seçim kalmıştı ki (Voltairenet.org,Berlusconi says Libyans love Qaddafi:as Italians protest against NATO)
Karl Marks'ın Her şey göründüğü gibi olsaydı, bilime ihtiyaç kalmazdı tespiti, özellikle televizyonlardan bilgilenme üzerine kurulu bir dünyada akıllarda tutulması gereken bir tespittir. Çünkü, Çavuşesku'ya karşı Romanya'da başlayan ayaklanmadan bu yana ayaklanma, isyan ve savaşlar televizyonlardan naklen yayınlanmaktadır. Bu da kitlelere gözümle gördüm demek ki öyle ve kesin inançlı olma imkanı vermektedir.
Oysa, çoğu gözle görülenler doğru değildir. Çavuşesku'ya bağlı birlikler tarafından öldürüldüğü söylenen ve sokaklarda cesetleri yatan Rumenlerin aslında morglardan alınan cesetler olduğu sonra ortaya çıktı. Saddam'ın Basra Körfezi'ne boşalttığı ham petrolden dolayı üstü başı ham petrol ile kaplı deniz kuşlarına acıyarak bakan insanlar savaştan sonra bu kuşların Kuzey Denizi'nde ingiliz petrol şirketlerinin denize karışan petrollerinden zehirlenen kuşlar olduğunu öğrendi. Bu tür örnekleri çoğaltabiliriz. Şimdi Suriye başta olmak üzere benzer görüntüler Arap Baharı'nın bir parçası olarak televizyonlarda seyrediliyor. Öte yandan televizyonlarda da her şeyi görmek mümkün değildir. Örneğin italyan Başbakanı Berlusconi, 6 Eylül 2011'de Libya'da muhalefetin ve NATO'nun hâlâ Kaddafi'yi desteklemeye devam eden Sirte, ben Valid ve Sebha kentlerinde sessiz bir katliam yaptıklarını ve bu kentlerin yeni bir Felluce olmasına izin verilmemesi gerektiğini açıklamıştır. Ancak bu ses getirmesi gereken açıklama sessizlik içinde boğulmuştur. Doğruyu, televizyonlardan çok yazılı belgelerde bulmak mümkündür.
Orta Doğu coğrafyası 2000'li yılları yabancı güçlerin işgalleri, iç ayaklanmalar ile tarihinin en yoğun geçen dönemlerinden birisi olarak yaşamaya devam etmektedir. Yaşanan süreçte Orta Doğu'daki sınırların ve rejimlerin değişeceği ABD'nin en üst düzey yetkilileri olmak üzere farklı zaman ve şekillerde dile getirilmiştir. Fakat Orta Doğu'da sınırların tekrar çizilmesi gerektiği görüşü Amerikan stratejik düşüncesinden önce israil stratejik düşüncesinde ortaya çıkmış bir düşüncedir.
israil, Orta Doğu'da 2. Dünya Savaşı sonrasında coğrafi olarak minyatür diyebileceğimiz ölçülerde küçük bir devlet olarak kurulmuştur. Bu devlet adeta Arap Denizi'nin içinde bir ada gibidir. Ve sürekli Arap dalgalarının altında kalarak yok olma endişesi ile yaşamaktadır. 2011'e kadar geçen süre içinde israil, işgaller ile denizden kazanarak sınırlarını önemli ölçüde genişletmiş ve nüfusunu artırmış olmak ile birlikte stratejik bir derinlik kazanamamıştır.
Bu nokta israil'i stratejik içinden çıkılmaz sorununu çözmek için çok radikal bir düşünceyi geliştirmeye yönlendirmiştir. israil'i çevreleyen Arap Denizi'ni düşman kamplara bölmek ve tehdit olmaktan çıkarmak. 1980'e Livia Rokach adlı israilli gazeteci srael Sacred Terrorism adlı kitabında eski israil başbakanı Moshe Shrarett'n anılarını anlatırken 1950'er Arap devletlerini parçala ve yönet yaklaşımının nasıl geliştiğini ve Lübnan'd nasıl uygulandığını anlatmaktadır. (Livia Rokach, israil'n Kutsal Terörizmi. Pandora Yayınevi, 1986

Ümit ÖZDAĞ
Arap Baharı'nın Rüzgarı -2-
Böl ve Yönet görüşünü israil stratejik düşüncesinde daha keskin bir şekilde ifade eden çalışma 1982'de Dünya Siyonist Örgütü'nün yayın organı olan Kivunim (Yönler) dergisinin Şubat 1982'de yayınlanan 14. sayısında gazeteci ve eski bir israilli diplomat olan Oded Yinon tarafından ortaya konulmuştur. ibranice yayınlanan israil için 1980'ler Stratejisi başlıklı yazıda Yinon, israil için kalıcı güvenliği, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra yabancı güçler tarafından sınırları geçici karttan evler olarak çizilen Müslüman Arap dünyasının sınırlarının yeniden çizilmesinde görmektedir. (Israel Shakak, The Zionist Plan for he Middle East içinde Oded Yinon, A Strategy for Israel in the Nineteen Eighties,, s.10)
Yinon, Türkiye ve iran'ın da etnik yapılarının istikrar sağlamaktan uzak olduğunu tartıştığı bütün Orta Doğu ülkelerinin etnik yapılarını incelediği bölümden sonra bu durumun israil için riskler ve sorunlar içermekle birlikte çok kapsamlı fırsatlar da ortaya çıkardığını savunmaktadır. (age,s.13-14)
Yinon, Suriye'nin bugünki sınırları içinde altı yeni devletin kurulmasının israil'in güvenliğini sağlayacağını ileri sürmektedir. Yinon'a göre bu bölünme şu şekilde olmalıdır: Suriye, etnik ve dini yapısına uygun olarak bugün Lübnan'da olduğu gibi çeşitli devletlere ayrışacaktır. Kıyıda bir Şii-Alevi devleti, Halep bölgesinde Sünni devleti, Şam'da buna düşman bir başka Sünni devleti, Havran-Kuzey Ürdün-Golan bölgesinde de bir Dürzi devleti. Bu yapı barış ve güvenliğimizin garantisi olacaktır ve bu hedef erişebileceğimiz kadar yakındır. (age,s.17)
Yinon'a göre Irak, israil'in güvenliği için Suriye'den daha büyük bir tehdittir, çünkü daha güçlüdür ve onun parçalanması Suriye'nin parçalanmasından daha önemlidir. Yinon, Irak-iran savaşının Irak'ı parçalayacağına inanmıştır. israil'in güvenliği için Irak'ın üçe bölünmesi gerektiği görüşü ortaya atılmıştır. Yinon'a göre Irak'ın bölünmesi Osmanlı döneminde Basra, Bağdat, Musul idari bölünmesi esas alınarak, etnik ve mezhep temelleri üzerinde kuzeyde bir Kürt devleti, ortada bir sünni ve güneyde şii devleti olarak gerçekleşmelidir. (age, s.17)
Yinon'un makalesine atıfta bulunan Ralph Schoenman, Siyonizmin Gizli Tarihi adlı eserinde şöyle demektedir: Irak devletini parçalamak cebir işlemi çözmeye benzemez. israil parçalanmanın ardından kurulacak uydu devletlerin sayılarını, nerede kurulacaklarını ve kimlerin üzerinde egemen olacaklarını kararlaştırmıştır.(Ralph Schoenman, Siyonizmin Gizli Tarihi, Kardelen Yayınları, istanbul 1992, s. 103-108)
Eric Wallberg, 1996'da Richard Perle, James Colbert, Charles Fairbanks, Jr., Douglas Feith, Robert Loewenberg, David Wurmser ve Meyrav Wurmser'in birlikte hazırladığı A Clean Break:A New Strategy for Securing the Realm& adlı çalışmanın Yinon'un görüşlerini 2000'lere taşıdığını belirtmektedir. (Eric Wallberg, Yeni Türkiye, yeni Mısır'la Birlikte israil'i Kontrol Edebilir, Turquie diplomatique, 15 Mart-15 Nisan 2011, sayı 26, s. 1 ve 38) Gerçekten de Richard Perle tarafından kaleme alınan bu çalışma Yinon makalesi kadar sert köşeler içermese de onun zihinsel yol haritasını izlemekte, Saddam Hüseyin'in devrilmesini, Suriye;nin ezilmesini önermektedir. (Richard Perle, A Clean Break:A New Strategy for Securing the Realm )
Orgeneral Wesley K Clark, 1997-2000 yılları arasında NATO'nun Avrupa Birlikleri Komutanı olarak görev yapmış ve Kosova operasyonunu yönetmiştir. Daha sonra Washingon'da bazı görevler alan Org. Clark, Irak&'ın işgalinden sonra Winning Modern Wars-Iraq, Terrorism and The American Empire (Modern Savaşları Kazanmak-Irak, Terörizm ve Amerikan imparatorluğu) adlı bir kitap yayınlamıştır. Org. Clark, Bush Yönetiminin 11 Eylül sonrasında Teröre karşı savaş başlığı altında düzenlediği savaş stratejisini özellikle de Irak&'ın işgal edilmesini sert bir şekilde eleştirmiş bir Amerikalı subaydır. Clark, kitabının önsözünde Bush yönetimini şöyle tenkit etmektedir: Bush yönetiminin bizi El Kaide ile yapılacak gerçek bir savaşı yapmamak pahasına Irak ile bir savaşa ittiği, acele ettirdiği, yanlış yönlendirdiği ve manipüle ettiği benim için açıktı.
Org. Clark, kitabının ilerleyen sayfalarında bugünün dünyasını anlamamız için çok daha ilginç ve önemli olan bilgiler vermektedir: Kasım 2001'de Pentagon'a geri döndüğüm zaman yüksek rütbeli bir kurmay subay ile sohbet etme fırsatı buldum. Evet, Irak'a karşı bir operasyon için hâlâ iz sürüyorduk söylediğine göre. Ancak daha fazlası da vardı. Bu beş yıllık bir planın parçası olarak konuşulmuştu ve toplam yedi ülke söz konusuydu. Irak ile başlanacak sonra Suriye, Lübnan, Libya, iran, Somali ve Sudan gelecekti. Evet, diye düşündüm bu onların bataklığı kurutmak diyekonuştuklarında kastettikleri şeydi. Ayni zamanda bir Soğuk Savaş yaklaşımının da kanıtıydı. Terörizmin bir devlet sponsoru olması gerekirdi. Ve bu devlete saldırmak daha etkili olurdu (Wesley K Clark, Winning Modern Wars-Iraq, Terrorism and The American Empire2004, s.130)
ümit özdag