bugün

Balkondayim, eski odamin balkonunda. dun bana gonderilen bir sarki eslik ediyor degersiz kimsesizligime, ozlem yeni yeni kendini belli ediyor. Uzun zamandir bu balkona gelmemisim koltugun yastiklari garip geliyor gozume. Hava guzel, karsi bloktaki isitme engelli komsularimiz arabalarini yikiyorlar. Karamel rengi kopekleri de suyla oynuyor, havliyor kopek onlar duymuyorlar fakat ben duyuyorum. Kopegin tuylerine ahenk katan yesil bir tasmasi var. Benim actigim sarkiyi da duymuyorlar, sadece az once benimle yasit ogullari gordu beni. Beyaz tisortlu olan benimle yasit, diger yesilli abisi. Biraz bakistik ve o kirmizi arabasini yikamaya devam etti. Araba guzel, son model sayilmaz ama yine de guzel. Beyaz bir arac gecti simdi, arkasindan yuruyen bir kiz; beyaz bir kisa kollu giymis, mor da bir cantasi var. Oysa ondan birkac dakika onceki orta yasli kadin kalin giyinmis gozukuyordu. Ilginc geldi bu bana cunku uzerimde hirka var. Demek ki usuyorum. Bilmiyorum, kendimde degilim oylesine giymis de olabilirim. Ruzgar esti hafiften simdi, yanaklarimdaki goz yaslarini kurutmak istercesine. Kurutmadi ama, aksine varligini hissettirdi bana ve islaklik tazelendi. Aglamak guzel, yasadigimi hissettiriyor. Karamel renkli kopek kuyrugunu salliyor ben aglarken. Mutlu halinden sanirim, az once onunla da bakistik. Yine bir araba gecti bu sefer siyah, yeri gelmisken sol gozumden daha fazla yas akiyor, sag gozum daha az duygusal galiba. Neyse, onemli de degil hava guzel, kuslar ucuyor, karamel kopek mutlu. Herkes mutlu sanirim, ben haric. Olsun; hava guzel, kuslar ucuyor ya bir de kara kedi tatilde, bu bana yeter...
Bundan 2-3 ay önceydi. Yine 15 metrekarelik mutfağın köşesindeki yemek masasında oturuyorum. Yerim belli kapıya yakın olan taraf sigara içtiğim için. O zamanlar 44 kilo falanım. Yemek yemiyorum ablam sürekli önümde arkamda ablacım yemek ye, ablacım meyve yermisin,ablacım tatlı ister misin ? gibi sorularla bana zorla yemek yedirmeye çalışıyordu.

Gelelim şu ana yani günümüze. Yine aynı yerdeyim ama ablam şu an o elindeki ekmeği ya da nutellayı bırak diye bağırıyor. Yani yemek yesem dert , yemesem dert. Neymiş ya sırf ekmek ye ya da sadece kaşıkla nutella ye ikisini bir yeme diye bağırıyor. Delirdi valla delirdi.
ali ece'ye beşiktaş'ı sormuşsun da kempes'in 1978 dünya kupası finalinde attığı golü anlatıyormuş gibi gece.
kusmak üzereyim.

sevmediğim biri yine döndü eve, adımları midemi bulandırıyor ve sesi kulağımı tırmalıyor.
Muğla'nın güneşi karşılıyor beni, odada üç kişiyiz sadece ben uyanigim, birisi içine motor kaçmış gibi horluyor, diğeri de garibim sağa sola dönüyor uyumaya çalışıyor..
sol tarafımda kapının arkasında asılı duran gömlek ve pantolanlarım. bu arada masada oturuyorum. sağ tarafımda 3 ay sonra taşınacağım için kolide duran kitaplarım. bilgisayarın yanında old holborn'um, çarşafım, filtrelerim. mouse'un yanında boş kahve bardağım. ağzımda sigara... her üfleyişimde soğuk havayla karışan sigara dumanı. ulanan evin içi eser mi? esiyor işte amına koyim.

ha bir de fonda şu çalıyor.

https://www.youtube.com/w...gKZM&feature=youtu.be

günaydın kamiller.
Pencereden içeri girmeye çalışan güneş, bir o kadar da sabırsız ben. iki bardak, boş tabaklar, plakta Zeki Müren ve bir o kadar da tatlı.
Mudanya'ya ahmak ıslatan yağıyor.
Tuvalet kokulu bir dolmusta işe gitmek.
loreena mckennit eşliğinde kahve ve kapalı bunaltıcı bir mersin sabahı.
Arabada, radyo eşliğinde, kalabalık trafikte, havadaki tiner kokusuyla (sitelerde olunca), okuluma gitmeye çalışıyorum. Hava soğuk da değil sıcak da.
45 kisilik bos bir sınıf ve en ön de oturup entry giren bir anomalisa. Yine erken geldim su bok derse.
Ahşap koyu kahve masamın karşısında annem oturuyor.masanın üzeri dağınık. boncuklar,makaslar, kutular ile dolu.annemin saçları kısacık ve koyu kestane,tabi ki boya çünkü yıllar ona hiç iyi davranmadı.elindeki küçük çiçeklerle bir şeyler yapmaya çalışıyor.bir yandan da bana 'sen benim gibi yapma, benim gibi olma' tarzında Nasihatlerde bulunuyor ama bunu yaparken yüzüme hiç bakmıyor,elindeki işi fazlasıyla ciddiye alıyor çünkü.'böyle de mi çirkin?'diye soruyor.'evet diyorum boşver uğraşma.'
bu entryi tek elle giriyorum ve terliyim.

hava çok sıcak değil mi sizcede?
saat 00:43.
o'nunla konuştuğum ısınmış telefonum yatağın kenarında, kucağımda bilgisayarım. yağmurda yürürken ıslanmış trençkotum kurusun diye sandalye arkasına asılmış, kemerinin bir ucu yerde gözüm ona takılıyor: düzeltmeliyim. tüm bu dağınıklıkta gözüme takılan tek bozukluğun o olmasının saçmalığını düşünüyorum, ne kadar da gereksiz dertlerin insanıyım. dışarıdan bir ambulans sesi geliyor, evet artık alıştım ama çığlık gibi değil mi? ürpertici. ev sessiz, ev arkadaşlarım yok; düşen yağmur damlalarının sesi, klavyenin sesi ve cayır cayır ambulans sesleri.

tüm bu seslerin arasında kendi sesini duyabilmeye şaşırıyor insan. evet, insan aynı zamanda düşündükçe şaşırabilen bir canlıdır.

ve şimdi kesildi tüm sesler.
görsel
bedevi gibi gece çöllerindeyim.
Şu an kalbim kuş olup uçmaya hazırlandı ama izin veremiyorum be.
Anne ve kız kardeşle Kürt - Alevi ezgileri dinlemek.
Yüksek bi yerdeyim. Gökyüzü turunculaştı, güneş batıyor. Aksamın geldiğinden habersiz birkaç aptal serçe hala ucuyorlar. Bense bi sigara yakmış, dilime bi türkü takmış... Anın verdiği huzurla ölmek istiyorum. Kuşlar hala ucarken, güneş tam batmamısken.
Gün batımı kızıllığına bakarak, düşüncelerim, kahvem ve sigaramla birliktelik.
aşağıda 3 polis arabası.. kapımızda bizi öldürmek isteyen bir adam.. elinde bir bıçak.. etrafta cızırdayan bir polis telsizi.. tam solumda gençten yapılı bir polis, her ses yükseldiğinde, olay çıktığında bir eliyle beni geriye çekiyor.. tabi bu entry i bu olaydan 5 dakika sonra yazıyorum. dışarıda olaylar devam etmekte..
plaza öğle yemeğinden döndük, abarttıkları burgerciyi beğenmedim
aç kaldım da...
Bursa sakarya sakarya bursa arasında mekik dokuyordu japon balığı.
Halam anneme instagram öğretiyor aqü.
O güzel hevesler de o güzel atlara binip gittiler...