bugün

niye, bu ülkede ve başka ülkelerinde yeryüzünün, bir şey bilenler, bir şey öğrenenler ve anlayanlar, bir şeyleri giderek zalimleştiriyor? bilgi neden kabalaştırıyor bazılarını? ve bir miktar kitap okuyanlar, peşpeşe 3 filozofun, 4 romancının, 5 şairin, 6 film yönetmeninin ismini sektirmeden sayabilenler, baş parmaklarını aşağı doğru ezerek neden eziyorlar cılız ve cahil bedenleri? niye bilgi bu kadar soysuz, anlamak bu kadar kökensiz, öğrenmek bu kadar zalim? iki kitap okuyup, üç şiir yazan adam mesela anadolu'ya burun kıvırmaya başlıyor. taşra illerinden gelen davetleri bir sineği kovar gibi geri çeviriyor bu adamlar.
neyi varki anadolu'nun? nesini beğenmiyorsun be adam? nedir bu muhacir zekanın hikmeti? nedir bu kökensiz kibir? kimsin sen? hangi hakla ve vicdanla küçümsüyorsun bizim o tuttuğunu sarmalayan sevgimizi? tarkovski'yi tartışmak mıdır sana göre "insan olmak"? ya da dil felsefesi, göstergebilim, postmodernizm hakkında iki lafı bir araya getirince "tanrı" mı oluyorsun sen? zavallı.. zavallı mühacir.. zavallı burun.. zavallı aydın..
öyle mütekebbir, öyle tepeden bakan bir şey ki bu ülkede bilgiden, bilmekten anlaşılan, çıldırıyor insaf, çıldırıyor toprak, çıldırıyor bu satırların yazarı. yine bu satırların yazarı bilgelik diye bir şey hatırlıyor, iman diye bir şey hatırlıyor, "bütün insanlar eşit doğar" diye bir şey "eşref-i mahlukattır insan" diye bir şey hatırlıyor. hatırladığımız bütün bu şeyler, pipo dumanından ibaret bir kafanın faşizmi altında eziliyor her gün, kibrin deterjanıyla beyazlatılan bilgi, soysuz sopsuz teoriler, bir takım masaların, bir takım kulüplerin dışına atıyor insanlığı. ve o "beyaz bilgi", "bizim toprağın adamları" arasında bile hızla yayılan o "sarhoş kafa", yığınlara bakıp oy verenlere, cami yapanlara bakıp "yoz", "cahil", "köylü", "yobaz", "geri bırakılmış", "adam olmaz" gibi yaftaları peşpeşe sıralıyor, bizi peşpeşe vuruyor ve hatta yetinmeyip cılız kafalarımıza sıktıkları kurşunlarla, baş parmaklarını sağa sola oynatarak bir böcek gibi eziyorlar kimliğimizi. mideleri bulanıyor bu "sözde aydınların" gözlerimize baktıkça.
yanlarına otursak burunlarını tutuyorlar ve bir dakika sonra yerlerini değiştiriyorlar tiksinerek. bizden nefret ediyorlar ve isimlerini değiştiriyorlar iki yazı yazdıktan sonra. biz bilmediğimiz şeylerin içinde kıvranırken, onlar canavarlaşıyor bildiklerinden ötürü.
esrar ve ceset dumanlarıyla yaşıyorlar mahzenlerinde. mahzenlerini giderek derinleştirip, steril yani insansız yani bizsiz hale getiriyorlar. mahzenlerinde ona buna peşkeş çekerek verdikleri ihalelerin aidatlarını, mücevherlerini barındırıyorlar. bu ne küstahlıktır böyle? bu ne biçim bir beyaz ki bütün kirlilerden daha kirli? bu ne yabanlık, bu ne yabancılık?
anadolu kadar taş düşsün kafanıza!