bugün

işin esprisi de oradadır. zira adı üstünde inançtır. inanır veya inanmazsın.

matematik veya fizik değil bu. 2x2'nin 4 olduğuna inananlar-inanmayanlar gibi bir ayrım var mı mesela? yok. veya 2x2'nin 4 olduğuna inananlar cennete gidecek gibi bir vaat? yok. çünkü net. din dediğimiz şey de bu şekilde net ve kanıtlanabilir bir olgu olsaydı bi anlamı olmazdı zaten.
'inanç görünmeyene inanmaktır, görünmeyene inanırsanız başkalarının göremediklerini görürsünüz'

kim ne görüyor bilemem ama inancını 'avcuna alıp aha ben buna inanıyorum' diye kanıtlayamazsın zaten.
bir şeyin yokluğunu kanıtlamak zorundasınız *

arkadaşlar kanıt yükümlülüğünün ateistlerde de olduğu artık tartılışmıyor din felsefesinde. graham oppy gibi ateist din felsefecileri çatır çatır argüman geliştiriyor teizmin yanlışlığı için. üstelik ilk aklıma gelen graham oppy. birden fazla ateist din felsefecisi kanıt yükümlülüğü sadece teistlerdedir demeyip kafasını, günlerini harcayıp tanrının yokluğunu kanıtlama çalışıyor. siz hala kanıt yükümlüğü teistlerde diyin tabii :D
Allahın varlığına dair deliller sayısızdır. Hatta bunlar 2 kategoride incelenir.

Birincisi: Hariçten alınan delillerdir ki, buna afaki denir
ikincisi: insanların nefislerinden alınan bürhanlardır ki buna enfüsi tesmiye edilir. Enfusi olan kısmı da biri nefsi diğeri usuli olmak üzere iki kısma taksim edilmiştir. Demek ma'bud ün vücuduna üç türlü delil vardır. (Işaret ül icaz)

Afaki deliller için yani dış alemden getirilen delillerin açıklayıcı bir dille anlatıldığı tabiat risalesi 'ni herkese öneririm.
Zaten din-inanç olgusunun ortaya çıkış nedeni allah-tanrı varlığının ispat edilmesi amaç edinmiş değil.
Yeryüzünde bütün din-inanç dindizliğe-inançsızlığa karşı peygamberler-elçiler tarafından tebliğ edilmiş değil.
Gerçekten de inanmak veya inanmamak açısından değil, varolan olguyu anlamak açısından baktığımızda dinler hep dine karşı başka bir din olarak gelmiş ortaya çıkmıştır.
Dine karşı din ortaya çıkmıştır.
Daha somutlaştırmak bu durumu delillendirmek gerekirse, isa'yı çarmıha geren güç ateyist (!)) dinsiz imansız gavur gömonis (!) Değildi ki pagan putperest çok tanrılı bir din inancı olan Roma da aristokrat kesim ile iktidar kraliyet Roma da din inancını belirleyen etkin güç olmuştur.
Tabi ki isa'nın öğretileri en büyük zararı roma'ya değil asıl tek tanrılı din Tekeli olan Yahudi inancını elinde Kudüs de tutan hahamların zarar gördüğü aşikar.

Burada Kudüs'ün durumunu da ortaya koyalım. Roma da yaygın olan pagan putperest çok tanrılı din inancından ayrı olarak Kudüs Roma da inanç açısından özerk otonom bir bölgeydi. Ne kadar benzetme yerinde olur bilmem ama bugün laiklik sekülerizm açısından Avrupa da Vatikan'ın olması gibi düşünün.
Burada da Kudüs, Roma için böyle bir konumdadır.
Roma sadece bölge de hakimiyeti vergileri imparatorluğu düşünerek tek tanrılı din inancı olan Yahudi inancına karışmıyordu.
Roma'nın Kudüs valisi pilate Yahudi değildi. Bölge idaresinin başı roma'yı temsil ediyordu ve herkesin üstü konumunda nihai karar vericiydi.
Aramice konuşan genelde Yahudi olan Halk üzerinde Roma din inanç eksenli bir yaptırımı yoktu. Zaten isa öğretileri ile ortaya çıktığında Aramice konuşan Halk Yahudi hahamlarını sorgulamaya başladı. Bundan zarar gören ve yargılanmak üzere Yahudi hahamların başı olan caiaphas önüne getirilen isa küfürle suçlandı.
Yahudi hahamların başı olan caiaphas isa için idam hükmünü verince vali bu kararı uyguladı.

Aynı şekilde Musa da dindizliğe-inançsızlığa bulaştığı için firavuna karşı gelmedi ki daha önce de belirttiğim gibi Firavun'un din inancı vardı. Kendini tanrının eli gözü yeryüzünde gölgesi ortağı görüyordu.
Muhammed de Mekke de Allah dediğinde ona karşı olanlar biz Kabe'nin koruyucusu bekçisi sahibiyiz diyorlardı.
Kabeyi lebbeyk Allahümme lebbeyk diyerek tavaf ediyor kurbanlar kesiyor ibadet ediyorlardı.
Muhammed'e karşı savaş öncesi "Allah'ım, bizi galip kıl. Eğer bu Muhammed denen kulun galip gelirse atalarımızın ibrahim'in dini yerle yeksan olacak Kabe yıkılacak" diye dua ediyorlardı.

Din asla bir inanç, tanrının varlığını kabul etme veya ret etme durumu olmamıştır.
Yaratıcıyı din olgusunu insan aklı egosu algısı ile tarif ederek büyük hata yapıyoruz.

Okulda öğretmenin verdiği bir matematik ödevini veya bir ders konusunu düşünün. Öğretmen, öğrencisine çalışıp çalışmadığını soruyor. Öğrenci çalıştım diyor.
Öğretmen tahtaya kaldırıp anlat o zaman veya tahta da problemi çöz diyor.
Burada öğretmen kalkıp öğrencisinin çalıştım demesine mi aferin diyor not veriyor veya tahtaya kalkıp problemi çözüp konuyu anlatınca mı not veriyor?

Din bu kadar basit bir durum ve din asla inanç olgusu değildir.
Eğer inanç olsaydı Musa'ya karşı firavun, isa'ya karşı caiaphas, Muhammed'e karşı ebu leheb daha çok inançlı olduğu için yaratıcı başka elçiler inançlar kitaplar yollamazdı.

Din bir inanç değil, din bir davranıştır.
Din, teori değil, din bir pratik uygulamadır.
Din-inanç olgusunun ortaya çıkmasında Allah-Tanrı kendimi ispat edeyim amacı yatmıyor.
Yokluğunun en büyük kanıtıdır. Olsa sadece inanmamıza sığınmazdı, var olduğunu bilirdik.
Hadi bana aklını fikrini göster.
Doğumunuzu hatırlayın. Eğer sizi besleyecek birisi olmasa açlıktan ölürsünüz, altınızı temizleyen olmasa pislikten geberirsiniz, sizi giydiren birileri olmasa soğuktan donarak ölürsünüz. Burada akla gelmesi gereken soru, peki ilk insanı kim koruyup kolladı da ölmedi ve neslini çoğalarak sürdürdü. insanoğlu doğduğunda bu kadar aciz bir yaratık iken, kalkmış onun verdiği beyin ile kendisini yaratanı sorgulamaya çalışıyor. Altında kaynayan mağma tabakasının üzerinde dikilmiş, yaratıcısına kafa tutuyor. Afrikadakiler neden aç diye soruyorsak, Amerikadakiler neden zengin diye de sormak lazım. Zaten inanmak kolay bir şey olsaydı, o zaman bu dünyada imtihana da gerek olmazdı. Maddesel objelerle yaratanın varlığı ispatlansaydı, o zaman herkes inanırdı, yani başlıkta yazdığı gibi somut belgelerle kanıtlanamaz. Yaratılmış olanlardan yola çıkılarak varlığına inanılır.
1400 senedir tek kanıt yazılan bir kitap!, güya allahtan gelmiş ve yazmışlar. Delil bir kişi söylüyor. Vahiy gelirken şahit yok. Bir kişi demiş ve inanmışlar.

Mesela isanın ölüyü dirilttiğinin şahiti yok. Yeri ve zamanı yok bunun gibi bir şey.

Kuyuya bir taş at.
inanan kişiye göre, Tanrı senin inandığın için var olmuyor. Sen inansan da, inanmasan da tanrı hep var. Nasıl ki sen bir şeyler yaratıp (cüzi iradenle) kullanıyorsan ve onun hakkında söz ve hak sahibi oluyorsan, seni de tasarlayıp 2 kol, 2 bacak , beyin vb.. şeyler veren, bunların arasında damarlarla,sinirlerle kablolar çeken bir yaratan var. Kendiliğinden araba,ev vb.. olmuyorsa, kendiliğinden insan da olmuyor. Burada ki siteye entry girmeniz için gerekli olan zeka da kendiliğinden olmadı herhalde. Stephen Hawking bile gider ayak işi garantiledi. Elinizden geliyorsa bir adet yaprak yaratıp bu tezi çürütebilirsiniz, kolay gelsin.
Olmayan birşey hakkında bu kadar zırvalayamazsınız.
yokluğunu da kanıtlayamazsın.
(bkz: allah ın varlığının 12 delili)

(bkz: 19 mucizesi)
Allah ya da tanrıdan ne kastedildiğine bağlı bir kavramdır. ister ateist ister deist istersen yaradılış inancından ol allah, tanrı, rab, ilah, yaratıcı olmalıdır.

Tanrı ya da allah mutlak güç sahibi yaratıcı olarak tasavvur edilir. Bir şeyin mutlak surette bir başlangıcı olmalıdır. Ezelin bile bir döngüsü vardır. Yaradılış ile başlar kıyamet ile biter. Big bang ile evreni tanımlayanlar, mükemmeliyetin evrim yolu ile deneme yanılma yöntemi ile randomize olgunlaştığını ileri sürenler işte seni hiçliğe yakın tekilliğe sıkıştıran güç senin tanrındır. Evrenin bir simülasyon olduğunu ileri sürenler işte senin kodlarını yazan senin tanrındır. Sonuç ne olusa olsun her sonucun sebebi sonucun tanrısıdır.
Bilmediğimiz, belki aklımızın yetmediği, belki de henüz o kadar gelişmemiş olmamız nedeniyle çözemediğimiz öyle çok şey var ki. Bilinmeyene bir anlam yüklemek ister insan. Bilinmeyen hep bir merak unsurudur onun için. Bütün bu bilgilere ulaşmak tek bir insan ömrüne sığmaz dolayısıyla bir tutanak lazımdır. Bu da en iyi inançla olabilir. Ne kadar çok kişi inanırsa o kadar güçlenir ve manevi doyuruculuğu artar. Yaşadığımız süre boyunca günümüz şartlarında büyük olasılıkla hiçbir zaman gerçek cevapları alamayacağımız için, bu soruları inançla tamamlamaya çalışırız.
usları allak bullak eden bir sorundur. uzun süre kafamı meşgul etmiş ve beni seneler süren büyük bir boşluğa sürüklemiştir.

bu soruna birçok arkadaşım şu şekilde yanıt getirmiştir :

"eğer varsa kardayız, yoksa hiçbir kaybımız yok."

aslında, hz ali'den nakledilen bu söz ilk bakışta pek mantıklı geliyor. fakat üstüne biraz düşününce,

"yahu peygambere en yakın kişi olmasına rağmen o bile emin değil"

demekten kendimi alamıyorum.

ayrıca madem kar için inanacağım, bunun ne anlamı var ki ? Tanrı kendisine inanmam için sadece basit bir kanıt sunmaktansa neden bu kadar dolambaçlı bir yol seçmiş, anlamak zor açıkçası.
Hayatta en çok zahmeti kurnazlar çeker. Yani sözüm ona kendilerinin akıllı olduğunu sanan bu tatlı su kurnazları kafalarına göre bir hayat yaşayıp üzerine bir de o mercimek kadar beyinleriyle kurguladıkları mantık sayesinde bunun sözde fikirsel ispatına kalkışırlar. Akıl oyunu mu istiyorsunuz? Şimdi sorsan ve Desen ki o halde bu âlemi kim yarattı? Peki insanoğlunu kim yarattı? Cevap yok. Tık yoķ. Varsa bile Elle tutulur gözle görülür akla yatan mantığa uyan gerçekliği ölçülebilir ve kanıtlanabilir değil. Saçma sapan tezler, tutarsız felsefik terenenniler..hee ya kendi kendine oldu herşey. Nasıl olduysa artık.

Bakın cenabı allah ayeti kerimesinde ne buyuruyor;" Suçlular, Rablerinin huzurunda boyunlarını büküp, “Rabbimiz! (Gerçeği) gördük ve işittik. Artık şimdi bizi (dünyaya) döndür ki, salih amel işleyelim. Biz artık kesin olarak inanmaktayız” dedikleri vakit, (onları) bir görsen!." (Secde/12) yani bu şu demek; bunlar ancak gerçeği bizzat görüp müşahade ettiklerinde akıllanacaklar. Ama nafile. O zaman da iş işten geçmiş olacak.