bugün

anneannemin ilerde siz de yalnız kalırsanız deyip hayatın en zor kelimesini yüzümüze vurma hali, yalnızlık.
biz şu an anlayamazmışız, hayat bize güzelmiş ama zamanı gelince herkes yalnız kalabilirmiş.

mevlam sen yalnızlıkla sınama bizi. bi de açlık vardı tabii.
(bkz: amin)
yalnızlık ve amaçsızlık ölümü güzel kılar adama.
ben hariç! diyebilmek isterdim böyle sırıtarak.

en harika yaptığım şey...
kandil gecesi en güzel duadır.
çok doğru bir söz. aklıma babaannem geliyor.
hiç şikayet ettiğin görmedim ama kadını bir kere bile arayamıyorum neden? herkese alo diyen bu telefon o kadını neden aramıyor?
babam zaten çok görmez akşamları kadını, annem desen yiyecek gibi bakıyor. küçük kardeşim işi düşünce "nene" der.
ben severim, gerçi diğerleri de sever ama benim kadar göstermezler sevgilerini.
ben ne zamandır aramıyorum onu, geçen konuşmuştuk şey deedi; "oğul arıyosun ya o kadar ey geliyor ki!"

ne demek istiyor diye düşününce analıyor insan, düşünsenize dolu dolu 85 sene, yeğenleri kocası evladı, torunları herkes ile beraber, onları yedirip içirip, bağ bostan ekip taze meyveleri toplayığ önlerine yığdıpğı yıllar, 65 70 li yaşlarına kadar oturup sigara rakı içtiği yıllar, koca bir evi çekip çevirdiği yıllar!

o kadar sağlam kadındı babaannem, dedem zaten evliya o anlatılmaz. " saka kuşu cebine gelir ekmek kırıntısı yer giderdi" bu kadarı dedemi tanımlamaya yeter. babaannem kendi eliyle bağlamış gece sat 4 de çenesini... öylece ölmüş bir perşembe gecesi, 5 6 yıl falan oluyor. 55 sene yasadıgı kocasının çenesini ayaklarını falan bağlamış 75 80 yaşında, daha sonra, sabah olsunda insanlar uyansın dıye beklemiş, uyandırmak istememiş köy ahalısını gecenin bir yarısı..

dedemle, yan yana, yanı başında... ağlamış belki, belki düşünmüş, belki üşümüş olacak ki sobayı yakmış, iyice yakmış içeride ki odayı, ateşi iyice harlamış bir önce ki gece yaşlılıktan üşenip, dedemin istemesine rağmen yakamadığı sobayı...

böyle bir kadın o, şimdilerde bizim evde yalnız yatıp yalnız kalkıyor, onun odası var, salona geldiğinde sıkılıyor, televizyondan pek anlamaz, annem; "neden suratıma bkıyor bu kadın?" diyor habire, ne çektim yıllar sonra anlatana kadar. onun için televizyon sizsiniz?

annem ise hep kadının onu takip ettiğini, yıllardır vazgeçmediğini düşünürdü bu huyundan. gerçi belli mi olur belki ben çok iyimserim!

neyse işte anneannem geçen sene öldü, onunla didişirdiler bunlar, anneannemde ölünce kimsesi kalmadı desek yeridir. babam neden gece geldiğinde odasına uğrayıp hal hatır sormuyor diye küsmüş geçen gün, babam da diyor ki, " yahu imam ne yapayım? her gece kocaman kadına çocuk gibi nasıl geçti günün mü diyeyim?" babam ki ebeveynlerine karşı hertürlü fedakarlığı yapmış bir adam, kendi çalışmış kendi okumuş, yarım adamdır babam. onca işgence, onca zulüm, fukaralık... iyi kötü bir öğretmen olmuş, sonra babasını bağkurdan emekli etmiş, 10 defa babasını en az 8 defa annesini ameliyat ettirmiş, başlarında beklemiş bu arada zaturre, bel fıtıgı, ıkı acık kalp amelıyatı, bır troıd amelıyatı gecirmiştir kendisi de, uzun uzun yaşar umarım. maşşallllaahhh koçuma. *

ama babam bile sıkılmış mı, yorulmuş mu bilemedim. "baba dedim o da çocuk ki" gerçekten de insanlar yaşlanınca eski hallerine çocukluk hallerine geri dönüyor, akıma muhtaç! ne tespit yaptım ama.. sanki ben bulmuşum gibi tespiti, hatta şöyle de derler, yaşlanınca insan bebeklik haline döner ama çocukluğundaki kadar şanslı değildir, zira anne babası yanında olmaz yaşlıların, evladına ise kıyışamaz. torunundan mı medet umsun?

ha bana kalsa umsun, rahmetli anneannem ölmeden önce 15 gün tuvalete kaldırdım, gece çağırdığında sağdan sola soldan sağa çevirdim, şimdi olsa babaanneme de yaparım ki, zira onlar kocaman birer çınar, kenarda bırakmak ne demek? kimin haddine hepimizin dünyaya gelmesini ( sülale olarak babamdan bahsediyorum "(;" ) sağlan insana sırt çevirmek. bilakis mutlu da oldum...

neyse, ne diyorduk? allah yanlızlıkla terbiye etmesin. * şu an babaannem tek, bi o duvara bakıyor, bir bu duvara, gene iyi kötü bizimkiler yanında, hiç olmazsa bir kaç kalem ses duyuyor, torunu doktor oldu yanına gitti bunu biliyor, bilinci yerinde... ya bunlara da sahip olmayan yaşlılar?

işte bu yüzden allah kimseyi yalnızlıkla terbiye etmesin, bizim ayrılıklarımızla, gönül ilişkilerimizle yaşadıklarımız kadar basit yada önemsiz değil bu anlattıklarım. hayatın son çeyreğinde ki insanların çaresizliği anlatılanlar, çaresizliğin sebebi ise ölüm korkusu değil, tamamiyle tek başına kalma ve eskiye dair hiç bir anının şimdilerde hayatta olamaması... herkes bi hayal etsin, sene 2076 her tarafta uçuşan arabalar, televizyon yok, televizyon yerine farklı bir keyif veren zımbırtı, bu günlerde edilen muhabbet bile yok, herkesin kafalarında birer alet, birbirleri ile öyle iletişime geçiyorlar ve her boka yabancı bir halde "ne zaman öleceğim?" diye bekliyorsunuz..

ben bi babaannemi arayayım...
en kötüsü de sevdiğin varken bile yalnız hissetmektir.
açlık değil miydi o? diye merak edilendir.
amin denilir amin.

el intizar eşeddü minen nar.
sağlığınız yerindeyse yalnız olmanın hiç bir önemi yok. allah herkese sağlığının garantisini verseydi kimse yalnızlıktan korkmazdı.
yalnız olmak istemeyen yalnız kalmaz. allah şayet yalnız bıraktıysa bu şahsın kendi arzusu ile gerçekleşmiştir.
-kimseyi kıskanma
-iki yüzlü olma
-sevgini göstermekte cimri olma
-vefa nedir unutma
-küçük hesapların adamı olma
asla yalnız kalmazsın.
yalnızlık bence bir ödüldür. kafa siken kimse olmaz yanınızda. rahat rahat her istediğinizi yaparsınız. ve en önemlisi kendinizi çok iyi tanırsınız.
icten amin denen duadir. gecimi zor, hastalik derecesinde titiz ve sacma sekilde ayni zamanda daginik, kontrolcu bir insan bile sirf yalniz kalmaktan korktugu icin evlenmek istiyorsa cidden zordur yalnizlik. (bu insani tanimiyorum, arada aynada bakisiyoruz o kadar.)
(bkz: aniden amin diye entry girme isteği)
allah kimseye yalnızlık imtihanından 100 almayı nasip etmesin.

(bkz: ühühü)
güncel Önemli Başlıklar