bugün

kimine az kimine çok felsefesi vardır bu adelette, ki adalet bunun neresinde diye soracak kişilerin muhabatabı keşke ben olsam.
islami bilmeyen bir yazarın vardığı sonuç. o kadar adaletlidir ki bana yaptığınız her hatayı affederim, ama kuluma yaptığınız hatayı o affetmeden ben affetmem diyen bir yaratıcıdır zira.
(bkz: yüz kişiye sorduk)
(bkz: ateş seni çağırıyor)
bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmuş bünyelerin çaresiz hezeyanıdır.
(bkz: imanımı yitirdim)
(bkz: cehenneme bilet) *
nasıl yani sorusunu sorduran başlık.
kendisine inanmayana bile rızk verene nasıl adaletsiz denir anlamak mümkün değil. kafayı tek yöne çalıştırmakla olmuyor maalesef. çok yönlü düşünmek gerekir.
allah ın dert verdiği kimseye sabrı da veriyorsa, yanlış bir hipotez.
eğer ki kendisi varsa, yaratıcı olma vasfından dolayı dayanaksız olacak iddia. kendilerini onun yeryüzündeki temsilcileri "sayan"ların bir takım aktiviteleri, bu adaletsizliğin varlığından sorumlu olsa gerektir. islamı bilmesine rağmen onu seçmemenin kişiyi cehennemlik bir mahluk yaptığı düşüncesi gibi örneğin. benim babam senin babanı döver temalı din karşılaştırması...milyarlarca insan* sapmış, sapıtmış, güya son ve tek geçerli olan islam mensupları doğru yolda? sırf müslüman oldukları için, kişilik vasıfları yönünden geride olanları bile "gavur"dan daha avantajlı durumda olacaklar? peh. din faşizmi bu, ve hiç bir dine özgü de değil. hepsi aynı hastalıklı amaçlara, iddialara ev sahipliği yapabiliyor. din faşistlerinin görmesi gereken, taptıkları varlığın adaletsiz ol(a)mayacağı, o yüzden bok atmadan, sallamadan önce etraflıca düşünülmesi gerektiği ve dinsel yazıtların*, insan elinde onca yıl kalıp da hiç değişmeyeceği inancının mantıklı olmadığıdır.
allah'ın tüm kutsal kitapları, peygamberleri göndermesindeki asıl ve tek amacın kullarına doğruyu benimsetmek olduğu düşünülürse, çektirdiği hezimetin de yine tek amacının doğru yolu buldurmak olduğu düşünülürse bu, doğruyu bulmak istemeyen nankör kulun ağzından çıkan bir laftır sadece. 'allah adaletsiz'..söylemek çok kolay. özellikle de suçu birinde aramak istiyorsan...
hz isanın çevresindeki insanlara anlattığı çifçi hikayesini bilmek gerekir dedirten sözdür.
hikaye şöyledir.
zamanında bir çifçi varmış ve tarlasında çalıştırmak için sabah erken saatlerde bir işçi çağırmış.çifçi ile kafadan 1 gümüş e çalışması için anlaşmış.derken zaman geçmiş öğleye doğru bir tane daha çağırmış.sonra öğleden sonra bir tane daha .akşam olmuş ve para verilecek vakit işçiler çifçinin yanına gelmiş.
ilk gelen işçiye 1 gümüş ikinci gelen işçiye 2 gümüş üçüncü ve son gelen işçiye 4 gümüş vermiş.ilk işçi itiraz etmiş bana niye bana 1 gümüşte en son gelen adama niye 4 gümüş.
çifçi cevap vermiş.
sanane .mal benim para benim.isterse hiç çalıştırmadan 10 gümüş veririm .malımda tasarrufu sanamı soracam .
aksini düşündüğünde her türlü sıkıntının boş olduğunu hisstireten söz.
insana kızıp allah'a küfretmek gibi bir sonuca varılabilecek durum. duruma geniş açıdan bakmak gerek.

müslümansanız; biliyorsunuz ki allah her insana irade yeteneği vermiştir. kimisi bu yetenekle yaradılanların en hayırlısı olur kimisi de en aşağılığı. müslümanlıkta dünya yaşantısının amacı budur; bok ile altının farkını görebilmek.

dolayısıyla bu misafirhane yaşantısında belki herkes eşit olarak yaşamıyor. kimisi sakat, kimisi yokluk içinde yaşıyor. inançlı bir müslüman bilir ki bu eksiklikler ve fazlalıklar (zenginlik ile de sınav edilir insan) onun nasıl bir kulluk yaşantısı süreceğine dair elindeki sınav sorularıdır bir nevi. ve ayrıca esas yaşantının öldükten sonra başlayacağının da farkındadır.

işin sırrı burada, amaç nedir? amaç "sadece" güzel bir dünya yaşantısıysa bu allah'ın yolu değildir. allah'ın yolu akla ve yaradılışa uygun olandır. yani bedenimiz gibi fâni olan dünya yaşamı, esas ebedi yaşama kıyasla amaç olamaz. burada en mükemmel denge, ebedi olan için uğraşırken geçici olandan da nasiplenebilmek. şimdi bu nasiplenebilme meselesi, "mutluluk nedir?" tartışmasıyla yıllardır dönüyor. bence bu nasiplenme/huzur/mutluluk kesinlikle maddi durumla alakalı değil. neyse;

dünya yaşamı adaletsiz olabilir zaten büyük mahkeme de dünya yaşamı için değildir. dünya yaşamı araçtır. şu kesin ki dünya yaşamında daha fazla çile çekenler büyük mahkemede elbette daha fazla mükafatlandırılacaklar. yani açlık çeken bir müslüman, bana bunun hesabını soracak. çünkü benim yediğim ekmekte onun da payı var doğrudan olmasa da. ama bir de nüans var ki; nerede ve nasıl yaşarsanız yaşayın allah'ın varlığını bilmek en mühimi. sınavı geçirecek en mühim soru bu, 51 puanlık. bu bağlamda, karıncayı bile incitmeyen bir finlandiyalı elbette ki bir seri katil ile aynı kefeye konmayacaktır.

dünya yaşamı hakkında yapılacak yorumların istikameti insanlar olmalıdır. çünkü dünya; insanların iradesinin elinde. helâk olan kavimler bile kendileri hazırladılar sonlarını zamanla, uyarılara rağmen bilerek ve isteyerek.

yani allah'ın adaleti diye george bush'un anırarak ölmesini bekliyorsanız yanlış bir şey yapıyorsunuz. birincisi; bu insan allah tarafından gökten zembille indirilip göreve getirilmedi, ikincisi; her günah işleyen burada doğrudan cezasını çekseydi herkes mecburen müslüman olurdu, üçüncüsü; allah'ın taahhüdü ceza veya mükafatların bu dünyada verilmesi değildir.

vesselam.
islamiyetin ve yaratıcının adaletinin hatta yaratanın kurduğu düzeneğin kıldan ince kılıçtan keskin olduğunun farkına varamamış bünye serzenişidir. al sana allah'ın adaleti;

hz. davut a.s allah'a sürekli yalvarır " allah'ım bana ahiretteki komşumu göster, tanıyayım " deyü. tabi peygamber olmasın sebebiyle yaratıcı duasını geri çevirmez ve vahi yollar. ey davut senin ahiretteki komşun felanca köydeki filanca kasaptır diye.
hz. davut hemen yola düşer ve kasabı bulur. kasaba girer " ey dost ben buralardan geçmekteyim, yarın gideceğim beni misafir eder misin?" diye sorar. kasap kalabileceğini ancak akşam dükkanı kapatana kadar oturmasını söyler. davut a.s adamı izler, allah demez, ibadet etmez, şükür etmez. hz. davut yavaş yavaş şüphelenir " nasıl olur da bu benim ahirette komşum olur " diye.
vel hasıl-ı kelam akşam olur, kasap dükkanı kapatır ve eve geçilir. kasap davut'u içeriye buyur eder ve bir köşeye oturmasını söyler. sonra eline bir bez parçası alır, tavana yakın bir yerden sıkıca korunan ve kıymetli bir kafes indirir. kafesin içerisinde artık erimiş bitmiş el kadar kalmış bir kadın bulunmaktadır. Adam o kadını temizlemeye başlar, temizledikten sonra bir şekilde besler. davut a.s sorar o nedir diye. adam " annem " cevabını verir. neden oraya kaldırıyorsun diye sorar davut a.s, adam "hayvanlar zarar vermesin" diye der. adama evli olup olmadığını soran davut a.s hayır cevabından sonra sebebini merak eder ve sorar. adam " eğer evlenseydim anneme bu kadar ilgi gösteremezdim " der. son olarak davut a.s " annene yemek verirken birşeyler mırıldanıyordu, ne diyordu " diye sorar.
adam hafiften gülümser ve " yaşlılık işte her akşam dua eder allah seni ahirette davut a.s komşu eylesin diye halbuki o koskoca peygamber " der. o anda davut a.s ayağa kalkar ve " ey insan oğlu annenin duası boşa değildir, ben davut peygamber ve müjdeler olsun ki sen benim ahirette ki komşumsun. " adam o anda ağlar ve iman eder.

buradan çıkarılacak 10 tane ders var. en önemlisi cennetin gerçekten annelerin ayağının altında olması ikincisi adalet mekanızmasının ne kadar doğru çalıştığı.
cuz-i irade dahilinde düşünüp karar verilen mevzuat. eğer bu olgu bu kadar kolay düşünülüp karara baglanabilseydi dunya'da allah'a inanan tek bir kişi bile olmazdı. iki standart bireyin bile adalet anlayısları birbirini tutmazken basit bir çıkarımla allah'ın adaletini degerlendirmek elbetteki basitlik ve cahillikten öteye gitmeyecektir.

evrenin sonsuz boşlugunda bir nokta kadar olmayan dunya'nın, en az o nokta kadar ücra bir köseşinde yaşıyoruz. dünya'dan başka bir gezegenin varlığını ders kitapları ve medya organları haricinde tahayyul bile edemez durumdayken, yaratıcının adaletini eleştirmek komiklik ile eşdegerdir.

neyle neyi satın almak istediğimizi iyi bilmeliyiz!
insana akıl ve mantık verdiği için adaletsizlik yoktur. bize düşen sadece verilenlerle sonuca ulaşmaktır. akıl sayesinde doğruyu bulmamız kuvvetle muhtemeldir.
(bkz: kime göre neye göre)?
(bkz: adalet haksız olana zulümdür)
gayet bilinendir, farkına varılmaması/geç varılması tuhaftır.
(bkz: allah in bazi durumlarda yardim etmemesi/#1670231)
retorikte bir yaratıcıyı tanıyan bu dünyadaki hayattan sonraki bir hayatın varlığına inanacağından ve tam olarak bu dünyadaki adaletsizliklerin orada ne şekilde tazmin edileceğinden emin olamayacağı için peşin hüküm arzeden durumdur.
diğer tarafa gitmeden karar verilmemesi gereken durumdur.
sadece dünyevi ihtiyaçlar ve zevkler bazında adalete odaklanacak kadar olaya yüzeysel bakanların en büyük adaletin öbür tarafta olduğunu idrak edemediğinden doğmuş söylemdir.
(bkz: cennet) (bkz: cehennem)
işte orda ne paran geçicek ,ne gücün, ne sosyal statün, ne aç gezdiğin günler, ne tok gezdiğin günler...
bedevi düşüncesi.
kötülüklerin 'iyi ile kötüyü' ayırt etmek için varolduğunu düşünürüm. ancak adalet konusunu tartışmak lazım.

inancıma göre bir insan zenginse allah onu zenginliği ile * * imtihan eder, eğer insan fakirse onu fakirliği ile * imtihan eder. sonuçta birbirine göre adaletsizlik olarak görülen iki uç noktada da imtihan söz konusudur.
dünyaya imtihan için geldiğimiz inancında olan birisi olarak bir adaletsizlik görmemekteyim. çünkü dünya üzerindeki herkes zaten aynı değil. herkesin aynı derecede iyi olduğu bir dünya amaçsız bir dünya olurdu sanırım.

ayrıca dünyayı ve üzerindeki bütün nimetleri insanın hizmetine sunmuş allah ı adaletsiz olarak görmek karga olup kendisini besleyen gözü oymaya çalışmaktır. *