bugün

kesinlikle katıldığım durumdur. cinsiyetten bağımsız olarak herhangi bir insan için işkencedir. gidip hem bedeninize uyan hem hoşunuza giden hem fiyatı istediğiniz aralıkta olan bir şeyler almak. bir de bunları almak için düzenli bir iş sahibi olduğunuzu düşününce işkence miktarı artar. keşke tüketmemek mümkün olsaydı diye isyan ettirir basit bir market alışverişi badiresiz atlatılabilirken birden fazla kişiyle çıkılmış bir kıyafet-ayakkabı vs. alışverişindense çin işkencesi yeğlenir. bir de avm kokusuna bile alerjik reaksiyon verebilen bir insansanız yandığınızın resmidir alış veriş yapmaya çağırılmak.
hikayemsi;

sevgilim, kapıda Gandalf gibi dikiliyordu. Her zamanki gibi geç kalmıştım. ancak, bu sefer o kadar geç kalmıştım ki, çok geç kalmıştım yani. "kıyafetlerin nerde?" diye gürledi bu önce. Durumu kurtarmak için "ehemehe günaydın" gibi bir şeyler zırvaladım. fakat, sevimlilik yaparak yırtamayacaktım. "Hayır yani" dedi, "bu kadar geç kalıyorsun madem" dedi, "bari" dedi, "insan gibi giyinseydin" dedi. Kemleri ve kümleri toparlayıp da doğru düzgün bir savunma cümlesi kuramadım tabi. Şey dedi bu sonra; "zaten" dedi, "senin bu kılık kıyafetine bir çeki düzen vermen gerekiyor" dedi, "ben söylemeyeyim, kendisi anlasın diyorum ama" dedi, "senin anlayacağın yok" dedi. Bugün heyheyleri üstündeydi. Ben zaten heyheylerle doğmuş biriydim. Şimdi cevap versem, ikimizin heyheyleri bir olup ortalık yerde halay çekmeye başlayacak, ben de belki güzelim ilişkiden olacaktım. "Haklısın" dedi biri. Dönüp arkama baktım, kimse yoktu. Bendim. Ben demiştim. Bunu dediğime hayret etmiştim. o da hayret etmişti. Elinde tuttuğu zafer meşalesini kolay kolay bırakmaya da niyeti yoktu. "doğru düzgün giyin, o eteği görmeyeyim bir daha" dedi. "Senin ağzını yüzünü s.kerim yavşak! Sen kim oluyorsun da bana ne giyeceğimi söylüyorsun! böyle bir kızı nerde bulacaksın suhufsuz!" demedim. "Peki canım" dedim.

sevgilim haklıydı. Gardırobumu Muhafazakâr topluma bir türlü entegre edememiştim. En düzgün giyindiğim günlerde bile mutlaka bir yerden falso veriyordum. Kural delmek için elimden geleni yapıyordum. Göze batıyordum. Göze batınca böyle sıkıntılar yaşıyordum. Böyle sıkıntılar yaşamak istemiyordum. Kimseyle muhatab olmak istemiyordum. Artık, insan gibi giyinmeye karar verdim. Çünkü, sevgilim haklıydı. Ama, döpiyes filan da insan haklarına aykırıydı. Abartmasındı.

hanım kız imajı için alış-verişe gittim. Hayatımda temiz bir sayfa açmak istiyordum. Ama bu alış-veriş işlerinden yılın %90'ı gibi bir oranda sıkılıyordum. Söylene söylene mağazaları gezmeye başladım. Son derece kararsızdım. Biraz beğenir gibi olduğum bir eteğe "etiketini s.kiyim" dedim. Daha az beğenir gibi olduğum bir elbiseye "kemerine sokayım" dedim. Yaldır yaldır parlayan bir pantolona, boncuk boncuk ağlayan bir gömleğe ve topuk topuk yükselen bir ayakkabıya da muhtelif küfürler etmeyi ihmal etmedim. Girdiğim mağazalarda gördüklerine vurulan, bayılan, biten ve hasta olan kadınlar vardı. Beğendikleri bir şey için gerekirse birbirleriyle kavga ediyorlardı. Giyinme kabini önlerinde "çok yakıştııığ, sanki senin için yapılmış buuğ, manken gibi olduğğn" jargonuyla konuşuyorlardı. Dilimizde bu kadar çok yumuşak g olduğunu bilmiyordum. Nasıl ayak uyduracağımı bilmiyordum. Almam gereken hiçbir şeyi almak istemiyordum. Yorulmuştum.

Hasbelkader bir çantacıya girdim. Çanta kullanmayı sevmiyordum. Çantaları sevmiyordum. Boş boş bakınırken bir çantayı elime alıp etiketine baktım. 559 TL yazıyordu. "Oha .mına koyim" dedim. "Efendim?" dedi. çanta değil lan. Tezgahtar elemandı konuşan. "Çok güzelmiş de onu şeyaptım" dedim. "O" dedi, "çok harika bir modeldir, hakiki deri". Bu son kısmı söylerken hayretler içerisinde kalmamı ve o anda bayılmamı bekler bir ifadeyle hutbesine kısa bir ara verdi. Sığırların, sığırken bu kadar itibar görmeyip de ölünce derilerinin bu denli saygıyla anılmasının haksızlık olduğunu düşünüyordum. Kolumda ölü bir hayvanla gezmenin çok cazip bir şeymiş gibi gösterilmesini anlayamıyordum. Devam etti. O modelin büyük bir özenle tasarlandığından, hem şık hem avangard olan çift yönlü havasından, ellerindeki son ürün olduğundan filan bahsetti. Söyledikleri zerrece ilgimi çekmiyordu. Çantaya ihtiyacım yoktu. Bir an önce bu lavuktan paçayı kurtarıp gidip kendime tayyör almalıydım, ya da her ne boksa işte. Eleman, benim alıcı olmadığımı yüz ifademden anlamıştı ancak her şeye rağmen son kozunu da oynadı. "Üstelik %50 indirimde!". işte bu noktada vurulmam gerekiyordu. Oysa hala sağ salimdim. "Eee?" dedim. Gerçekten çok uyuz bir müşteriydim. "Yani" dedi ağzını yüzünü yamuşturup, "ihtiyacınız varsa kaçırmayın". Tam "Yok!" diyecektim ki bir kadın, "O çantayı almıyorsanız bakabilir miyim?" diye seslendi. işte tam da o anda biri, sanki içimdeki kablo bağlantılarının yerini değiştirdi. Ne münasebetti! Ben bakıyordum. Alıcı alıcı bakıyordum. Hayatımda gördüğüm en güzel çantaydı bu. Derisi hakiki sığır derisiydi. Sığırlara sonsuz saygı duyan biriydim. Böyle özel bir tasarımı kaçıracak kadar deli değildim. Üstelik bu çanta hem şık hem avangarddı. Çift yönlü bir havası vardı. Adeta benim için yapılmıştı. Hem Allah'ın ne sevgili kuluymuşum ki ellerindeki son ürüne yetişmiştim. Bu şaheser, benim gibi biri varken o yelloza mı kalacaktı! Bir de %50 indirimdeyken. Hayatımda hiçbir çantaya bu kadar ihtiyacım olmamıştı. O çanta olmadan yaşayamazdım. Vurulmuştum, bayılmıştım, bitmiştim. Hastasıydım o çantanın. O çanta benim olmazsa çıldırırdım. "Alıyorum" dedim. Kadın hayata küstü. Tezgahtar yaşama sevinciyle doldu. Ben zaten mala bağlamıştım. Parayı öderken şuurum yerinde değildi. Çantayı alıp omzuma astım. Kasiyer kız "çok yakıştıığğ" dedi. Yumuşak g'ler benim de hayatıma girmişti. Çıkarken aynaya baktım. Sığır omzumda mö'lüyordu. "Kızım gamer, manken gibi olduuuğn" dedi. Gülümsedim. bitti.
(bkz: kadınların duygularını anlayamayan domuz erkekler)

anlayış ve duygu yoğunluğu arayan güzel bayanlar için:

(bkz: şehir zorbası)