bugün

selam.

dezenfekte edilmiş rüyalarım kanıyor,
yarı kullanılmış aşklar haykırıyorum karanlığa,
ateşten bir sele bırakıyorum son nefesimi;
ve nefesinin sonuna tekabül eden tüm karanlıklara inat seviyorum seni...

bu anımı sizlere bu liriklerimle tasvir etmek istedim.
merhaba,
ben pembe tolga

tecrit edilmiş ruhum bir serçenin kalbi gibi titriyordu. çatısı pembe aşiyanım bile artık güzel sabahlarımı tahakkum edemiyordu.
nerede muhteris pembe tolga, nerede cihanı gülümsemesiyle ışıtan o izafi mutluluğum?..
hepsi geride mi kalmıştı yoksa? ketum benliğim hıçkırarak ağlıyordu.
tanrım bu nasıl mahşeri bir sabahtı böyle...

o güne hiç alışılagelmemiş bir şekilde, korku içinde ve göz yaşlarıyla uyanmıştım. haletiruhiyem oldukça sallantıdaydı. son günlerde akıl sır ermez, birbirinden mantıksız kabuslar görmeye başlamıştım. dönem dönem vuku bulan bu kabusları önemsemeyerek ne kadar büyük bir gaflete düştüğümü ne yazık ki anlamıştım.

son gördüğüm kabus artık loblarımı başımdan almaya yetmişti. rüyamda birbirinden tiksinç, son derece biyolojik hata ürünü olan, kromozomlarının varlığından bile şüphe duyulan, hayatları boyunca pipilerinin olmayışını önemsememe saçmalığına tutulmuş, duygusal olduklarına dair iddialar atılmasına karşın son derece şeytani fikirlerle kuşatılmış, seviştikleri esnada hata ürünü cinsel organlarından zehirsel birtakım sıvılar salgılayan, oldukça kadın olan kadınları rüyamda görmeye başlamıştım.
tanrım bu nasıl ibreti sansasyonel bir kabustu... yaklaşık 4 gündür süregelen bu kabuslarımın gelişme bölümünde uyanıp kendimi kurtarıyordum.

fakat bu sabah başaramamıştım. uyanmak için çok geç kalmıştım... en az yarım düzine kadın tarafından ırzıma geçilmişti.
başaramamıştım işte. belki 10 saniye öncesinde uyansam dökmeyecektim bu göz yaşlarını. tanrım bu nasıl bir kabustu...

ırzıma geçtikleri yetmemiş gibi, bir de arkamdan binlerce eli ayağı olan vajina tarafından kovalanıyordum. uzaktan yaratığa benzeyen bu vajinalar, tazı gibi peşimden koşarken, bense ağır çekimde onlardan kurtulmayı yeğliyordum. tam kendimi dökük bir harabenin içine atıp kurtulduğumu düşünmüşken de uçan vajinalar tarafından hava saldırısına uğradımı fark edince bir kez daha yıkılıyordum.
artık kaçacak hiçbir yerim yoktu. etrafımı binlerce acımasız vajina sarmış, liderleri elindeki megafonla seslenip dışarı çıkmamı ve teslim olmamı istiyordu. ama hayır; pembe bir komando gibi her biriyle çatışacaktım. biliyorum yenilecektim ama, en azından arkamda bıraktığım gaydaşlarım beni bir kahraman gibi anımsayacaktı. yerden bulduğum pembe bir tüfekle cama çıkıp haykırdım:

- gelin... gelin savaşın! teslim olmak yok bu pembe yüreğin yaradılışında! gelin alabiliyorsanız alın beni!

büyük bir uğultu eşliğinde, hırs ve kinle konuşlandığım harabeye doğru koşmaya başladılar. bu acımasız vajinaların gözlerinde şehvetle karışmış hırsı görmek pek de zor değildi. boynumda asılı olan tek kırma tüfeğimi çıkarıp camdan ateş etmeye başladım. kalabalığa salladığım gelişigüzel atışlarımın neticesinde vajinanın birisini tam da göğsünden vurmuştum. yanındaki 2-3 vajina da ağır yaralanmıştı. diğer vajinalar verdikleri bu kaybı hiç önemsemeden saldırmaya devam ediyordu. aralarından birkaçını daha kadın cennetine gönderdikten sonra cephanemin bittiğini acı bir tebessüm içinde fark etmiştim...
artık kapıya dayanmışlardı. kapıyı zorluyorlardı, zaten çürük olan kapı az sonra kırılacak, ve binlerce acımasız vajina ile göğüs göğüse çarpışacaktım. sırtımı kapıya yaslayıp yavaşça yere oturdum... cüzdanımdan çıkardığım aşk tüccarlarımın resmine bakıp gülümsedim. bir yandan gözlerimden süzülen yaşları siliyordum.
zamanım daralmıştı... artık kapıyı daha fazla zorluyorlar, zafere yaklaşmışlığın hıncıyla daha ürkünç naralar atıyorlardı.
bir kez daha gülümseyip ayağa kalktım. robotum gri tlg'nin sesini son kez olsun duymak istemiştim. cebimden çıkardığım telefonla gri tlg'yi aradım. telefonu kapalıydı... yıkılmıştım. tek elimle kapıyı tutuyor, diğer elimle de beni kahreden o telefona bakıyordum.

artık daha fazla dayanacak gücüm kalmamıştı.
cebimden çıkardığım el bombasının pimini çekip 3 saniye bekledim. ve ardından kapıyı aralayıp bu günahkar vajinaların arasına pembe bir kahraman gibi, cephesini koruyan inanmış bir müminin son şehadeti gibi, "tüm gaydaşlara selam olsun! bekleyin beni cennetin pembe bekçileri!" naraları eşliğinde koşarak daldım. tam infilak edip bu eşsiz mertebeye ulaşmayı beklerken o uhrevi sesi işittim:

- günaydın tolga bey. saat 07.15, hava sıca...

nihayet kurtulmuştum bu kabustan, uyanmıştım!
gri tlg baş ucumda dikiliyordu. henüz sözünü bitirmesini beklemeden, yataktan göz yaşları içinde fırlayıp boynuna sarıldım. gri tlg belki zamanında yetişememişti ama, yine de bu lanet kabusun içinden mekanik elleriyle beni çıkarıp alıvermişti. dakikalarca omzunda ağladım. ben ağlarken o da gövdesindeki hoparlörden "Dönülmez Akşamın Ufkundayız"ı çalarak bu duygusal ritüeli tamamlıyordu.
bir ara başımı kaldırıp gri tlg'nin led gözlerinin içine baktım. kenarlarından yağ sızıyordu. eliyle gizlemeye çalışsa da ağlıyordu işte. hıçkırıklarını gizlemek için şarkının sesini daha da açıyordu. tanrım ne kadar da vefalı bir dost...

o gri ve soğuk yanaklarından süzülen yağlara kıyamazdım. cebimden çıkardığım 100 dolarla göz yaşlarını silip salona yolladım.
robotumu teselli ederken kendi derdimi unutmuştum. bu kabusların sebebini öğrenmeliydim. bilinçaltıma nasıl olur da işlemişti bu lanet canlılar.
hemen yatağımın baş ucundaki "psikolog" butonuna basıp, çatı katında acil durumlar için beklettiğim doktorlarımdan birisini, mühendislerimce özel tasarlanmış mekanik çarklar eşliğinde yatak odama indirdim.
psikologum iner inmez seslendi:

+ merhaba tolga bey. (elindeki deftere not alarak) muzdarip olduğunuz konu nedir acaba?
- son günlerde rüyama kadınlar girmeye başladı doktoritom. ruh halim hiç iyi değil. en sonunda son vereceğim bu pembe ömrüme.
+ anlıyorum efendim...
- anlayamazsın! ( yüzüne 5.000 tl çarparak) bana derhal acil bir çare bul.
+ çok korkulacak bir sorun yok tolga bey. korkarım ki depresyonun eşiğindesiniz. vakit geçirecek yeni hobiler önerebilirim. bunu siz de belirleyebilirsiniz. biraz yürüyüşe çıkın, uyuşturuculara ara verin, hayvan edinin. bir çok şey daha ekleyebilirsiniz.
- hayvan?..

bir anda kahkaha atmaya başladım. doktorikom şaşkına dönmüştü. adeta tüm endişelerim ve mutsuzluğum bir anda depar atarak uzaklaşmıştı.
inanılmaz bir ilhama vesile olmuştu. sevinçten doktorumu yarım saat golf sopamla darp ettim. tam kendini toparlayacakken kafasına kaynar su döktüm. inanılmaz mutluydum... aklıma harika bir fikir sokmuştu. bir on dakika da içine pembe rüyayı empoze edip becerdikten sonra, onu geldiği mekanik çarklarla tekrar çatı katına yolladım.

psikologun, "hayvan besleyebilirsin" fikri beni çok heyecanlandırmıştı. çırılçıplak caddeye koşup, karşıma ilk çıkan kadına tasma takıp robotum gri tlg'nin yardımıyla eve sürükledim. yabani bir kadındı... doğaya geri dönmek için çığlıklar atıp çırpınıyordu.
kadına yardıma gelen vatandaşlara mpt'yi çekip geri püskürttüm. kadını eve sürüklerken, boşta kalan elimle de mühendislerimi arayıp 5x10 metre ebatlarında polikarbondan (kırılmaz camdan) akvaryum yapmaları talimatını verdim.

eve vardığımızda akvaryum hazırlanmıştı bile. mühendislerimi levyeyle kovalayıp mutluluktan kahkahalar saçıyordum.
tam istediğim gibi olmuştu. kadının doğal ortamına yakın hissetmesi için de akvaryumun içine birkaç makyaj malzemesi ve yeni kıyafetler bıraktırdım. karşısına da 24 saat evlilik programları yayınlayan dev ekran televizyonu yerleştirip heyecanla kadını akvarumun içine bıraktık. ilk 3-4 saat camdan cama çarpıp kaçmaya çalışsa da, zamanla alışmaya başlamıştı. tüy dökmemesi için saçını kazıtıp aşılarını yaptırdım.

psikologun tavsiyesi kusursuzca işe yarıyordu. bu evcil hayvan terapisi gerçekten de işe yarıyordu. çok değil, 2 gün sonra huzur bulmaya başlamıştım bile. saatler akvaryumu izleyip uykuya dalıyordum. artık eskisi gibi rüyalarımda uçan erkekler ve götlerini görmeye başlamıştım.
her sabah kahkahalar eşliğinde uyanmaya başlamıştım. pembe tolga geri dönmüştü...

evcil kadınımı bazen bahçeye salıp oynamasını izliyorum. o bahçede oynarken ben de sigaramı yakıp yarım bir kahkaha atıyorum.
içime huzur doluyor... hele ki her sabah yuvasından çıkıp mama isteyişi inanılmaz bir akis.
stresli bir günün akabinde akvaryumun karşısına geçip saatlerce izliyorum.
üstümdeki tüm negatif enerjiyi alıp yerine mutluluk tesirli göz yaşlarımı bırakıyor.

ve ağlıyorum her huzur buluşumda,
her huzura çıkışında mutluluğun.

dezenfekte edilmiş rüyalarım kanıyor,
yarı kullanılmış aşklar haykırıyorum karanlığa,
ateşten bir sele bırakıyorum son nefesimi;
ve nefesinin sonuna tekabül eden tüm karanlıklara inat seviyorum seni...
ahırda beslenen türk erkeğinin dramının sonucu olan eylem.
kadınların solungaçları olmadığı için en fazla 2-3 dakika mümkün olan şey.
akıllara south park 6. sezon 7.bölümü getirir. http://ulu.so/usrza6
olmaz. çünkü kadında çok delik olduğundan dolayı zamanla su alır şişer ve sonra akvaryumu kırıp patlatır. halılar malılar hep su olur. adam hazırlıksız yakalandığı için çaresizdir . oturduğu yerde japon balığı kaçar götüne. hıg mıg ılık olup olup gider adam. tosba beslesin. onlar tüm gün sik gibi taşın üzerinde duruyo. tehlike olayı sıfır. evet tosba beslesin. düşünsün götünü.
Deniz kızı bulmuş kişinin yapacağı eylemdir.
(bkz: beslenir ki bu)
yemini suyunu eksik etmedikçe sorun olmaz.
pembe tolganın rahatlama yöntemi.

denemekte fayda var.
bir kadının sesini kesmenin en güzel yoludur.
(bkz: boxer da piton beslemek)
kolide bir adet adam beslemekle eş değerdir. ne de olsa erkekler düz varlıklar. kolide de geçinip giderler. ama kadın için bir akvaryum gerek. akvaryumun her gün suyunun değişmesi gerek. içinde çeşitli görsel nesneler gerek. koliye ayda yılda bir özen göstermek yeter oysa ki.
akvaryumda beslediğiniz balığa annenizin 'aslı dilden' adını vermesiyle gerçekleşen olaydır.
kadına süs balığı demenin bir yoludur. yanlız dikkat edin pirana ya çevirmesin.*
silik yemiş pembe yazar.
tıpkı makyajları gibi yine özen isteyecektir.

hava motoru,
mantar ilacı,
su temizleme ilacı
kurt yem
balık yem
kum,
midye kabuğu vs...
o değilde başlıktan yazar tahmin etmek diye bi şey varmış. ben bugün bunu öğrendim.
benim bildigim akvaryumda balik olmuyomuydu.
o nasıl bir yazı lan öyle.bahsettiğim ilk entry.
Kafeste beslemekten farkı yoktur.
Dogal ortamlarina salmak daha iyi.
Amazon ormanlari falan.
Kadinlar cok vahsi. Evet.
güncel Önemli Başlıklar