bugün

insanı çok zor durumda bırakan olaydır. gerek yaşananların, gerekse yaşanacakların ağırlığını hisseden kişinin aklı artık çevreye ayak uyduramamaya başlar ya da ayak uydurmak istemez.

saat 18:00, uyandım. ter içindeyim. yaz mevsiminde uyumanın sonuçlarından biri bu. iğrenç bir ıslaklık hissi. kıyafetler üstüme yapışmış. hiçbir şey yok. koku, duygu yok. sadece iğreniyorum.

dün, ondan önceki gün. hepsi yarım yamalak aklıma geliyor. her şey garip. sanki yürümüyorum. ama ilerliyorum. gitmek istediğim yere ayaklarımı kullanmadan gidiyor gibiyim. gitmek istediğim bir yer de yok. sadece evin içinde dolaşıyorum.

koridordayım. önümden bir takım karartılar geçiyor. ne insana benziyorlar, ne de başka bir şeye. beni görmüyor gibiler. bir aralık bulup ilerliyorum. arkama dönemiyorum. koridor uzadıkça uzuyor. karartılar artık yok.

banyoya ulaşıyorum. daha doğrusu kendimi banyonun içine atıyorum. ne yaptığım belli değil. hala hiçbir şey hatırlamıyorum. aynaya bakıyorum. ayna karıncalanıyor. garip sesler... ayna hala karıncalı bir televizyon gibi. kendimi göremiyorum. birkaç saniye sonra ayna yavaş yavaş düzelmeye başlıyor. işte karşımdayım. ama kendime hiç benzemiyorum. karşımda ben varım evet, ama yine de ben değilim. aynadaki yüzüm sırıtıyor. delirmiş gibi bakıyor. o sırıttıkça ben ağlamaya başlıyorum. en çok üzüldüğüm olaylar geliyor aklıma. aynada kendimle yüzleşiyorum. aynadaki yüzüm üzüntülerimi bana hatırlatıyor ve bunu gülerek yapıyor. aynada yaşayan bir yüzüm var. oradan kurtulmaya çalışıyorum.

tekrar yatağımdayım. gözümden bir damla yaş süzülüyor. pencereye koşuyorum. insanlar sokaktalar. sesimi çıkaramıyorum. zaten beni duyacak halde değiller. hepsi üzgün, hepsi koşuyor. peki, nereye gidiyor bu insanlar?

omzuma bir el dokunuyor. eski bir arkadaşım. bana kazık atan arkadaşlarımdan biri. soru soramıyorum. karşımda öylece dikiliyor. beni yalnız bıraktığı günü hatırlıyorum. birden arkadaşımın yüzü kan içinde kalıyor. ben tekrar kendime geliyorum.

odadan çıktım. bir bardak su içmeliyim. mutfağa gidiyorum. suyun rengi bir garip. bardaktan taşıyor zaten. su koymayı durdurduğum halde taşıyor. suyu tepeme dikiyorum. iğrenç bir tat. iç organlarımda hissediyorum. kalbimin atışı hızlanıyor. başım dönüyor. yere düşüyorum.

ormanlık bir alandayım. hiç ses yok. güneş batmaya hazırlanıyor. ama sanki zaman durmuş. yapraklar kımıldamıyor. iğrenç tat hala ağzımda. gözlerim yanıyor. platonik sevgililerimden birini görüyorum. yine çok güzel. hala eskisi gibi. beni en çok yaralayan platonik sevgilim. elini uzatıyor. yanına gitmeyi düşünüyorum. ayağa kalkıyorum. yürüyorum. elinden tutuyorum ve hatırlamaya başlıyorum. onunla ilgili yaşadığım her anı hatırlıyorum. sonra gidişi geliyor aklıma. gidişi. sevdiğim kızın yüzü kanlar içinde kalıyor. eli giderek sıcaklaşıyor. yanıyor sanki. bırakmak istemiyorum elini. elim acıyor ama acı ne kadar artarsa o kadar fazla sıkıyorum elini. en sonunda elim kanıyor. onun eli yok oluyor.

uyanıyorum. balkondayım. biraz sonra aşağı düşeceğim. insanlar hala hızlı. zaman hala akıyor. her şey yavaş yavaş hatırlanmaya başlıyor. iğrenç tatlar, arkadaşlıklar, aşklar... her şey geliyor. kızgınım. yıldızlar yere düşüyorlar. küçük küçük yıldızlar. ama hani yıldızlar sandığımızdan daha büyüktüler? kurallara aykırı bir ölüm senfonisi. tüm öğretilenleri silip atan bir acı. yaşamda kaybolan insanlardan biri gidiyor. o insanın dünyasında her şey kendince. yıldızlar gökteki gibi küçükler. ay, ders kitaplarında görülenler kadar ürkütücü değil. insan sayısı fazla değil.

bir yıldız kayıyor o gece. inanmayanlar oluyor kayan yıldızların güzelliğine. bir ruh daha gidiyor o gece. ölümün nefesi bu defa soğuk değil. gecenin güzelliği yine aynı. gece güzel.

o insanın dünyasında para diye bir şey yok. kimsenin paraya ihtiyacı yok. insanlar büyük şeyler beklemiyorlar. insanlar sadece huzur istiyorlar. huzurlarını devam ettirmek istiyorlar.

akli dengeler kontrolden çıkıyor. deliliğin boşvermişliğini yaşamak isteyen insanlar akli dengelerini kendi elleriyle bozuyorlar. renkler değişiyor. saatler değişiyor. tğm dengeler bozuluyor. huzur veren bir kaos ortamı. insanlardan bazıları yerlere düşüyor. zıplayanlar var. kimileri birbirine sarılıyorlar.

bunları balkondan seyrediyorum. biraz sonra aşağı düşeceğim. belki bu karmaşada farkedilmeyecek. ben de dengemi bozuyorum.

bunlar hayal. hayat devam ediyor. insanlar hala çok dertli. insanlar hala bazı şeylere ihtiyaç duyuyorlar. hala gereksinimler var. yıldızlar aslında büyükler. düştükleri zaman büyük zararlar verirler. ay, ders kitaplarındaki gibi korkutucu. hayat zor.