bugün

ilkokulda birinin bacağına ya da dötüne tam hatırlamıyorum, kalem sokmuştum orası kanamıştı,lisede de arkadaşıma sinirlenip eline uçlu kalem batırdım.sonra korkup elinin içinde kalan ucu iğneyle çıkarmaya çalıştım,bebenin eline s.çtım resmen ama hemen affetti beni canım benimm içim rahat yani.hala görüşüyoruz yine olsa yine yaparım.
şüphesiz en çok acı çektiren anı ölümdür.
uğruna istediğiniz üniversitede okumaktan vazgeçtiğiniz, onu daha sık görmek uğruna onun okuduğu ülkeye yerleştiğiniz kız ile üç ay boyunca harika bir hayat yaşayıp birbirinize deliler gibi aşıkken, her sabah size mozeralla ve pestolu tostunuzu yedirip okulunuza yollarken, akşam eve geldiğinizde bir duble whiskynizi hazırlamış kapıda sizi beklerken, yaşınızdan ötürü yaptığınız dangalaklar yüzünden ayrılmanız.
birinin hayatına girip kendinizi çok sevdirip siz hiç sevmediğiniz halde. sıkılınca da alıp başını gidip onun hayatını b*k etmek.
(bkz: ayrılık hissi)
bir olay neticesinde akla gelen ve etkisinden kurtulmak için bazen ne düşünüceğinizi bilemediğiniz anılardır.


--spoiler--
ortaokul dönemlerindeyiz o zamanlar. sınıfta kırk kişi bir arada, üçer kişi bir sırada ders görmekteyiz. askının hemen yanında onun iki sıra arkasında oturmaktayım. hava soğuk. kar, yağmur bir arada eskişehir de. yağmurdan sırılsıklam olmuşum, ama gocukumu çıkarmıyorum, oysa annem bilse ne kadar kızar. nasıl çıkarabilirim o daha gelmemişti. önce o kabanını askıya asacak sonra ben üzerine... her gün böleydi çünkü. gün bitiminde "al serkan seninki" diye bana uzatılan gocoğumu onun elinden alırken belki iki saniyeliğine eline değebilirdi elim. senin montun ıslanmamış değil mi? diye sorabilmeliydim, oda hafifçe tebessüm etmeliydi bana. ortaokulu bu şekilde bitirmiş ve söyleyememiştim ona. yurtdışına gitmiş, lise bittiğinde geri gelmiş ve beni aramıştı. şaşırmıştım, buluşmak istiyor, görüşelim diyordu. ben ise bütün acemiliğimle adalar migrosun önünde randevu vermiştim. randevu yerine bak. buluştuktan sonra bir kafede oturup konuşmaya başladık. sabrım kalmamıştı, iri kıyım garsonun siparişleri bırakıp masayı terketmesini izlerken seni seviyorum deyiverdim ve bir oh çektim. eskiden olduğu gibi hafifçe güldü. "bende seni" dedi. bir yıl hayatımın en güzel yılını yaşattı bana. sonra uzaklaştı benden, soğudu ve tekrar ve sonsuza kadar çıktı hayatımdan. dört yıl geçti üzerinden ve onun bir fedakarlık için beni terkettiğini öğrendim. geçti artık evet, geri gelmezdi, ayrıldıktan dokuz ay sonra hayata gözlerini kapamıştı. söylememişti belki hasta olduğunu bana ama bilmediği bir şey vardı. beni yağmurlu havalarda ıslak gocuğumla üşümeye mahkum etmişti.
--spoiler--