bugün

Silas'a göre(Da vinci şifresi) iyi bir şeydir.Zira acı çekmek bazı Hristiyan tarikatlarında günahlardan arınmak için gereklidir.Kendilerini arındırmak için çeşitli yöntemlerle acı çekerler.Yazıktır günahtır.Mantıkla bağdaşmamaktadır.
bize yaşadığımızı ve başkalarının yaşadığını hissettiren insani duyum. bedensel ya da ruhsal acı yaşamak, acılanmak.
**
az önce ne kadar salağım diye haykırırken buldum kendimi. salak mıydım gerçekten? yoksa bu sözleri söylememe neden olan başka birşey mi vardı? yitik bitmiş ezik bir halde gibiydim. neler mırıldandığımın farkında bile olmadan içimde hissettiğim acının büyüklüğünü ölçmek için geçmişime attım kendimi. kıyaslama yapmalıydım, trafik kazası yapmış ölümden dönmüştük, terör denen illeti içimize bıraktığı korku ile yaşamıştım bir kaç yıl, aşk acısının ise önü arkası yoktu. yaptığım hatalar aklıma geldi.ne kadar cok dönüm noktasından geçmiştim, ne ağır kararlar almıştım, yaşamıma yön verme konusunda ne zor dönemlerden geçmiştim. acaba bunların hepsi bir hatamıydı yoksa doğru olanı mı yapmıştım? sorular arka arkaya sıralanırken içinden çıkılamaz bir hal alan duygu düşünce fikir karmaşası beynimin hücrelerini harap etmekle meşgulken kalbim sanki mengenenin demirleri arasında sıkışmışcasına atmakta zorlanıyordu. hava sıcak lakin beynim tenime üşüme emri veriyor, kanım akmamakta direniyor, gözyaşlarım bezelerinin içine sığamıyor, kaslarımın beynimle irtibatını çoktan koparmış, titreme nöbeti sarmış bedenimi. neydi bunun anlamı? o ana kadar birçok soru sormuştım kendime? hangisinin cevabı vardı? bu soruya da cevap bulamamış kısır döngüye sarmalanmıştım. çıkamıyordum işin içinden. herzaman olduğu gibi katı kurallarla dolu yeni kararlar alarak mı çıkacaktim işin içinden. zamana bırakmak çözümün küçücük bir parçası bile değildi, umursamamak unutmaya çalışmak bir hiçti. bir topluiğnenin tasvirini sayfalarca yapabilecek olan ben, bir anda hissettiklerime minnacık bir anlam veremiyordum. biraz kendime gelmiştim. düşüncelerimi gözden geçirirken farkettim ki birşeyler eksikti. eksik olan şeydi bu acı veren. zıt duygular pekiştirirmiş birbirlerini. sevginin olması için nefret şartmış. hani aşk hikayeleri de öyle biter ya. seven iki insandan biri bırakınca diğerinin sevgisi nefrete dönüşümüş. sevginin karşıtı vardı lakin acının karşıtı neydi? tabiki tatlı değildi o duygunun zıttı var mıydı benim mi aklıma gelmiyordu. acı çekmek tatlı çekmek. acı çekmek mutlu olmak? yok yok mutlu olmak da değildi acı çekmenin karşılığı. mutlu olmakla acı çekmek aynı duygulardı. mutluyken bile acı çekilir benim nazarımda. mutlu olmak için feda ettiğiniz şeyler acı verir. acı çekerken kazandığınız şeyler ise mutluluk verir. allahım bulamıyordum ne eksikliği ne eksik olanın zıttını.
anladım çıkamayacağım bu işin içinden. an be an saniye saniye sıraladım olanları. şu olmuştu, sonra da bu olmuşsu en son olarak da şöyle oldu. anlamsızdı olanlar. anlamını bulmaya çalıştığım şey de anlamsızdı. beynimize o kavram yerleştirilmemişti zira. olmayan şeyi bulmaya çalışmaktı benimkisi. olmayanı ortaya çıkarmak, ona bir anlam yüklemek, var hale getirmekti. kendini yollara adamış kaşifler gibi yeni birşeyler bulmaya çalışırken, yeni bulunacaklar olacaktı sonum. hissedemediklerim hissedebildiklerimden fazla gibi geliyordu. sadece benim için değil herkes için geçerliydi bu. herkes sevdiği zaman karşısındakine seni en çok ben seviyorum der, çocugu olan baba dünyanın en mutlu babası benim der, bir sevdiğini kaybeden an çok ben üzüldüm hissine kapılır, herkes hayatında bir kere bile olsa kaderim bana acı bir oyun oynadı demiştir. bunlar doğru mu peki. gerçek anlamda dünyanın en mutlu insanı olabildik mi hiç, en acı çekeni en heyecanlısı, en seveni en sevileni? dünyada kim ne için yaşıyor? ve kim ne için nefes alıyor? ve sonuç olarak; asıl acı çekmek ne demek biliyor musunuz? düşündükçe batmak, batıp çıkamamak...
ing.suffer
kadınların topuklu ayakkabı giymesi durumunda sık sık içine düşecegi durum.
birini kaybedene kadar hayatta asla tadılamıcak duygu. ne zaman ki aradığında ulaşamıyosun, özlüyosun göremiyosun, sesini duyamıyosun, sadece anıları kalıyo o zaman cayır cayır yanıyo için acıdan..
kalbinin yandığını, bir daha hayatta kimsenin seni bu kadar üzemeyeceğini düşünmek..bile bile kendine eziyet etmek,olmayacak ümitlerin peşinde koşmak.hayata karşı haddinden fazla acımasız olabilirken sıkı sıkıya bağlandığın umutların altına iyimser sebepler bulup sıkıştırmak,bu sebepleri yaratmak..kendine kızmak ,pişman olmak , pişman olduğuna bile pişman olmak, kendini yarım hisstmekten geçip artık kimsesiz hissetmek..
Elbet bir gün içeceksin ve
o kadehin ardında beni göreceksin.
Sana verdiklerimi
Senle geçenlerimi
Benden gidişini
Elbet bir gün içeceksin
O kadeh seni içine alacak boğulacaksın
Çırpınmak anılara daha çabuk ulaştıracak
Çırpındıkça batacaksın
Elbet bir gün içeceksin
Tekrar beni arayıp umursamazca
içelim mi diyeceksin koşarak geleceğimi düşünüp
Ama bilmeyeceksin her gece seni
kaç kez kedehlerde boğduğumu
Ve yılların acısıyla sana son sözüm olacak
"Kadehlerde boğulanlar,
dönemezler boğanlarla aynı masaya" *
her geçen gün ellerinin arasından kayıp giden duygularının; asla yerine gelmiyecek, tamir edilemeyecek anılarının peşinden hissedilen garip, durdurulamayan sızı :(
metanetli olmak gerekir fiziksel anlamda acı çekildiğinde ama çaresiz değildir ağrı kesicilere sığınıldığında fakat çaresi yoktur duygusal anlamda çekilen acının.zordur, katlanılmazdır.insanın umutlarını yiyerek yok ederek beslenir.umut tarlalarında yeşeren her yeni filizi yokeden ayazdır, kırağıdır, doludur.parçalar yüreği yakar, kavurur.fırtınalar koparken içerde, dışına sürekli neşeli olmayı öğrenir insan bir süre sonra.duygularını kendine saklamayı, mutluluk maskesi ile dolaşmayı öğrenir insan zamanla.paylaşılmaz o acı başkalarıyla, kol kırılır yen içinde kalır misali.acıyı kendi içinde yaşamak zor olsa da belki de en mutlu görünenler çekiyordur en büyük acıyı...
"ozgurlukse ozguruz ikimizde" diye devam, eden sozleri yusuf hayaloglu'ya muzigi ahmet kaya'ya ait olan guzel eserin girisi.
fiziksel, ruhsal ve zihinsel şeklinde kategorize edilebilir.
sevgilinden ayrılırsın acı çekersin. mahallenden taşınırsın acı çekersin. ameliyata giren yakınını beklersin acı çekersin. yakınını kaybedersin acı çekersin ...
her seferinde de allahım bu ne büyük acı, hep acılar beni mi buluyo diyerekten isyan edilir. yeni gelen bir acı, bir diğerini unutturur veya hafifletir.
madem ki insanız. acılarda, sevinçlerde yaşanacak şeyler. önemli olan bu acılardan fazla darbe almadan kurtulabilmek ve atlatabilmek.
çeşitli nedenlere dayalıdır. fakat bunun en uzun süreni aşk yüzünden olanıdır...

bir yakınını, sevdiğin birisinini kaybettiğin için çekilen acı, ölüm acısı, belirli bir süre sonra unutulur. çünkü insan hayatını idame ettirmek zorundadır ki ölüm hayatın belki de tek gerçeğidir...

aşk, sevgi yüzünden çekilen acı ise zamanla azalsada hiçbir zaman geçmez, tıpkı verem'in çiğerlerde iz bırakması gibi yürekte iz bırakır ve herdaim hatırlanır...

bazen içki masasında, bazen en yalnız olduğunuzda, bazen gece karanlığı çöktüğünde, yastığa usulca başını koyduğunuzda, yağmurlu bir günde tek başınıza yürürken en güzel sahilde, hemen her yerde dokunur azalsada yinede acıtır yüreğini insanın...

çekilen her acı unutulur belki ama aşk yüzünden çekilen acı iz bırakır yürekte...

--spoiler--
acı cekmek ozgurlukse
ozgurduk ikimiz de
--spoiler--
aşk ve ölüm ile eş zamanlı gelişen iki kelimdir..
görüneni iki kelimedir de , görünmeyeni hıçkırıklı sessizliktir ki; gelmeyen bir ölümdür yaşanan...
aşık olunanın nezdinde vücuda çekilen derin yaraların cerahatları yayılır ruha...
her deşilen hücreden aynı isim fışkırır...
yenilen tek yiyeceğin sigara olduğu zamanlardır...
"ahhhhh" ların vücuda her değdişi , suyun ateşle buluşmasıdır...
neydi , nedendi , niyeydi , ne olmuştu soruları hayatın nakaratı olmuştur...
ama en acı gerçek ve çekilen en büyük acı ise " o gitti" cümlesidir...
dikkatsizliğin cezasıdır, acı dikkate davettir.
tarifi neredeyse imkansızdır... bünyenizin kaldırabileceğinden fazlasını beklediği bir dönemdir...

aslında olmayan bir bıçak boynunuzun solundan aşağıya doğru yavaş yavaş kesmektedir içinizi, öyle düz de değil çapraz iner ki dikiş tutmasın bir daha, hatırladıkça kanasın diye...

kesilen yerleri sonra bir sıcaklık kaplar, kan sıcaklığı gibi... kanadığını zannedersiniz içinizi kanayan ise gözlerinizdir... sonra burnunuz kanar... kan kırmızı değil gözyaşı rengindedir... boğazını düğümlerinir... vucud halsizleşir... uyumak istersiniz günlerce ama uyku gözünüze duşman kesilir acı saatlerinde...

bitişi vardır elbet, elbet yokolup gidecektir bu acıda... ama o an canınızı zorlamaktadır... canını acımaktadır...

canınıza can katan insan tarafından, canınız çaprazlamasına yok edilmektedir...

acı usul usul geldiği bedenden yine usul usul gidene kadar tüm duygularınızı da yok edecektir...
iki sinirleri gevşetici ağlak şarkı dinleyip, deliler gibi ağlamak, yorgunluktan uyuya kalmak ama uyandığında gene sonsuz bir derdim var hissiyle uyanmak.
düşünmektir aslında kendi kendine yiyip bitirmektir bi yerde. verdiğiniz karar ne olursa olsun durduramazsınız o düşünceyi ve beraberindeki acıyı.
kısa yoldan hayatı öğreten, olgunlaştıran durum. ilk zamanlarda yaşadıklarınız bir tür sınama gibi gelir size bazen isyan edersiniz yılmadan. ama o bakidir. yani acı...hayatta kendine has derin bir iz bıran nadir şeylerden biridir ve kıymetlidir bana göre. kıymetlidir çünkü onun sayesinde ciddi tecrübeler kazanırsınız. hayata karşı daha sağlam durabilmeyi öğrenirsiniz kısacası büyürsünüz. çocukluğun verdiği kırıntıları tüketir ve büyüyüp adam olmaya başlarsınız.
kibritin parmağınızı yakması gibi bir şeydir... değdiği yeri yakar kibrit sonra yok olur ama izi kalır... işte her şey o izden sonra olur her değdiğinde eliniz yeniden acır... tıpkı gözlerinizin her gördüğünde onu içinizin acıması gibi...
sevmek.
ölmek...
(bkz: #3964289)
iştah keser, ezer ,bitirir...sigara yaktırır üst üste ,sarhoş olma hevesiyle doldurur içini ama günahtır biliyorsunuz ya acı çekmekten mutlu hali hale geldiniz mi tamam olmuşsunuz demektir size bişi diyemem..
uzun vadede iyi biseydir aslinda. olgunlastirir, olaylara daha gercekci bakmayi saglar, guclu kilar. ama unlu bir ekonomistin de dedigi gibi "uzun vadede hepimiz ölüyüz" *
güncel Önemli Başlıklar