bugün

9 yıl 6 ay hapis cezası almıştır.

http://m.haberler.com/res...davasinda-9017159-haberi/

Beter olsundur.
hakkındaki haber bir üçüncü sayfa haberinden çok bir insan kaynakları sorunu haline gelmiş, bununla birlikte birçok konunun anlamsızca gündemde kaldığını düşünürken, gündeme gelmesini çok makul ve anlamlı bulduğum kişidir. bir insan kaynakları çalışanı olarak da söyleyeceğim birkaç kelam var.

benim trend insan kaynakları ile ilgili çok dikkatimi çeken bir olay olmuştu. türkcell profesyoneller kulübü, çalışanlarla ilgili bir dergiyi sitesinde paylaşmıştı ve dergi de zaytung dergisiydi. niye üzerinde durduğumu anlatayım: yani iş dünyasında çalışanlarla ilgili bir konsept tasarlıyorsunuz ancak bu konseptte iş hayatını ciddi ele alan dergileri değil, ergen diliyle ifade etmek gerekirse geyik yapan bir yayını bu kulvara alıyorsunuz. neden? çünkü diğer dergilerden daha fazla iş hayatına dair bir yayın da onun için, ülkede tekstil sektörünün yerinin anlatıldığı bla bla sayfalar değil, tuvalette nasıl vakit öldürüleceği daha çok insanların gerçeği. bu bir.

işte, nüfusun çok önemli bir kesiminin hayatının en az %50 sini geçirdiği iş hayatına dair paylaşımlarımız bu seviyelerdeyken, büyük bir şirketin pazarlama yöneticisinin psikopatvari bir habere karıştığından elbette dünya yorum çıkar. çünkü hepimiz biliyoruz, özellikle özel sektör çalışanları iyi biliyor ki, öncelik para kazanmak ve kardır. bir o kadar önemlisi de yöneticilerin işini görmektir. bu ikisini bir arada yapabilen kişinin duygusuz, tatminsiz ve olabildiğine işe odaklı olması lazım ki şirket karı maksimum olsun, tepedeki az yerinden kıpırdayarak ortalığı kolaçan edebilsin. bu iki.

hemen bu kişinin ne kadar psikopat olduğuna atıfta bulunulmuş, ingilizcesine bok atılmış, efendim yöneticisi olduğu şirkette ne işi varmış falan filan.
kısa olandan başlayayım açıklamaya, ya sizin ingilizceniz ne düzeyde allahaşkına. hadi sizinki iyi, al bakalım ülke ortalamasını ne çıkıyor? bu tarz adamları elimine edecek bir sistem var mı; lan ne biçim ingilizce, şunu düzgün yaz diyecek bir otokontrol sistemi var mı? yok, çalıştığı yerin ismini kullanıp seminer verdiğinde içi boş-dolu sorgulamadan tıpış tıpış gidiliyor ya.

şirket insan kaynakları nasıl farkına varmazmış, kardeşim kaç şirkette insan kaynakları var? tabelası, departmanı, müdürlüklerinden bahsetmiyorum, kaç şirket çalışanlarını yatırım yapılması gereken bir değer, rekabet avantajı, ama herşeyden önce insan olarak görüyor acaba? ik müdürünüz sizden mi yana yoksa tepe yönetici höt deyince o daha yüksek oktavlı mı hötlüyor. kaç şirket işe alımını sistematik bir süreçte yapıyor? süreci oluşturulmuş kaç şirkette uygulama birebir uygun şekilde yapılıyor? siz bunları düşünmeden şirketin ismine bakıyor, ya bunlar da yapar mı? diyorsunuz. öyle bir yapar ki, sizin bok attığınız patronunuz ya da yöneticiniz özel sektördeki hangi patron veya yöneticiden çok kötü sanıyorsunuz ki? şanslı iseniz işini iyi yapan ve insana kıymet veren birileri o koltukta oturuyordur, onların da kıymetini bilin; bulduysanız tabii.

o şirkette ne işi var sorusuna gelince. eşyanın tabiatı o kalmış. siz hiç şahit olmadınız mı, kurumsallık tablosu veren şirketlerin içi arena gibi, millet birbirini ısırmaktan iş görmüyor. çalışanlar birbirini, müşterileri tersliyor. terfi için insanlar birbirini ezip geçiyor, ki ezip geçmenin gerekli olduğunun söylenmesi de var. erdem olarak öne çıkartılan özelliklerin çoğunu ileri düzeyde uygulamak için psikopat olmak lazım. siz yapabilir misiniz? yakın iş arkadaşınızın üstüne basabilir, yönetici önünde satabilir, bir olanı beş gösterebilir misiniz? yöneticinizin her dediğini harfiyen yapabilir misiniz? özel yaşantınızı ve yakın çevrenizi olduğu gibi buruşturup çöpe atmayı göze alabilir misiniz? kendinizden bahsettirebilir, bunun için insanlarla çeşitli şekillerde iletişim sağlayabilir misiniz? soruları yüzlere çıkartabiliriz, bu vatandaşın işinin tam olarak neyi kapsadığını ne biliyorsunuz da tek cümlede tutup fırlatabiliyorsunuz?

çok konuşulur, konuşuruz. ama özetle, buzdağı misali gözüken yere odaklanıp esas aşağıdaki detaylara eğilmezseniz, iş hayatını anlayamazsınız. olanı biteni konuşmaz, olan biten dile getirilmezse, parası olan gelir, istediği paraya göre adam bulur, en fazla kar getirecek işleri yapanları istediği koltuklara oturtur, biz de önümüze gelirse konuşuruz.

Not: yukarıdaki yazı Ekim 2015 teşekkürler yazılmış olup, hukuki sorun nedeniyle kaldırılmıştı. Bağlayıcı olmayan bir formatta tekrar ekledim. Benim için acı olansa, insan kaynakları için yazdıklarımı birebir yaşamış olmak. (bkz: Cassandra sendromu)
hakkındaki "o şirkette ne işi var" sorusuna güzel bir cevap verilmiş olan enişte kılıklı azgın köpektir.

şahsen bu tür şahıslar "o" şirketlerde iş bulamazlarsa şaşırırım. tencere kapak...

"türkiye neden batılı ülkeler seviyesinde kalkınamıyor?" sorusunun cevabı elbette kısa olamaz; sayfalarca izah bile yetersiz kalır.

fakat hazır yeri gelmişken söyleyeyim: sebeplerden biri, hem kamunun, hem de özel sektörün büyük kurumlarındaki iğrenç yapı ve iğrenç tiplerdir. birbirlerini oymaktan zaman bulurlarsa biraz çalışmaya çalışırlar, kendileri gibi olmayanı barındırmazlar... çoğu bu enişte gibi kafayı yemiş tiplerdir. peki bu kurumlar neden batmaz? zira türkiye gibi sermaye fakiri bir ülkede sermaye her şeydir. öyle güçlü sermayeleri, piyasada öyle güçlü bir konumları, öyle yüksek kar marjları var ki onca çıyanın yediği boklar kolayca kompanse edilebiliyor.

kobiler bunların yanında sütten çıkmış ak kaşıktır, o kadar söyleyeyim. ha, böyle derken, kobiler çok iyidir demiyorum.

batılı şirketler farklı mı? türkiye kolları biraz hallice, batı ülkelerindeki gövdeleri oldukça farklı. farklı derken, "oralarda çıyan yok" demiyorum. sadece çıyan kamplaşmasına türkiye'deki kadar göz yumulmaz, düzgün davranan yetenekli insanların değeri daha çok bilinir.
Haklı sebepleri olabilecek eniştedir. insanları yargılamak ne kadar da kolay hemen.
Güzel izah etmişsiniz müdür demek göt demek.