bugün

ii. louis stadı'nda oynanan, 2000-2001 sezonu şampiyonlar ligi ilk tur d grubu 5. hafta maçıdır. bu maça çıkmadan önce galatasaray 7 puanla liderdi, monaco ise sturm graz'ı 3. haftada bu stadda 5-0'la top ettiği ve puan alabildiği tek maçla beraber 3 puanla son sıradaydı.

fransız temsilcisi sahaya vizzavi göğüs reklamlı, kappa'nın simsiyah deplasman formasıyla çıktı. galatasaray ise sarı zemin üzerine iki taraftan üçer kırmızı şerit inen, çubuklu adidas formasıyla sahadaydı. hakem norveçli rune pedersen idi... hatırlayacağınız üzere bundan 4 gün önce oynanan ve galatasaray'ın 3-1 kaybettiği beşiktaş maçında pascal nouma taffarel'e bir pozisyonda kafa-omuz karışımı hayvan gibi dalıp golünü atmış, hakem bu ayılığa pek sesini çıkarmasa da taffarel'in omzu çıkmıştı akabinde.

dolayısıyla monaco'nun çok tehlikeli isimlerine karşın kalemizi 20 yaşındaki tecrübesiz kerem inan koruyacaktı. kerem o beşiktaş maçında ahmet dursun'dan biri dünyanın en garip röveşatası olmak üzere birbirinden dandik iki gol yemişti ve bizi kanser etmişti.

bu maç öncesinde kerem'den dolayı içimizde büyük bir endişe vardı ki zaten maç başladı ve olanlar oldu... maça geçelim...

claudio taffarel ve fatik akyel gibi iki çok önemli eksiğe ve kerem inan faktörüne rağmen galatasaray'dan umutlu olmaya çalışsak da monaco maça öyle bir başladı ki, apışıp kaldık açıkçası... ciddi anlamda maç başlar başlamaz bir takımın böylesine hayvanlar gibi saldırdığı daha önce şampiyonlar ligi semalarında görülmemiştir.

ali sami yen'deki 3-2'lik maçta şaban diye alay ettiğimiz kara boğa shabani nonda daha 5. dakikada topu üst direğe nişanlayınca "hasiktir"'ler havada uçuşmaya başladı, nitekim bir dakika sonrasında ceza sahamıza gelen bir korner atışında şimdilerde barcelona'da oynayan rafael marquez kafayı vurdu, kerem üstüne gelen şutu çelse de dönen topu contreras arsızca ağlarımıza yolladı ve skor 1-0 oldu. iç ses: şimdi sıçtık.

monaco dalga dalga geliyor, popescu ve gheorghe hagi isimli romenler yokları oynuyordu. mario jardel? o esnada sanırım, kumarda kaybettiği paraları düşünüyordu ve maçla en ufak alakası yoktu... hatırladığım kadarıyla bu maçta spiker jardel'in ismini en fazla 3-4 kere telaffuz etmiştir. neyse efendim tecavüze devam;

galatasaray tel tel dökülürken, 19. dakikada ikinci gol de teşrif etti. bu dakikada nonda'nın pasına sol çaprazda dar bir açıdan sallamıyorsam gene soluyla uzak köşeye voleyi koyan asker traşlı nicolas bonnal, kerem'in delik olan elleri sayesinde skoru 2-0 yapmıştır. kerem rahat çelebileceği bir topu, fotoğraf çektirmeye çalışınca ağlarında görmüştü. kereste sapı kıvamında bir futbolcunun attığı golün, şampiyonlar liginde haftanın golü seçilmesinin de ne kadar uyuz bir durum olduğunu görmüştük. hele bir de galatasaray'a atılınca... bu bonnal denen herif ali sami yen'de son saniyelerde kaçırdığı golle takımının alacağı puanı sabote etmişti, burada ise acısını çıkartırcasına güzel bir gol atmıştı.*
ancak biz ailecek galatasaray'ımızın fransa'da dakika dakika dağılışını izlerken, monaco duracak gibi değildi ki 22. dakikada marco simone ceza yayı civarında bir noktadan sağıyla yere yatarak vuruşunda topu köşeye zımbalayınca skor 3-0 oldu ve hemen yanımdaki peder beyden ailevi ortama aldırmadan maçın özeti geldi: "kitabınızı sikeyim sizin!". ali sami yen'de özellikle ikinci yarıda bize ecel terleri döktürmesine rağmen kaybeden monaco takımı, burada hepsinin acısını çıkaracaktı anlaşılan.

aslında peder beyin küfür galatasaray'ı ateşlemişti. nitekim golden iki dakika sonra, 24. dakikada galatasaray ilk ciddi atağında çok güzel bir organizasyonla kendisini umutlandıracak golü buldu: sallamıyorsam şöyle gelişen pozisyonda hakan ünsal taç atışıyla suat'a verdi, suat tekrar hakan'a, ve akabinde hakan hagi ile duvar pasına girişti; hagi maçtaki tek olumlu hareketini yaparak, çok iyi bir ara top çıkardı küçük hakan'a ve o da sol çaprazdan açı dar olsa da kappa marka düz beyaz topu ağlara gömdü, skor da 3-1 oldu...

amma velakin o gece bizi kanser etmeye yemin etmiş galatasaray, bu umutlarımızı 2 dakikada ağzımıza tıktı. 26. dakikada süratle ceza sahasına dalan shabani nonda sert vuruşuyla kerem'e ve bize bir büyük daha açtırdı, skoru da 4-1'e getirdi. ilk yarının sonlarında hakan ünsal'ın kaleye doğru giden bir şutunu da zenci bir arkadaş çizgiden çıkarmıştır. bu kadar keder ve kahır içeren bir ilk yarıdan sonra ilginç ve utanç dolu bir ikinci yarı bizleri bekliyordu.

özellikle ilk yarının sonunda sahada yokları oynayan hagi'nin çıkmasıyla beraber galatasaray'ın biraz daha hareketlenmesini bekliyorduk. ikinci yarı biraz daha dengeli başladı, en azından 4 golden sonra aklı başına gelmiş gibi duran galatasaray maça ortak olmuş gibiydi. derken 60. dakikada ümit davala'yı biçen ve bugün bordeaux formasıyla 2 ay sonra façasını alacağımız jurietti kırmızıyı yiyince 10 kişi kaldı monaco. 3 dakika sonra, ergün'ün sağdan kullandığı korner atışına büyük kaptanımız bülent korkmaz topu kafayla uzak köşeye asarak ilk ve tek şampiyonlar ligi golünü kaydetmişti: 4-2. bunun bir dakika sonrasında ise sarı saçlı zenci kardeşimiz djetou, ergün'ü dağıtınca kırmızıyla oyun dışı kalıyor ve monaco 9 kişi kalıyordu. işte şimdi ibre bize dönmüştü ama o ibrenin götümüze gireceğinden habersiz, hala umutla galatasaray'ı seyrediyorduk.

galatasaray da bize ayak uydurmuştu, onlar da izliyorlardı... iç ses: "ulan 9 kişi kalmış herifler, neyi bekliyorsunuz". üstüne üstlük ertesi sezon barcelona formasıyla gene karşımıza çıkacak olan christanval defanstan bir hışımla çıkmıştı ve 9 kişi kalmış monaco'nun az daha 5. golünü atıyordu, direğe vurdu ama.

bundan 4 dakika sonra da galatasaray'lı hasan şaş kafa vuruşunu direğe nişanlıyordu ve 9 kişi kalan rakibini bitirmesini beklediğimiz galatasaray bu pozisyon haricinde hiçbir şey yapamamıştı koca bir 25 dakika boyunca. orta sahada halen anlamsızca top yapan galatasaray bizi fıtık ediyordu. "bitsin artık bu rezalet" dediğimiz maçı galatasaray 4-2 kaybetti ancak 4 yediğine şükretmesi lazımdı, o derece rezil bir futbol vardı sahada. 9 kişi kalan bu sıradan rakibe 30 dakikada bırakın gol atmayı, 1 pozisyon dışında öyle zorlayamamıştık bile. galatasaray'ın en parlak dönemlerinde oynanan bu maçtaki inanılmaz kötü futbolu, tromsö zamanlarının renkli galatasaray'ında bile görmemiştik açıkçası... başrol lucescu idi... bu maçtan yaklaşık 7 yıl sonra galatasaray'a transfer olacak olan shabani nonda ise ali sami yen'de kendisi ile "şaban" diye dalga geçilmesinin acısını fena çıkardıydı...

ii. louis stadı ise bütün galatasaray'lıların kalbinde bir stad olarak kalacakken bir anda keder yuvasına dönüşmüştü, gerçi pek çok galatasaray'lı halen pek hatırlamaz bu monaco maçını... süper kupayı kaldırdığımız stadda zaferden sadece 2 ay sonra top edilmiştik...

sonuçta ne mi oldu? monaco son maçta ibrox'ta tugay'lı rangers'la 2-2 berabere kaldı ve attığı 13 gole rağmen sonuncu olup elendi, bizim sturm graz maçı ise unutulmaz zaten malum... ikinci tura, ordan da çeyrek finale çıktık o sezon ama bu maçta monaco karşısında aldığımız hezimet hepimizin içinde ukte olmuştu... 3-0'lık real madrid yenilgisi bile bu kadar koymadı... tabi ki monaco'nun ve rangers'ın peşpeşe 5-0 yendiği sturm graz'ı 2 maçta da yenememek, üstelik deplasmanda fark yemek de var...

galatasaray tarihinin bu en fitil maçını size pulemjot kalashnikova sundu, gelecek programımızda nispeten daha renli bir maç sunmayı düşünüyoruz...

esen kalın...
(bkz: 12 eylul 2000 galatasaray monaco maci)
en sonunda maçtan bir kare buldum, işte efsane kaptan ile shabani nonda'nın mücadelesi;
http://2.bp.blogspot.com/...s1600-h/buyukkaptan16.jpg

edit: resimde arkada uygunsuz durumdaki arkadaş emre belözoğlu sanırsam. ben diyorum hep, bu adam yanlış yollarda diye...
bülent korkmaz ın bir kafa golü atarak hadi gelin çabuk çabuk diyerekten santraya doğru koşturduğu maç ... Hala o görüntüyü unutmam, dün gibi hatırlarım...
Bu maçın ilk yarısı bittiğinde devre arası 5 dakikalık günün spor haberlerini vermişti star tv. Galiba sabri ugan sunmuştu ve galatasaray a ikinci yarıda başarılar diliyoruz tarzı birşeyler demişti ama ben çok umutlanmıştım o konuşmadan sonra. Tabi olmadı hiçbirşey.