bugün

türkiye saatiyle 19 mayıs'ı 20 mayıs'a bağlayan gece 04:00'te başlamış, ntv spor'dan naklen yayınlanmış maçtır.

başlığının açıldığını sanıyordum. bakmamıştım hiç. önceden yazıverirdim de izlerdi haberi olmayan sözlükçüler, kötü hissettim oynanan maçın başlığını açınca. her neyse. 19 mayıs gecesi oynandı bu maç. ama oynanacağı akşamı yazmıyorum ben. 20 mayıs'ın dördüncü saatinde oynandı, tarihi net "20 mayıs"tır bu maçın, türk televizyonları hep gecesinde oynanan günü yazıyorlar ama olmaz öyle şey. hah.

staples center parkesinde hayat bulan, batı konferansı final serisi ikinci maçıydı. ilk maçı evinde kazanan "eley leykırz", phoenix'e avantajla gidebilmek adına kazanmalıydı ve yine seksi favoriydi. savunmada hiçbir zaman beğenemediğim phoenix, ilk maçta zaten 128 sayı yiyerek "tek yol sayı" demişti. 128-107 biten o maçta herkes anlıyordu ki phoenix ya 129 sayı atmalıydı ya da sahada birini dövüp etkisiz hale getirmeliydi.

bu maçın başında tahminimde yanılmadığımı anladım. ilk çeyrek, 36-24 bitti. phoenix "abi biz bunları hücumda durduramıyoruz" çıkarımında kesinlikle haklıydı fakat kendileri de pek varlık gösterememişlerdi. ev sahibi taraftar "lakers gol gol gol şampiyonluk geliyor" tezahüratlarıyla takımı ateşliyordu.

ikinci çeyrekte phoenix, ufak adamlarıyla savunmayı sertleştirmeyi denese de çok başarılı olamadı. kaptığı toplarla, üçlüklerle, efendime söyleyeyim güzel organizasyonlarla hücum etkinliğini biraz artırdı ve lakers'ın hücum gücünü bir nebze olsun kırabildi. ne dedik demin? "çok başarılı olamadı" dedik. ama bir nebze kırdığını da söylemek lazım. yiğidi öldür savunmasını yeme. lakers, ilk yarıyı yanılmıyorsam derek fisher'ın son saniyede attığı basketle, 65-56 önde tamamladı. atmasa da tamamlayacaktı ama olsun, not düşmek lazım.

evet sevgili sözlükçüler, lakers hayvan gibiydi ve yine ilk yarıdan 60 sayı barajını geçmişti. bol sayılı maçlarına alışkın olduğumuz phoenix, lakers karşısında 56 sayıda kalarak bizleri üzüyordu. normal şartlar altında az sayı değil bu tabi ki. ama lakers'tan bahsediyoruz. sonra üçüncü çeyrekte phoenix'e hal geldi. jason richardson, jared dudley, steve nash azınca, phoenix de azmış sayıldı. eşleşme problemini biraz olsun çözmüş görünen alvin gentry abimiz, "aha buldum olm ben 5'imi" dedi ve son çeyreğe 90-90'lık eşitlikle girildi.

muhteşem bir maç oynanıyordu. kobe, dabıl dabıl falan yaptı. pau gasol, pota altında panyayla sevişiyordu adeta. aldığı tüm topları panyaya sürtmek suretiyle çemberden geçiriyor, "keşke o kadar uzun olsaydım lan ne kadar eğlenceli" tribine sokuyordu izleyenleri. pota altını dağıtan, yüksek isabet yüzdesiyle atan gasol, son çeyrekte phoenix'in patlamasında en büyük rol oynayan adamdır benim gözümde. son çeyreğin özetine gelirsek...

3 çeyrekte lakers potasına 90 sayı bırakan ve çeyrek başına 30 sayı ortalamasıyla oynayan phoenix suns, alvin gentry'nin ilk 5'i defalarca bozması, son dakika kahramanı olmasını beklediği goran dragic yüzünden son çeyreğin ilk 5 dakikasında ancak 7 sayı atabildi. "ulan bu basketbol, tabi sürekli adam değiştirecek. ayrıca goran dragic şu mevkide oynuyo şunun yerine girdi" demeyiniz efendim onu ben de biliyorum. fakat dragic sahada kaldığı süre içerisinde takıma hiçbir katkı sağlayamadı dün. ama alvin abi, "olm spurs'e yaptıydı belki bunlara da yapar lan eheh..." diyerek tuttu sanıyorum. hoş yerine alınabilecek daha sağlam bir hacı da yoktu. ama olmadı goran, dün seni hiç beğenmedim. sen dün çok iğrenç bi' insansın.

hah, işte böyle olunca ve gasol pota altında canavar kesilince lakers bir ara farkı 16 sayıya kadar çıkardı. maçın sonuna doğru salladığı üçlüklerle suns kendine gelir gibi oldu ama lakers farkın daha da kapanmasına izin vermedi. tüm oyuncular benchte oturup "izleyek suns'ı aq, bakak ne yapıyolla?" dese dahi zaman yetmeyecekti zaten.

124-112 ile kazanan lakers oldu. pazar günü (cumartesi gecesi oluyor) oynanacak üçüncü maça, phoenix'e 2-0'lık avantajla gidiyor şimdi bu adamlar. staples center'da ara sıra şaha kalksa da göt üstü oturan phoenix, evinde bunları yapmayacaktır ve hiç değilse seriyi 2-2'ye getirecektir diye düşünüyorum. aslında umuyorum. ancak 1 maç kazanabilirler, öyle bir görüntü var.

öyle işte.
serinin ilk maçında olağanüstü bir takım portföyü çizen lakers yakaladığı çizgiyi bırakacak gibi durmuyor. kobe 4olık harikasının getirdiği ikili hatta 3lü sıkıştırmalara maç başlamadan önce önlemini almış öyle gelmiş. hatta maç başlar başlamaz bulduğu sayı ile suns yönetimine zaman zaman artest'i zaman zamanda fisher'ı riske edip kobe'ye yöneleceğiz stratejisini erken uygulatma kararını aldırdı. bu mantıklı kararı aldırdı aldırmasına ama artest'in bu denli kudurukça şut sokacağı hiç hesaplarında yoktu. fisher getirdi kobe üzerine çekti artest'te yanarak attığı şutlarla güneşi kavurmaya başlarken suns çephesinin beyni nash, takım arkadaşlarını oyuna dahil etmek için ilk 5 basketin asistini yaparak başladı ama seriyi dengelemek için kesinlikle gerekli olan frye'yi bir türlü oyuna ısıtamadı ki frye'nin ısınamamasında nash'in hiç kabahati yoktu. takastan bu yana suns'a net bir katkı yapan frye'nin de bu seri itibariyle ısınacağını pek sanmıyorum. hani en iyimserim iş işten geçti demeden önce ısınma ihtimalinin üzerini çizdim. bu arada nash oyuncu ısındırmalarına amare'den başladı ve hücum hattında ondan verimini buldu ama zaten boyalı alanda en az 6 el dolaştıran lakers'ın arasına dalan, yüreklenen, didişen amare yine ortalıktan kayboldu ve savunmadaki didişmemeleri yüzünden hücum etkinliği de maç başlangıcını arattı durdu. temaslardan kaçıp orta mesafeye yöneltmesi suns'a negatif etki yaparken lakers'ın olmazsa olmaz uzunları pota altında rahat iş yapmaya başladılar. gasol tüm maçı verimli oynarken sakat bynum'un aldığı kısıtlı sürede ortaya koydukları şahaneydi. hatta oyundan çıkışlarında keşke sağlıklı olsaydı da biraz daha izleseydik dedirtti. dedirtti ama onun yerine giren odom da keşkeli cümlemi tekrarlatmamaya yemin etmişçesine oynamaya devam etti.

ilk yarıda başlayan bu fırtınayı dindirmek kolay değildi ama dudley'in 3'te 3 üçlükle başlayan, kobe'nin jenerik geliyor sinyalleri verdiği pozisyonda lupin zarifliğiyle çaldığı tertemiz topla richardson'a tempo kazandırmaya başlaması suns'un ilk yarı direnişiydi ama adeta 3lük atmak için maça çıkmış olan lakers farkı 10 yapıp soyunma odasına rahat gitti.

3. çeyrekte biraz daha durgun (normal) hücum eden lakers'ın karşısında olması gereken suns vardı ve hill richardson a.ş. ile dengeyi buldular. bu periyotta gerçek suns'u, sayı yese bile rakipten daha hızlı ve baş döndürücü şekilde karşı sahaya giden suns'u izledik. ilk 2 çeyrekte göremediğimiz temposunu yakalayan suns lakers'ı da yakaladı ve maç yeniden başladı ama suns için maalesef 1. çeyrek performansına dönen lakers ve amare izlerken gasol'de en iyi yaptığı iş olan boyalı alanda topu alıp klasik uzun olmamasının farkıyla topu indirmeden yaptığı hücumlarla suns'un geri dönme ihtimalini öldürdü.

maç dikkatleri...

suns koçu lakers'ı nasıl durduracağının hesaplarına öyle yoğunlaşmış ki takımın fazlasını atarız mantalitesinden uzaklaştırmış.

nash'in biraz daha fazla skorer olması lazım ama jackson'ın takımı öle güzel kuru kalabalık yaratıyor ki nash driplinglerini potaya değil asiste yöneltiriyor.

amare all-star gediklisi bir adam için fazla yüreksiz ve hırssız. ribaunt almak aklının ucundan geçmiyor.

kobe= verim...

hill ilk maçta yaşadığı faul problemine girmezken bu adam nüfus kağıdındaki yaşını büyültmüş dedirtti.

başta artest olmak üzere lakerslı oyuncuların sol çapraza işaret koymuşçasına 3lük sokmaları kusursuzdu.