bugün

elimi ayağımı titreten ve bana şu mektubu yazdıran durumdur.

ilk mektup amsterdam 19.02.2012
Şimdi tam bilemedim nasıl başlayacağımı. Büyük ihtimalle yazım yanlışı da yapacağım, hayatta yaptığım hatalar gibi. Sonra da üstünü karalayacağım, gerçekte karaladığım gibi. Yazım da kötü zaten. Ne kadar da berbat bir insanım. Ağzım da çok bozuk. Ama sen yanımdayken bir iyi olasım geldi. Bırak küfür etmeyi, yere bile tükürmek istemedim.

Uzun, güzel methiyeleri de hak ediyorsun. Belki çok almışsındır bu övgüleri, belki çok alacaksın ve muhtemelen bu methiyeler benim tarafımdan da olmayacak. Sen en güzellerini dinlerken, ben başka köşelerden hatalarımın bedellerini ödemekten sıyrılmayı deneyeceğim. Ödemekten kurtulsam vicdan azabı beni rahat bırakmayacak. Asla bırakmayan vicdan azaplarında, ezildiğim falan filan ne saçmalıyorum ulan ben?

Bak kızım seviyorum seni. Yazımın çirkin olduğu kadar seviyorum, yakamı bırakmayan vicdan azapları kadar seviyorum. Tam anlamıyla fiziksel olarak benim tipimsin. Fiziksel olarak ilk defa bu kadar uygun birisiyle karşılaşıyorum. Esmer, kısa boylu, büyük dudaklı, geniş kalçalı, mükemmel gülüşlü… Bakma bu kadar odun tarif ettiğime seni. Yoksa ten renginin karanlığında kaybolmasını da bilirim. Asla doğmayacak çocuğumuzu yürümeye başlar başlamaz basketbol kursuna da yazdırırım. Aralarından çıkan her kelimeyi hayat felsefem haline de getiririm. Kalçalarının genişliğine dair olumlu ya da romantik bir şey bulamadım. Bulacaklarım saçma sapan erotik kelimeler gibi olurdu. Ama bence olması gereken gibi. Gayet seksi yani. Kıskandıracak kadar seksi. Hem başka kızları, hem de hayatına giren erkekleri.. Barcelona’da karşılaştık, aynı uçağı beraber kaçırdık, sonraki uçağa beraber bindik. Eğer uçaktaki anlarımızın son anlar olduğunu düşünseydim asla uyumazdım. Her uyuma çabanı izlerdim. Her gözünü açışına şahit olurdum. Kulağından sızlanışında acına merhem olmayı umardım, olamazdım, içimde isyan başlatırdım.

Her dokunuşunda heyecanımı belli etmekten korktum. Her göğsüme yaslanışında bir saniyemin on saniyeme tekabül etmesini bilmenden sakındım. Öyle işte, sadık kalamayan ama her zaman güzel bir evlilik, muhteşem ufaklıklar hayalleri kuran, farklı gibi görünen ama sıradan olan bir Türk erkeğiyim. Ağlamaktan korkmuyorum asla korkmadım. Ama yaşamımın sonunda geriye dönüp baktığımda seni kaybetmek iyi bir gözyaşı dökme nedeni olarak duracak.

Eğer bir kelebek olmak zorunda olsam, seninle yaşadığım otuz saati yaşamak için seçerdim.

Neyse seviyorum işte seni, şu anda bitmeye yakın sayfanın akabinde cimri Asyalı resepsiyonistten bir sayfa daha isteyemem. Şayet korkum azardan değil, yeni sayfanın bana bu iki bölümden daha çok ızdırap getireceğinden. Kendine seni sevmeye olan isteğim kadar iyi bak.

Ad Soyad

imza
güncel Önemli Başlıklar