bugün

II.Abdülhamid tahta çıktığında kendini bir ateş çemberi içinde buldu.Osmanlı Devleti uluslar arası arenada güç bir durumda kalmış,ülke içinde de hemen hemen her konuda kriz yaşanmakta idi.
Ülke,ekonomik bağımsızlığını yitirmiş,Avrupa’daki sanayi inkılabından yediği şoku atlatamamıştı.II.Abdülhamit hatıralarında bu durumu şöyle tasvir ediyordu: “Hazine borç içindeydi. Tanzimattan beri herşeyimizi Avrupa ‘dan getirtir olmuştuk. Ülkede kurulmuş birkaç fabrika da kapanacak haldeydi. Yol yoktu, haberleşme güçleşmişti. Kadroların büyük bir kısmı ekalliyetin (azınlıkların) elindeydi. Avrupa’da ki elçiliklerimizde Rum soyundan memurlar vardı,ki bazıları Yunanistan’a hizmet etmeyi Osmanlı imparatorluğu’na hizmetin önünde tutuyorlardı. Birşey daha vardı: DÜNYA’DA YALNIZDIK. Düşman vardı, fakat dost yoktu. Salib her zaman müttefik bulabilmekte, hilâl her zaman yalnız kalmaktaydı. (1) ”
19.yüzyıl bir sömürge yüzyılı idi ve bu yüzyıl içinde Osmanlı idarecileri ingiltere,Fransa,Rusya ve Almanya arasındaki menfaat çatışmalarından istifade ederek,güç dengeleri içinde devlete en uygun pozisyon aradığı bir yüzyıl olmuştur ve Osmanlı Devleti’nin tek bir kaygısı vardı:iç bütünlüğü muhafaza edebilmek ve daha fazla toprak kaybedilmesini önlemekti.Bu da sınır hatları boyunca savunma yolunu Dış Politika stratejisi ile mümkün kılmıştır.
II.Abdülhamid dönemindeki siyasi irade oluşumunun sağladığı diplomatik araçların ülkenin tarihi ve coğrafi sabit verilerini artı çarpan etkisiyle etkileyerek bölünmeyi engellemiş olduğu da aşikardır.Buna mukabil,siyasi irade bunalımının yaşandığı II.Meşrutiyet dönemindeki dalgalanmaların aynı sabit ve potansiyel verileri eksi çarpan etkisi yaparak tarihin en uzun ömürlü devletinin sonunu getirmiş olduğu da bir gerçektir.

Abdülhamid’in 33 yıllık idaresinde 93 harbi dışında ciddi toprak kaybetmemesi onu Uluslar arası aktörlere karşı diplomasiyi ve analizi çok iyi kullanmasını ve kendi ara formülleri ile politikayı kullanabilme yeteneğinin var olduğunu söylemek hiç yanlış olmaz.Ancak ne var ki Jön Türklerin ülkenin ekonomi,sağlık,sanayileşme,iç barış gibi meselelere kafa yormak yerine Abdülhamid’i hedef alması onu Uluslararası politikada zayıf düşürüyor ve pazarlık gücünü kırıyordu.Dolayısıyla bu mesele Abdülhamid’in en büyük ıstırablarındandı: “ingiltere her türlü fitneyi, masonluk kanalıyla yürütüyordu. Büyük devletlerin konferanslannda görmüştüm ki, bunların niyetleri Hristiyanlar’ın hukukunu temin değil, önce muhtariyetlerini, sonra istiklaliyetlerini temin ile Osmanlı‘yı parçalamaktır. Bunu da iki suretle teminine çalışıyorlardı: Hristiyan ahaliyi ayaklandırmak, bizi kendi içimizde parçalamak. Jön Türkler’in Selanik teşkilatı Almanların, Manastır teşkilatı da ingilizler’in eline mason locaları vasıtasıyla geçmiştir. Birgün tarih, kendilerine Jön Türk denilen kimselerin neden mason olduklarını elbette araştıracak ve ortaya koyacaktır. Bu localardan aldıkları maddi yardımların, insani mi, siyasi mi olduklarını da elbette ortaya koyacaktır. Bu gençler Batı‘ya hayrandılar. Emellerine, ordunun bir parçasını da vasıta ettiler, böylelikle ordu da içinden parçalanmış oldu. Garip tecelliye bakın ki, Osmanlı‘yı parçalamak isteyen devletlerin hepsi bunlara arka çıkıyorlardı. Acaba benim sarayın dört duvarı arasında gördüğüm bu gerçekleri, koskoca yeryüzünü gezdikleri halde, nasıl göremiyorlardı.
“Bir diğer husus da şu idi ki, ingiliz parlamentosunda; bir Hintli, bir Afrikalı, bir Mısırlı, Fransız parlamentosunda ise; bir Cezayirli mebus var mıydı ki, Osmanlı parlamentosunda Rum, Ermeni, Bulgar, Sırp, Arap mebusu bulunmasını istiyorlardı. Avrupa‘ya giden bazı gençler, orada laboratuvarda ne olup bittiğıne bakmadan, kadınların erkeklerle dans ettiğini görüyor, içkilerine hayran kalıyor ve memlekete gelince de bunları Avrupa medeniyeti ve üstünlüğü diye anlatıyorlardı. Yanlıştır deyince de, beni örümcek kafalı diye suçluyorlardı.’’ (2)

Abdülhamid’in Dış Politikası

ingiltere, uzunca bir süre Osmanlı’ya toprak bütünlüğünü koruma hususunda destek vermişti (3).Böylelikle Hindistan yolunun kontrolünü güvence altına almış oluyordu. Daha güçlü bir devletin Doğu Akdeniz’e hakim olması ingiliz menfaatlerine tersti. Fakat 93 harbinden sonra, bu politikanın zor yürüyeceği kanaatine vardı. Özellikle Doğu Anadolu’dan başlatılacak Rus çıkarması münasebetiyle yardım edemeyeceklerini düşünüyorlardı. Rusya’nın güneye sarkmasının ve Fransa’nın Ortadoğu’ya yerleşmesinin önlenebilmesi için ingiltere yeni bir strateji saptadı. Buna göre bölgede kontrol edilebilecek küçük devletlerin desteklenmesi (örneğin Yunanistan) ve yeni devletlerin kurulması (örneğin Ermenistan) sağlanırken, diğer yandan da Hindistan yolunun güvenliği açısından önemli görülen stratejik noktalar denetim altına alınacaktı.

Bu yıllarda Almanya, pazar ve hammadde ihtiyacını karşılama konusunda sıkıntı içinde idi. Çünkü sömürge yarışında çok geç kalmıştı. Tabii olarak Almanya ve Osmanlı yakınlaşması meydana geldi. Bir yandan Alman askerleri Osmanlı ordusunun ıslahı için ülkemize geliyor, bir yandan da ekonomik ilişkiler geliştiriliyordu. II.Wilhelm’in Osmanlı gezisi, diğer Avrupa devletlerine karşı bir gövde gösterisine dönüştü. Bağdat demiryolu inşaatının Almanya verilmesi ise, başta ingiltere olmak üzere Rusya ve Fransayı da çok tedirgin etmişti. Çünkü bu hattın stratejik bir ehemmiyeti vardı ve bu antlaşmayla Almanlar inşaat güzergahında ticari haklar da elde ediyorlardı. ingiltere için Basra Körfezinin denetimi her şeyden mühimdi.Bu süreç sonunda Almanya ve Avusturya’nın Osmanlı dış ticaret hacmindeki payı % 42’ye yükselmişti, halbuki bu rakam 1880’lerde, %18 civarında idi. Aynı dönemde Fransa’nın payı %18’den %11’e, ingiltere’ninki ise % 6l’den % 35’e düşmüştü. (4)

Günümüzdeki bazı yazarlar Abdülhamid’in 1880’den sonra tamamen Almanya’ya yöneldiğini ve ittihat ve Terakki’nin 1.Dünya Savaşı’a Almanya ile girişinin bunun sonucu olduğunu yazmalarına rağmen kendisi meseleyi şöyle açıklıyordu: ”Kırk yıl büyük devletlerin birbiriyle kapışmasını beklemiştim. Bütün ümidim oydu ve Osmanlı’nın bahtını buna bağlıyordum. O beklediğim gün geldi. Heyhat ki ben tahttan, idareciler de akıl ve basiretten uzaklaşmışlardı. Beklediğim büyük fırsat bir daha ele geçmemek üzere elimizden çıktı gitti. Otuz bu kadar yıl tahttan uzak durmamın bir sebebi de bu idi. Saltanatım günlerinde bazı büyük devletlere tavizler vermişsem, bunun içindi.Sırrımı, en güvendiğim sadrazamlara bile açmadım. Büyük devletler arasındaki rekabetin eninde sonunda onları çatışmaya götüreceği gözler önündeydi.Öyleyse Osmanlı Devleti böyle bir çatışmaya kadar, parçalanmadan uzak yaşamalı ve çatışma günü ağırlığını koyabilmeliydi. Almanlar’a yanaşıyordum, böylelikle ingilizler bana daha dostâne yaklaşıyorlardı. Niyetim Almanlarla birlik olmak değil, birlik gibi gözükerek ittifakımı, dünya denizlerine hâkim devlete (ingiltere’ye) pahalı satmaktı. ingilizler’i ittifaka zorlamak için Bağdat demiryolu inşaatını Almanlara verdim.”
Hatıralarında izah ettiği gibi uzun vadeli hedef olan ingiltere ile ittifak için, kısa vadede Almanlarla iyi ilişkiler hedeflemiştir. Fakat gerek iç, gerek dış politikasını uygulama hususunda en muhtaç olduğu vesileden, (iyi bir KADRO’dan) mahrum olduğu için uygulamada muvaffak olamamıştır.
18.yy ortalarından itibaren Rusların Osmanlı üzerinde Doğu Avrupa,Kırım ve Kafkasya’da;Orta Asya üzerinde de kazak bozkırlarında kurduğu baskı Osmanlı ile Orta Asya arasındaki kader ortaklığını pekiştirirken,ingilizlerin Mısır ve Hind’i eksen alan sömürgeci yapılanması Osmanlı-Hind yakınlaşmasını bir ittifak haline dönüştürmüştür.Bu süreç içerisinde Osmanlı ve Orta Asya havzalarında canlanan Türkçülük akımları ile Osmanlı ve Hind havzasında yükselen islamcılık akımları,Batılı güçlerden gelen baskılar karşısında Osmanlı yöneticileri tarafından stratejik bir parametre haline dönüştürmeye çalışılmıştır.Bu izleri hem II.Abdülhamid’in islamcılık siyasetinde hem de onu tahtan indirerek işbaşına gelen ittihad Terakki’nin Türkçülük ve islamcılık siyasetlerinde görmek mümkündür.(5)

II.Abdülhamid bu denge politikasını hem ince ve esnek bir diplomasi rafine bir hale getirmiş,hem de bu denge politikasındaki kozlarını arttırabilmek için tarihi Osmanlı hudutları dışında kalan sömürge Müslümanlarına karşı bir arkabahçe(hinterland)oluşturma çabasına girmişti.Bu dönemde iki farklı siyasi oluşum söz konusu idi.Bir yanda Hilafet kurumunu elinde bulunduran sömürge güçlerin paylaşım kavgasında olduğu Osmanlı Devleti diğer tarafta sömürgeci güçler tarafından sömürgeleştirilmiş islam ülkeleri.
Abdülhamid Bağdat demiryolu ile Ortadoğu’daki islam birliğini perçinlemek isterken,bir yandan da Hicaz demir yolu inşaatını başlatıyordu.2.Abdülhamid bu buhranlı dönemde bile ülkenin refah seviyesini arttırmak için farklı politikalar uyguluyordu.
Dönemindeki Demiryolu km günümüz Türkiye’sinin demiryolu km yarısı olması Abdülhamid’in o zor dönemde bile gelişmeye ve kalkınmaya verdiği önemi teşkil ediyordu.(6)
Abdülhamid Orta Asya Türklerine askeri ve siyasi yardımlar göndermese de seyitler,şeyhler,dervişler gönderip Asya’da ki Müslümanları Hilafete manen bağlamaya dikkat ediyordu. Hindistan ve Pasifik Müslümanlarıyla hilafet politikası gereği ilişkiye girerken hissi davranışların, mazlum Müslümanların ingiliz ve Ruslar tarafından daha da ezilmelerine sebep olacağının farkındaydı ve bu yüzden Müslüman azınlıklara para ve silah yerine, ilim ve irşat adamları göndermeyi prensip ittihaz etmesi gerçekten taktire şayandı.Abdülhamid savaşların toplumları gerileteceğini, en güçlü devletlerin toplumlarını bile yoracağını benimsemiş, savaşların en büyük afet olduğunu ve bunun yerine de eğitimde,bilimde ilerlemeyi dönemi boyunca ilke edinmiştir.Onun döneminde atılan bu tohumlar milli mücade yıllarında meyvesini vermiştir.

Sonuç olarak Tarihi gerçekler, üzerinde analizler yaparak bilgi ve tecrübe elde edinilmesi gereken kaynaklardır. Bu hakikatler iç siyaset malzemesi yapılmamalı, bilimsel ve objektif bir üslupla ele alınmalıdır. Bin yıllık tarih ve kültür zenginliğimiz, verimli değerlendirildiği takdirde, dış politika hususunda bize ışık tutacak, uluslararası alanda bize büyük bir avantaj sağlayacaktır.
Bu bakış açısı ile her idari yöneticinin dönemi boyunca yanlış ve doğru icraatları olabileceği ve bunların dönemsel analizler yapılarak gün ışığına çıkarılması ve Tarihten ders çıkarılması milli bir görevdir.
Saygılarımla;
DiPNOTLAR

1.Bozdağ, ismet.Abdülhamid’in Hatıra Defteri,Kervan yay.istanbul,

2.Bozdağ,ismet.Abdülhamid’in Hatıra Defteri,Kervan yay.istanbul,

3.Yerasimos,Stefanos.Balkanlar,Ortadoğu ve Kafkaslar iletişim yay.istanbul.

4.a.g.e

5.Davutoğlu,Ahmet.Stratejik Derinlik Küre yay.istanbul.syf;461

6.Demirbilek,Ahmed.Hicaz Demiryolu ve Sultan II.Abdülhamid Han sayı 8. izmir

Kaynak: http://www.yeniansikloped...m-padisahi/#ixzz2OPAXgDPt