bugün

bildiğimizden değil.
bize sorsalar bu sorunun cevabını verebilirdik . bize sorulmadı yaşayin dediler.
zihinsel alem (cüzi, külli irade, allahın zihni, insanların zihni, kedi, köpeğin, kuşların zihni, makinelerin zihni v.s. ),
maddi alem (cennet, cehennem, evren, ve bildiğimiz fiziğe aykırı biçimde var olan, allah ın yarattığı sonsuz sayıda alem ),
matematiksel alem (tüm teoremlerin ezelden beri mevcut olduğu platonik diyar )
söz konusu olduğunda,

matematik ve evrenin allah ın zihninden mi doğduğunu,
allah ın matematiksel gerçekliğin bi parçası mı olduğunu,
yoksa zihnin allah ın iradesinin sonsuz maddi alemle, hiçliği kapsayacak, yekvücut biçimde ezelden beri mevcut mu olduğunu kesin olarak bilmiyoruz.

biz, bu bilgilere vakıf değiliz.
ben, uludağ sözlük ekranına baktığım oda haricinde,
bulunduğum evi,
apartmanı,
sokağı, caddeyi,
yaşadığım ülkenin geri kalanını,
yüz binlerce dağ, ova, nehir, mağara, ormanla,
dünya üzerindeki tüm okyanus ve kıtaları,
güneş sistemi ve içinde bulunduğu yıldız tarlasını,
evrendeki yüz milyarlarca galaksiyi o an için algılayamıyorum diye, bu onların var olmadığı, algıladığım her şeyin saniyenin sonsuzda birinde allah tarafından yok edilip yeniden var edilebileceği, var olan her şeyin zihinle etkileşmesi gerektiği, zihinle etkileşmeyen illiyet, nedensellik bağının evrende zorunlu olarak var olamayacağı anlamını çıkarmaz.

kainatın tamamında on milyarlarca süreye yayılmış, zihinden bağımsız olarak işleyen sebep-sonuç, illiyet ilişkisi var. ve bu ilişkiler o kadar köklü matematiksel denklemler, örüntüler tezahür ediyor.
siz odanızda, elinizdeki samsung ve iphone telefonun ekranından sözlüğü takip ederken, oturduğunuz evin geri kalanını, bulunduğunuz muhit üzerindeki cadde ve sokakları o an için algılayamıyorsunuz diye, ve o an için başka hiç kimse o alanı algılamıyor diye, allah bunları geçici olarak yok kılıp, yeniden algılamaya başladığınızda atomlardan başlayarak sıfırdan, silbaştan, yoktan yaratmıyor. anne karnında da yoktan yaratılmadınız anlayacağınız. bildiğimiz her şey, devam eden bi sürecin sürekliliğin doğal bi sonucu.

bedeninizi, beyninizi ve zihninizi oluşturan atomlarla beraber tüm fiziksel gerçeklikle etkileşim içindesiniz. ve atomlardan oluşan bedenle mikroskobik parçacıkları gözlemlemeye çalıştığınızda, belirsizlik ilkesi doğuyor, çünkü hemen hemen her şey özünde aynı parçacıklardan oluşmakta.
allah ın her an her şeyi yarattığı tezi, tamamıyla farazidir.

gerçekliğin özünde insan zihnine ve zihinlerin külli bir toplamı olduğuna dayanan,
maddi gerçekliği bütünüyle reddeden kadim grek felsefesine, platonizme dayanıyor.

eşariliğe ve sünniliğe de felsefe yoluyla sızan bu argüman yüzyıllar önce terk edildi.

evren adlı obje, bi özne olan allah ın külli zihninden ve insanın cüzi zihninden bağımsız olarak mevcut.
tümüyle yoktan var olduğumuz iddiası,
doktorların her gün müşahede ettiği,
biyologların,
kimyagerlerin her gün tanık olduğu deneylerle,
elimizin altındaki bilgisayarın milyarlarca transistörle, milyarlarca sebep sonuç zinciriyle zihnimizden, inançlarımızdan bağımsız biçimde çalıştığı gerçeğiyle de çelişiyor.

muhtemelen sünni islam kaynaklarının uydurma hadislere dayanan tevillerine inanıyorsunuz.
yoktan var olan tek şey evren, insanlar ve canlılar birbiriyle etkileşen sonsuz sayıda parçacığın tüm evrenle etkileşerek ortaya çıkardığı bir sonuç.

kaldı ki evrenin de onca sabitle allah ın bizden habersiz biçimde yarattığı,
bilinen fiziğe aykırı bi alemden gelip gelmediği konusunda sıfır bilgiye sahibiz.
--spoiler--
tümüyle yoktan var olduğumuza inanan, geçmişte asla ama asla var olmadığımızı iddia edebilecek bir salak var mı?
--spoiler--

bi de böyle ergenler türedi. kendiyle aynı fikre sahip olmayan herkese direkt hareket eden. ben iddia ediyorum. Tümüyle yoktan var olduk, kendi geçmişimiz dışında bir geçmişte varolmadık. form değiştiren sonsuz enerji saçmalığına inanacak kadar da salak değiliz hamdolsun.
size beğendirmek zorundalar mı? yaşayın gidin fazla ses çıkarmayın .
insanlığın varoluşuna dair merak ve korku gibi temel duyguları yitirmişseniz,
zaten yaşayan bi ölü demeksinizdir,
bunun için ölümü beklemenize gerek yok,
halihazırda yaşayan bi cesetsiniz, bir tür zombi.
ölümden öncesi için işte şapşik, daha ne olacak.
nehrin dibinde, kuş cıvıltıları arasında, su yüzeyinde aniden belirip kaybolan baloncuk gibiyiz. 2-2.5 milyar saniyelik ömrüyle minik bi su baloncuğu!

fakat bu balonculuğun atomları öyle bir düzenle bi araya geliyor ki, tıpkı beyin gibi! kimim, nerden geliyorum, nereye gidiyorum diye sorgulamaya başlıyor!

günlük rutinlerinizi düşünün bir! 6-7-8 saati uyuyarak, 10-12 saati çalışarak, 1 saati işe gidip gelirken, 1 saati yemek yiyerek, 1 saati duş ve tuvalet ihtiyacıyla tüketiyorsunuz, geriye kalan maksimum 1 saati de bilinçsizce tv seyretmek, kitap okumak için harcıyorsunuz.

fakat, akıl yürütmeye, mantıkla çıkarım yapmaya ayırdığınız vakit belki 5-10 dk dır.

işte, kafamızda kocaman yer kaplayan ve bilinçli melekelerimizi borçlu olduğumuz ön beynimizi bu kadar az kullanıyoruz biz, fakat bu küçük sürede vuku bulan gelecek tasarımları milyarlarca insanın örgütlü emeğiyle birleşince, bugünkü bilimsel, teknolojik ilerlemelere, medeni gelişmelere erişiyorsunuz.
söylesenize bana?

şayet anne babanızı siz seçmediyseniz, yaşadığınız coğrafya ve şehri siz seçmediyseniz, anne karnından şu anki yaşa değin, farkında olmaksızın zihninize nüfuz eden görsel, işitsel, algısal verileri siz seçmediyseniz, bu kelimeleri tuşlarken zihninizde beliren görsel verileri tahayyül eden ve milyarlarca kas hücresine sinyal göndererek, her saniye milyarlarca hesaplama gerçekleştiren şey siz değilseniz?

o zaman ben diye tarif ettiğiniz şeyin ne kadarı size ait?

aldığınız kararların kaçında kontrol sahibisiniz?

sahi, özgür iradeye sahip misiniz gerçekten?

yoksa hepsi basit ve yavan bi ilizyon mu?
bu kelimeleri tuşlarken,
peş peşe sıralanan kelimeleri,
metne dönüşen cümleleri seçen,
onları harf harf tuşlayan görsel, ve işitsel olarak algılamanızı sağlayan beyin devreleri bile kontrolünüz dışında.

siz bu entry yi girmeye karar verdiğiniz ilizyonuna kapılmadan mili saniyeler önce,
parmaklarınıza ait milyarlarca kas hücresi,
bu cümlelerin tuşlanması için gereken pozisyonlara,
milyarlarca nöronla gerçekleşen hesaplamayla erişiyor.

daha geriye gidersek,
anne karnından şu anki yaşa dek,
duyularla edindiğiniz ve zihninizde anıya dönüşen elektrik sinyallerinin beyninizi yeniden yapılandırıp, benlik diye tarif ettiğiniz şeye dönüşmesini de siz seçmediniz.

benliğinizin sahibi bile siz değilsiniz. anne babanızı seçmediniz. doğduğunuz şehri siz seçmediniz. gittiğiniz ilkokulu siz seçmediniz. sınıf arkadaşlarınızı siz seçmediniz. yaşam serüveniniz boyunca rastgele biçimde karşılaştığınız ve kişiliğinize kemikleşmiş nitelikler kazandıran anıları siz seçmediniz.

farkında olmadan beyninizi yapılandıran anılara benlik payesi biçen,
hiçbir bilinçli müdahale olmadan vücudunuzda gerçekleşen milyarlarca hesaplamanın size ait olduğunu zanneden basit bi ilizyonsunuz iradenizle.
tüm insanlığın varoluşunun yegane sebebi,
evrendeki karmaşıklığın nihai varisi olan dünya gezegenindeki canlılığı sürdürmektir!

evrenin hiçbir noktasında canlılığa dair en ufak bi emare bile göremiyoruz.

bu kirli sulak çamur parçası hariç!

ve şu an bu kelimeleri tuşlarken bile, istem dışı biçimde düzenli olarak oksijen soluyorsunuz, kalbiniz sizden izin almaksızın tüm dokularınıza oksijen içeren besin sıvısı (kan ) pompalıyor. karaciğeriniz, böbrekleriniz, akciğeriniz, bağırsaklarınız sizden izin almaksızın hayatta kalmanız için gereken günlük rutini ifa ediyor!

güneşin kalbinden doğan ışık hüzmeleri size ulaşana kadar, tatlı,tuzlu, acı diye tarif ettiğiniz lezzet algısına, kırmızı, mavi, yeşil gibi tayflarla renge, sürünen yürüyen emekleyen hareket eden mahluklara evriliyor.

ve netice itibarıyla milyarlarca parçacıktan oluşan kainat,
insan etiyle surete bürünüp,
kimim,
nerden geliyorum,
nereye gidiyorum diye sorgulama yapmaya başlıyor.
Yaşamdan öncesi de yok ölümden sonrası da. Yaşamadan ölmeye itirazım var sadece. Ruhumuz arayış içinde değil ruh diye bir şey de yok. Bizim bu hayattan tat alamamamız huzur bulamıyor oluşumuz sizin kuruntunuzdan ibaret. Gayet iyiyim yani normal bir hayat sürüyorum.

Bu hayatın anlamı da yok. Hayata anlam yüklemeye çalışan öte dünyalılardır. Hayatın nimetlerinden zevk alamayan, kendisini öte dünyaya hazırlamaya çalışan, öte dünyayı bu dünyaya tercih edenlerdir.

Biz doğduğumuz için yaşıyoruz. Sosyal çevremizden ailemizden gördüğümüz kadarıyla yetişip kendi fikirlerimizi de üstüne ekleyerek hayatımıza devam ediyoruz. Evleniyoruz çocuk yapıyoruz insan olmanın gerektirdiği gibi yaşamaya devam ediyoruz. Bu hayatı sonlandırmamız gerekmiyor. Bizim bu hayattaki amacımız yalnızca tek bir kez elimize geçebilecek yaşamı zayi etmemektir. Ama gerekirse hayatı sonlandırabiliriz de bu tamamen kişinin yaşamında tamamlamak istediği bir amaç olup olmadığına göre değişir. Herkes yaşamak zorunda değil.

Madem ahirete inanmadığımız için bizim hayatımız anlamsız olabiliyor, o zaman öte dünyalıların tek işinin ibadet olması, bu hayatı yaşamaması ve bir an önce ahiretine kavuşması gerekmez mi? Nedir sizdeki yaşam arzusu ve para kazanma hırsı?
olmadığını söyleyen kim?

tümüyle yoktan var olduğumuza inanan, geçmişte asla ama asla var olmadığımızı iddia edebilecek bir salak var mı?

nasıl ki doğumumuzdan öncesi var, ölümden sonrası da var.

biz enerji bütünüyüz. form değiştiriyoruz o kadar. geçmişte de vardık, sonsuza dek var olmayı sürdüreceğiz. farklı formlar altında.

günü geldiğinde yeniden insan formuna geçer, varlığımızı orada devam ettiririz. fark ise geçmişi unutuyor oluşumuz. çünkü hafıza, geçici bedenin beyninde toplanır. enerji çekildikten sonra beyin işlevini yitirir hafızanın tutunacağı bir şey kalmaz. enerji yoluna devam eder, birikim uçar gider.

gelişen teknoloji ile muhtemelen ya ölüm ve yaşlanma ortadan kalkacak ya geçmişin unutulması meselesi.
Doğduğumuz için. Cehenneme gideceksek niye yaşıyoruz peki.
Ben sizin yerinize olsam intihar ederdim. Ne diye bu derdi çekeyim.
Ecevit rahmetlinin bir lafı var: "varsayımlar üzerine konuşmam" diye. bu böyle bir başlık olmuş. yada yok, hayır, inkarcıların inkar kılıfına felsefik alt yapı malzemesi. yani şöyle ki: hani ölcez madem yaşayalım o halde, veya ölümden sonrası hayatı yok sayarak mevcut dünya hayatına kendince bir anlam yükleme gayreti. fakat bir yandan da insandaki mevcut bulunan o engellenemeyen ölümsüzlük arzusunu nasıl tatmin edebiliriz isteği. edemezsin. öyle bir dünya yok. madem ahireti inkar ediyorsun bu ceremeyi çekeceksin. kendine eziyet ederek yaşamaya alışacaksın. hüsran hayal kırıklığı endişe kaygı korku özlem pişmanlık yoksunluk yalnızlık bütün bunları yaşayacaksın. huzurun kalmayacak. bunu sen seçtin. bunu sen istedin. ruhu aklı ile kalbi arasına sıkışmış insan, nefsine uyup inkarcıların peşinden gidersen o sahip olduğun Dünya nimetlerini de ağız tadıyla yiyemeyeceksin. yahut yesen bile düşündükçe aklına geldikçe boğazında kalacak, huzurun kaçacak zehir olacak herşey sana yabancı gelecek bir manevi tad ve lezzet alamayacaksın yaşadığın bu dünya hayatından içten içe nefret edeceksin. sonra da işte böyle lan madem ölümden sonrası yok ne demeye yaşıyoruz kafasıyla bunalıma gireceksin. bu işin sonu bu. çünkü ne kalbin ne ruhun ve aslında nede nefsin yakanı bırakmayacak. hergün sorgulayacaksın kendini hayatı insanları. yok, ama bir türlü çıkış yolu bulamayacaksın. çünkü bütün yollar Allah'a çıkar. dön dolaş istediğin kadar kaç eninde sonunda yakalanıp huzuruna çıkacaksın bunu ikimizde adımız gibi biliyoruz. kendini kandırmak alemi yok bu hayatta. yüzleşmeden kaçanlar hesaplaşmada perişan olurlar. sen bilirsin ey insanoğlu. kendi düşen ağlamaz..kendine acımayana kimse acımaz..

mayeryalistlerin bu düşünce sistemi bu günün meselesi değil. bu inkarcılık taa Hz ademe (a.s.) kadar gider. çok eskidir bu felsefe. yeni değildir. kuranı Kerim'de buna işaretle casiye süresi 24. ayette şöyle bir ikaz vardır ve cenabı Hakk derki;

(Kâfirler: Bütün olup biten) “Bu dünya hayatımızdan başkası değildir, (kimimiz) ölür (gideriz) ve (kimimiz doğup) hayat süreriz; bizi ‘kesintisi olmayan zaman’ (dehrin akışın)dan başkası yıkıma (helake) uğratıp bitirmez” demektedirler. Oysa onların bununla ilgili hiçbir bilgileri yoktur; (onlar) sadece (asılsız) zan ve tahminlerin (peşinden sürüklenmektedirler)..

yani bu faraziye inkarcıların kendi kendini aldatmasından başka birşey değildir. buna dair ellerinde hiçbir kanıt yoktur. düşünmezler ki bu dünyaya nerden geldiler? hiçlikten ve yokluktan. madem yoktan geldiler Allah yine yoktan var eder. mevcudiyetleri kendi kendilerine olmadığına göre..
--spoiler--
ölümden sonrası için değil var olduğumuz için yaşıyoruz.
--spoiler--

var olmasan zaten yaşayamadığın anlamına gelirdi. dolayısıyla bu iddian sadece bir totoloji. Yaşamını anlamlı kılan veya sürdürülebilir kılan anlamsız bir varolmak olamaz. tam da bu yüzden başlığı açan arkadaş bunu soruyor. hayatımızı/varoluşumuzu anlamlı kılan bir inanç veya sebep yoksa neden yaşama tutunmaya, sürdürmeye devam ediyoruz. çünkü anlamsız bir varoluş veya sadece varolmanın kendisi o varoluşu sürdürmek için bir anlam veya sebep ifade etmez.
Yaşamak isteyen yaşar istemeyen yaşamaz. Dünyada hala yapacak bir şeyleri olan insanlar ölümden korkar, yapmak istediği her şeyi başarmış insanlar ölümden korkmaz. Ölümden sonrası için değil var olduğumuz için yaşıyoruz.
görsel
Filozoflar asırlardır bu sorunun cevabını aramışlar. Kainatı yaratan Allah, dönem dönem insanı bu girdaptan çıkarması için resuller elçiler gönderdi. Kişi ve toplumların birbirine zulüm etmemesi için emir ve yasalar gönderdi. Çoğu zamanda azgın kavimler, resullerini inkar edip Allah bizim işlerimize karışamaz biz asar keseriz özgürüz dediler. Velhasıl yaratıcı güç, her yaratılmışa görevini verdi, buna uyanlara ödül inkar edip azgınlık yapan yeryüzünde fitne çıkarıp bozgunculuk yapanlara kan dökenlere ceza var. işin özeti budur.