bugün

geleceğin takiyeci puştu olacak çocuktur. annesinin yeni aldığı aldığı şık elbiseleri giyip dışarı çıkmıştır. sinsi planını uygulamaya koymak için can atıyodur. şimdi diyorsunuz ki "ne planı bu böyle ya? alt tarafı elindeki torba var, aldığı şekerleri ona dolduracak." böyle düşünüyorsunuz değil mi? afedersiniz ama yrrak öyle. durum hiç de sandığınız gibi değil dostlarım.

bu modellerden bi tanesi benim çocukluk arkadaşımdı. işte yine bi gün şeker bayramı gelmiş, mahallenin tüm çocukları yeni aldıkları kıyafetleri ve ayakkabıları birbirine göstererek hava atıyordu. kimisi de annesinin elini tutmuş, misafirliğe gidiyor, içten içe de kapı kapı dolaşamayacak olmanın verdiği burukluğu yaşıyor ve o somurtkan suratıyla da hepimize bu hissiyatı yaşatıyordu.

neyse çok uzattım amına koyim. kısacası normal bi bayram havası işte. bu bahsi geçen pezevenk arkadaşım benim yanıma geldi. elinde de bi torba var, bende yoktu. "o ne lan, nabıcan onu dedim." "şekerleri toplicam olm ya. ne hıyartosun sen de mına koyim" dedi. o anda ağzına ağzına vuracaktım ama balkondan babası necdet amca bakıyordu. ben de önce necdet amcaya, sonra burak'a baktım ve sadece güldüm mına koyim. ne kötü bi durum. ben böyle gülüp durayım, burak gitti rastgele bi zile bastı. ben de peşinden depar attım ve güç bela apartmana girdim. arkasından "kapıyı niye tutmuyon lan ibne" diye seslensem de, beni hiç takmıyordu burak. birkaç güzel cümle daha kurdum arkasından ama duymamazlıktan geldi yine. en üste kata çıktık beraber. sırayla kapıları dolaşmaya başladık.

ilk girdiğimiz evden, ben şeker, burak parayla döndü. ben "bu burak şerefsizine niye para verdi lan kadın" diye düşünürken, burak ikinci evden de parayla döndü. ben de "lan noluyii" diye iyice karalar bağladım doğal olarak. neyse. apartmandan çıktık. burak'ın cepleri para dolmuştu. ben de kıskandığımdan dolayı içimden ona küfür ediyor ama yüzüne karşı "helal olsun be burak. sen neymişsin." diyordum ki, biraz da o paralardan ben de faydalanayım. o kadar eşlik ettim merdivenlerde ona. daha sonra burak baş parmağını havaya kaldırdı ve bana doğru dönerek "olm işi bilmiyosun sen ya. bu torbayı onun için taşıyorum işte. kapıyı açanlar torbayı görsün ki, 'yavrucağız alışmış şeker toplamaya. torbasını bile hazırlamış. dur şunu bi sevindirek la' deyip de para versin. anladın mı saf arkadaşım? neyse ya olm bi siktir git sen daha gelme benimle" diyerek cümlesini bitirdi. ben de o anda burakların balkona baktım. kimse yoktu. bizim balkona baktım, orda da kimse yoktu. sonra yerden aldığım uzun lastikle burak'ın suratına suratına vurdum bikaç tane. ağlaya ağlaya apartmanlarına girdi. apartmanın camından işaret filan yaptı ama ertesi gün yakalayıp yine dövdüm onu. ve artık bütün şeker bayramlarında ben de torba taşımaya başladım. mutluyum.
mutlu çocuktur. eve geldiğinde torbadaki şekerlerini döker ve hepsini yer. tabi eve kadar dayanabildiyse.
bayramlar da çocukları sevindirmek gerekir.o çocuğun poşedine bir şeker atıp başını okşayalım.insanları mutlu edebilecek bu tip ufak şeyleri es geçmeyelim.zaten bizim ülkemizde iler de çok fazla mutlu olamama ihtimali yüksek o çocuğun.
torbacıdır kendisi. çinçin'de ikamet eder. akşam üstüne doğru gelen mercedes'lerin, bmw'lerin içindekilere pıt falan satar. sonra abilerine götürür parayı.
torbacı olma ihtimali Yüksek Olan çocuk.