bugün

işe gitmek.
Annenin yaptığı ev pudinginden sonra tencerenin dibini sıyırmak.
Sokaklarda keyfimce, sakınmadan, korkmadan dolaşmak, yakında yine mümkün olması, dileğimdir.
2 hafta evde kalınca herkes dökülmüş bakıyorum da...

ben seneler önce askerdeyken şu iki şeyi özlemiştim; birincisi cam bardakla çay içebilmek, ikincisi de halıya basmak.

ne garip özgürlüklermiş aslında değil mi ? kıymetini bilin özgürce yapabildiğiniz her şeyin.
Kokoreççiye 3 çeyrek ayran demek.
mangal.
Anneme sarılmak.

Meğer akşam eve geldiğimde çoğu zaman bir şey anlamadan, bilinçsizce, belki de mutlu olmadan yaptığım şey,
Ne büyük bir lütuf ve ne dev bir mutlulukmuş.
Sabah erkenden kalkıp çizgi film izlemek.
sevgiliyle sevişip onu evine bıraktıktan sonra diğer sevgilinin yanına gitmektir.
can dostlara, çay koydum hadi toplaşıp gelin demek ne büyük nimetmiş...
Şu günlerde yaşadıklarımızın ne zaman son bulacağına dair belirsizlik huzursuzluğu ve bahar yorgunluğu ebemi mikti. Bitkisel hayattan farkım yok.
ılık bir bahar havasında rahat rahat eve yürümeyi özledim.
Mahalledeki pastane önünde oturup üç beş komşu ile çay içmek.
Deniz kenarında bir kafede oturup türk kahvesi içmek.
alerji yapacağını bile bile baharın o ilk günü güneşin altında ısınmış çimlere yatmak.
Bir yaz akşamı iş çıkışından sonra Mudanya sahile kadar bisiklet sürüp daha sonrasında banklarda oturup denizi dinlemek.
1 dakika sürecek çiş yapıp rahatlamak.
küçükken bir sürü çocuk toplanır dışarıda oynardık. bir ara közde patates yapma fikrini icat etmiştik. kumu hafif çamur kıvamına getirip bundan bir tepe yapıp içini oyar, orada ateş yakardık. tepenin ortasına da bir patates koyar, uzun süre pişmesini bekleyip yerdik. yaz günlerinin o güzel, hafif esintili akşam üstlerindeki o çocuk aldırmazlığını, o tasasız günleri ve o patatesin tadını çok özlüyorum.
saatlerce çalıştıktan sonra kısacık molalarda arkadaşlarla sıcacık sohbetler sırasında içilen bir bardak çay.
ne lüksmüş şu günlerde.
2015 senesine kadar yapılan bütün pazar kahvaltıları. Herkes bi işin ucundan tutar ben omlet yapıyor olurdum.
Sonrasında bir şeyler oldu bütün kardeşler ayrı bataklıklara sürüklendik.
Çocukken dedemin harby çikolatası ve toybox alıp koluma girerek beni konuşa konuşa öğretmenevinin bahçesindeki sallanan koltuklara götürmesidir net. Her haftasonu istisnasız vakit geçirirdik kitap okurdu bana.
15 kuruş eksikle kantinden çay alabilmek.
kış gününün arasına sıkışmış o güneşli günde üniversitenin ortasındaki çimlere yatmak, arkadaşlarla kahkahalarımızı birbirine karıştırıp sigaralarımızı tüttürmek. anlamsız gelen anlar şimdi çok değerli.
ilkokulda okula birşeyden dolayı okula gitmeyip çizgi film izlemek.
Sigarayı sardın, ateşledin, ufak ufak dönüyorsun. Çıtırdan bi kafası geldi, birisi bi çıkı attı ortaya, bi tane de buradan yapıştır dedi. Daha fazla devam edemeyeceğim...
Birine kocaman kocaman sarılmak, en çok ihtiyacım olan şeylerden biri...