bugün

yayla evinde bir sabah kalkılır ve kahvaltı için bahçeye geçilir;
-oğlum al zeytin.
-yemeyeceğim.
-ama oğlum sen seversin zeytin neden yemiyorsun?
-artık sevmiyorum ben.
-neden?
-tadı kötü.
-ne zaman yedin?
-biraz önce.
-nereden buldun zeytini?
-bahçede vardı bir sürü.
-.....!!!!!!
(keçi pisliğini zeytin zanneden kardeşim)
ağlayarak eve gelinir, anne sorar:
-ne oldu oğlum neden ağlıyorsun?
-ühühüh doyuk* bana vuydu ühühüh
-ah canım benim, yazık sana.
-evet yazık bana ühühüh
zaman zaman aniden akla gelen yüzde hoş tebessümler uyandıran anılardır. bazen de ,düşünüp beyni meşgul etmeye gerek yok ya, muamelesi görür.
6-7 yaşlarındayken antalyada bir otele gidilmiştir.
otel gezilir tozulur artık oturup soluklanma vaktidir.

anne-ee nasıl? beğendinmi oteli ?
ben-hayatımda gördüğüm en güzel yer!
baba-ulan senin hayatın ne hergele!

aile kopar,ben bakarım ama unutmam

(bkz: akrep burcu)
tatiller köyde gecirilir. çicek böçek inek çok mutlu olunur.
sonra birgün ineklerin haiın amca tarafından satılması gündeme gelir.
o akşam inekler birbiriyle koklaşmaya başlar.*** * tabi bu duruma isyan edilir. ertesi gün hayvanları almaya gelen cambaz taş yağmuruna tutulur. ve bilmiyorum benim tepkimdenmi, başka bir sebeptenmi, hayvanlar o sene satılmaz.
akvaryumda, yavrulamak üzere olduğu için ayrı bir yerde* duran lepistes gönülçelenin dikkatini çeker. ister ki bir an önce küçük balıklar olsun, akvaryumdaki balık sayısı artsın. hemen elini yavruluğa sokup balığı çıkarır suyun biraz üstüne ve balığın karnını sıkar. balık yavrulamıştır ama küçük yavrular akvaryumun içine dağılmıştır. gönülçelen korkuya kapılıp balığı akvaryuma bırakır. küçük balıklar diğer balıklar tarafından yendiği için ve balığa işkence edildiği için babadan azar işitilir ve akvaryumdan uzak durma cezası verilir.
mutfak camından sokak seyredilmektedir mutlu mesut elde çokokrem tüpü emiliyo keyifle bi yandan ,o sırada çocukluğu küçük kardeşi keklemekle geçen abla usulca yaklaşır mahallede doğalgaz çalışması yapan sarı yağmurluklu çizmeli çukurda çalışan işçileri gösterek"o adamlar yeraltında yaşıo biliyo musun aileleri falan da var orada,çok yaklaşırsan seni de alır aşağı götürürler" diyerekten küçük faydayı kekler.bir kaç hafta sonra anneyle çıkılan pazar yolculuğundan dönüşte çalışan işçileri görüp kıyameti koparmamla açığa çıktı olay.ablam süper bi azar işitti peki bu benim bilinçaltımı düzeltti mi sanmam...
gönülçelen henüz 3 yaşındadır. anneannesiyle birlikte kalmak için ısrar eder ne de olsa ertesi gün yine gelinecektir. annenin bütün karşı çıkmasına rağmen henüz genç kız olan, çok sevdiği teyzesiyle aynı evde olmak istemektedir. annesi gideli henüz 2 saat olmuştur. gönülçelen annemi isterim diye ağlamaya başlar. herkes* pervane olurlar etrafında ama durmadan ağlayan bu ufaklığı susturamazlar. en sonunda dede minik torununa paltosunu giydirir ve elinden tuttuğu gibi birlikte akşamın karanlığında* dolmuşa binerler. gönülçelenler evlerine yeni taşınmışlardır ve dede bu yüzden oturdukları mevkiyi söyler şoföre. aptal şoför bu ikiliyi evlerinin tam 3 durak altında bırakır. ikili tanıdık gelmeyen bu yerde acaba hangi apartmandı diye bakınmaya başlar.
ufaklık* karşısında inşaat gördüğü apartmanı gösterir "burası bisim ev" diye ama değildir. ufaklık üşümüş ve kaybolduklarına, kolay kolay da bulunmayacaklarına kanaat getirmiştir artık. dedesine, dede bis altık toplak* mı yiyces diye sorar. allahtan çöp atmaya çıkan bir teyzeye denk gelirler ve dede adresi sorar. 3 durak aşağıda olduğunu öğrenince şoka girse de büyük bir azimle ev, gecenin ilerleyen saatlerinde bulunur.
ayrıca bu olay, dede yıllar sonra kalp krizi geçirip, yoğun bakımdan çıktıktan sonra torununun elini tutup gözleri dolarak anlattığı anı olarak kalır.

-son-
aklına her geldiğinde içinde bir burukluk yüzünde kocaman bir gülümseme oluşturan anılardır.
en güzel, en saf, en komik anılardır. bilinçaltımızdır bizim onlar.
dinlemekten ve anlatmaktan sıkılmadığım anılarımdır.
23 nisan gösterisi için halkoyunları çalışması yapılmaktadır.gösteri için atabarı seçilmiştir. minik kelime oyuncusu da bu ekibe dahildir.çalışma sırasında çişi gelir hocaya söyler hoca gitmesine izin vermez.kelime oyuncusu tekrar yerine döner çalışmaya devam eder tabi hocanın komutları da...

hoca : evet çocuklar biiirrr ikiiii çeeek attt çeeek at
işte tam bu sırada kelime oyuncusu komuta uyar biiir ikiii çek attt çeeekk ohh. *
ölen muhabbet kuşunun mahalledeki ulu dut ağacının dibine gömülmesi. sonra o ağacın kesilmesi, oraya apartman yapılması. benim kuşum oradaydı halbuki, biz o ağaçtan daha dut yiyecektik halbuki. hep çocuk kalmak vardı halbuki.
travmatiktir kimileri.

misal, abim beni sıkıştırır bi köşeye döverdi bi temiz, domuzluğundan. sonra da "sus la sus!, bağırırsan daha çok döverim.." derdi. pısardım ben de çaresiz. pısış o pısış.
çocukluk yıllarına darbesini vurmuş anlardır.anneyle yapılan münakaşalar sonucu kafaya inen terlik, babayla yapılan münakaşalar sonucu surata inen tokat, arkadaşlarla girilen iddia sonucu kaybedilen paralar tasolar, ayrıca unutulmaz çizgi film kahramanları vardır
köyde çiftleşen ineklerin iğrenç hallerine şahit olmak unutulmayan çocukluk anlarından en acı olandır.
hatirladikça güldüğüm anilardir.
misal:
küçük mylastdaysasachild ve arkadaşlarına arka bahçe yasağı konmuştur. sebep de ana-babalarımızın apartmanın bodrum katına taşınan yeni öğrencileri pek tekin bulmamalarıdır. bahçede gönlünce oynadığı günlerine hasret duyan küçük mylastdaysasachild bu öğrencilerden öcünü almaya karar verir. hava kararınca bahçeye oturmaya çıkmış öğrencileri farkeder. banyodaki kovaya yarısına kadar su doldurur ve balkonda yerini alır. beton trabzanlar kendisini gayet güzel gizlemektedir. küçük mylastdaysasachild 4. kattan kovayı tıkınmakta olan öğrencilerin üzerine boşaltır. havada bir küfür yankılanır( ben değilim öğrenci o ). rahatlayan küçük, tv izlemek üzere salona çekilir.
mahallede arkadaşlarla gazoz kapağı oyunu oynanmaktadır. bilyeler yerine gazoz kapaklarının dizildiği ve uzaktan başın vurulup tüm gazoz kapaklarının alındığı oyun işte. tam o sırada sokağın başından bir çocuk bize doğru gelir. yanımıza yaklaşır ve aynen şöyle der:

- daha gazoz kapağı başlamadı ki!

ulan gazoz kapağı federasyonu musun sezonu mu var gazoz kapağı oyununun?!!
ben cocukken bir aralar bulent ersoy sut banyosu yaptıgı klibiyle gündemin zirvesindeydi. televizyonda sut banyosu ve beraberinde getirdigi guzellik-genclikten bahsedilip duruluyordu. cocugum işte acayip sihirli geldi bu olay. banyoya gizlice bir bardak sutle girip, damla damla doktum ustume peri tozu misali. sozde hemen degişecektim genclesecektim (ki en fazla 8 olsam bunu yaptıgımda ...)
degişiklik benden cok evdekilerinin keyfinde oldu. gunlerce 'salakkkkk 1 bardak sütle sut banyosu yapıyor , bulent ersoy ozentisi' kahkaları arasında ezikligin zirvesindeydim
necmi: - beş yaşındaydım, uçan balon için günlerce ağlamıştım... bir balon bile alamayacak kadar yoksulduk biz.
şukufe:- öfff sıkıldım artık senin şu sümüklü çocukluğundan necmi.
necmi:- zavallı çocukluğumdan bile etkilenmiyosan bitmiştir bu ilişki şukufe, zorlamayalım artık....
hatırlanıp hatırlanıp gülünen anılardır.
küçüktüm, 6 yaşında falan. nası bir sistemdi bilmiyorum ama, hemşireler ev ev dolaşıp bebeklere aşı yapıyordu. hemşirenin biri 1 yaşındaki kardeşime aşı yapmak için evimize gelmişti, e tabi kardeşim ağlıyor çığıra çığıra. çok kızmıştım minicik bebeği ağlattı diye, o zamanlar korumacı abla tavırlarındayım, hemşireye yaptığını ödetmeliydim. oyuncaklarım arasından su tabancamı buldum, itinayla suyu doldurup kapının arkasına pusu kurdum. hemşire kapıdan çıkmak üzereyken tetiğe defalarca bastım, zavallı hemşire neye uğradığını şaşırdı, eteğinin arkasında geniş çapta bir ıslaklık oluşmuştu çünkü. annem yerin dibine geçti tabi, hemşireden özür dileyip uğurladıktan sonra feci azar yemiştim. ama olsun kardeşimin kanı yerde kalmadı. **
hatırlanıp hatırlanıp gülünen anılardır.
küçüktüm, 6 yaşında falan. nası bir sistemdi bilmiyorum ama, hemşireler ev ev dolaşıp bebeklere aşı yapıyordu. hemşirenin biri 1 yaşındaki kardeşime aşı yapmak için evimize gelmişti, e tabi kardeşim ağlıyor çığıra çığıra. çok kızmıştım minicik bebeği ağlattı diye, o zamanlar korumacı abla tavırlarındayım, hemşireye yaptığını ödetmeliydim. oyuncaklarım arasından su tabancamı buldum, itinayla suyu doldurup kapının arkasına pusu kurdum. hemşire kapıdan çıkmak üzereyken tetiğe defalarca bastım, zavallı hemşire neye uğradığını şaşırdı, eteğinin arkasında geniş çapta bir ıslaklık oluşmuştu çünkü. annem yerin dibine geçti tabi, hemşireden özür dileyip uğurladıktan sonra feci azar yemiştim. ama olsun kardeşimin kanı yerde kalmadı. **
6 yaşındaydım. annem bakkala gönderir beni domates almam için. bakkala giden minik sevdalinka bakkala derdini anlatmaya çalışır:
sevdalinka: ben bir kilo totamis alcam.
bakkal: ne alcan.
sevdalinka:totamis totamis.
bu konuşma bir süre devam eder. bakkal birçok şey gösterir ,''bu mu ,bu mu ?'' diyerek .ben her seferinde hayır derim.sonunda bakkal dayanamaz annen gelsin der. ben evin yolunu tutup annemle bakkala geri dönerim annemin bakala ne demek istediğimi anlatır ve bundan sonra totamis alırken hiç zorluk yaşamam.
tanım :aile içinde sürekli hatırlanıp dile getirilen anılardır.
***babamın arkadaşı uzaktan bir akraba ısrarla erkek çocuk umuduyla 11 kız çocuğundan sonra hamile eşinin ikiz kız doğurmasıyla kalp krizi geçirmişti.Kendisine geçmiş olsuna gidilirken benide götürmüşlerdi.Ev küçük gerçekten de nohut oda bakla sofa bir yerdi.Bir süre sonra sürekli biri girip biri çıkan boy boy kızları saymaya çalışırken işin içinden çıkamayınca hasta yatağındaki amca ile aramızda şöyle bir konuşma oldu:
-amca bu kızların hepsi senin mi?
-evet kızım hepsi benim.
-allah allah hepsi mi senin?
-evet yavrum hepsi benim.(adamcağız yavaş yavaş yatağında kıvranmaya başlarken annemde kaşını gözünü yamultmaya başlamıştı.)
-ama ama olmazki hepsi hepsi hepsi mi senin?
-he yavrum heee hepsi hepsi hepsi de benim... derken annemin bacağımı kerpeten edasıyla bükmesiyle kendime geldim.adamcağıza ikinci kalp krizi geçirtmemek için konuşmanın ardından kalkmıştık..adamın yüz ifadesini hatırladıkça hala gülerim..
ilkokul çağlarıdır. Soğuk iliğe kadar işlemiş biçimde eve gelinir. Bir nefeste sobanın kurulu olduğu odaya gidilir. Babaanne sobanın üstünde mis gibi mercimek çorbası yapmıştır. Odayı dolduran o mis gibi çorba kokusu ve sıcacık sobanın verdiği ısınma duygusu eşliğinde üst baş hemencik değiştirilip yer sofrasına oturulur. Sonrasında kalorifer diye bir şey icad edilir ve o çorba kokusu kaybolup gider.
tatlı anılardır genelde. dönüp bakınca masumiyetimize güleriz. belki de şimdi pek kalmadığı içindir.
ilkokul 5. sınıf zamanlarımda birer tane vitessiz bisikletimiz vardı ikizimle beraber, o zamanlar da vitesliler yeni çıkmış her ne kadar ağla-zırla moduna girsekte almamışlardı velediz diye. bizim mahalledekiler de göz koymuşlar bizim aletlere ama evden tembihlemişler kimseye vermeyin etmeyin çart curt. ulan bizim bisikletleri 2 tane piç bizden alıyor "verin bisikletlerinizi vitesli yapalım" diye. bizde veriyoruz bisikletleri tabii vitesli olacaklar ya aklımıza zıçayım hadi ulan birimiz uyanık olsun vermeyelim olum falan desin yok ikimizde saf salak mübarek. veriyoruz bisikletleri bir saat yok, iki saat yok ulan olum napıcaz nerede bu ibneler bizden de üç dört yaş büyük bizim mahallenin çocukları. neyse göte baka baka eve çıkıyoruz anne bisikletler yok, ulan diyemiyoruz da vites muhabbetini neyse evde dayağı yedikten sonra bisikletleri aramaya çıkıyoruz. yav arkadaş nereden bulucaz bisikletleri derken salya sümük mendil buluyoruz ibneleri annem onları da bir güzel pataklıyor alıyoruz bizim canavarları. her akşam sokaktan geldikten sonra fix olan kirlilik ve laf dinlememe dayağına bir de bisiklet verme eklenmişti hey yarabbim...

işin ilginci ertesi gün yine kandırmıştı bu ipneler bizi. dün az sürmüşler o yüzden vitesli olmamış, hey allahım safız ya verdik yine. bu sefer eve çıkmadan eşşekler gibi tüm gün bekledik bisikletlerin gelmesini. çocukluk işte.
hayvanlara yapılan işkencelerin bol olduğu anılardır. kediyi ıslatmak koyunların tüylerini yolmak gibi bilumum vahşilik doludur bu anılarda.