bugün

şişli den de kağıthane den de izler taşımaktır. bazen serseri gibi hissedersin canın kavga ister bazen efendileşirsin.

ben bu başlığı eskiden de açtğımı hatırlıyorum. siliklerde de yok. neler oluyor sözlük. o zaman yazdıklarım daha içtendi.

açıklama: bu ve bundan sonra yazdıklarım, pek çok kişinin hatıralarının sözlük diline ve şahsıma uyarlanmış biçimde anlatılmasından ibarettir çünkü daha kolay ifade edebiliyorum. yoksa, kimdi neydi. diye bi sürü açıklama gerekiyor.
ama yazdıklarım gerçek kere gerçektir.
yani yazılanlarda yaş mantığı aramayın. dayımın hatıraları da var. babamın anlattıkları da.

aslında şahane ve gerçekci bi senaryo çıkar ama maalesef bunu gerçekleştirecek ortamlarla bağlantılarım yok.
eskilerden izler.

3 odalı evinde, soban yanar. otoriter ama dengeli bi babanın korumasında sakin sakin yaşarsın.
çay demlemekle bile alakası yoktur ailenin. aynı çayı günlerce içer kahvaltıda. kahvaltı dediğinde. ekmek reçel sanayağ. tereyağ yiyen de vardı o ayrı. bazen yumurta ama başka bişey aramazsın arkadaş çünkü farklı uğraşların var.
aşağı ineceksin. arka bahçe denilen boş arsada takım kuracaksın. gol atacaksın.

sonra dvm eder.
Caglayanda arkadasimin ogrenci evinde kalmistim asiri bi numarasi yoktu ama hosuma gitmisti gerci halk birazcik garipti ama gormezden gelinebilir konumdan dolayi.
şimdiki hali çok farklı olmakla beraber eski halinden izler taşıyor. mesela 40 senedir aynı lahmacunu, bildiğimiz o daha küçük daha gevrek daha acılı lahmacunu yapan yer var.
düşünsene 40 sene adam yazmış zaten 1970 den beri diye.
istanbul çağlayan dan bahsediyoruz.

mesela ergun plak misali bi plakçı vardı. akşama kadar bangır bangır müzik çalardı, pikapla.
bu arkadaş kilisliydi. plak yanında her türlü kaçak radyo, fincan, tabak vs satardı. dükkan küçücüktü ama içeri girdiğinde adam nerede diye arardın. o kadar çok ve küçüklü büyülü ürün vardı ki aradığını nasıl bulurdu, bilmem. haliyle adam, arabesk çalardı. kilisli dedik ya.
10-15 dükkan yukarıda bugünkü fırının olduğu yerde başka bir plakçı vardı. o enteldi. barış manço falan çalardı.
dağlar dağlar şarkısını baba oradan duymuştu da barış manço için adam olur bu demişti. hippileri, uzun saçlıları sevmediği halde.
işkembecisi olduğu için nadir semtlerdendir, çağlayan.
eskiye bağlıdır. çoğu dışarıdan gelse de eskiler artık istanbullu sayılır.
işkembe içmektir, çağlayanlı olmak.
çağlayan lisesi nde ortaokulu okumaktır
liseli abilerin bazılarının kızları koridorda öptüğünü görüp şaşırıp kalmaktır.
hocanın birinden, el işi dersinde malzeme getirmediği için tekmu yumruk dayak yiyip eve hiç bişey söylememektir.
müdürden kaçak futbol oynamaktır. yasaktı lan. ne hikmetse.
esnaf çocuğu olmaktır. geneli öyleydi zamanında.

sabah babanın önceden tehdit etmesi ve zorlamasıyla gidip dükkan açmaktır.
malları dışarı dizmek sonrada dükkanı süpürüp, malların tozunu almaktır.
bunlar bitincede kahvaltı etmeden evden çıkıldığında kahveci, antepli musatafa abiye koşarak gidip bi çay deyip koşa koşa dükkana dönmektir. dükkanı yalnız bırakmaktan ödü kopmaktır.
çayın bazen gelip bazen gelmemesi, midenin acaip kazınması ve bi koşu bakkaldan çokoprens almaktır.
sonra, beylerbeyi babanın ananın koynundan çıkıp dükkana teşrif etmesiyle sevinçe boğulmaktır.
koşa koşa eve çıkıp anneyle arkası yarın dinleyip yağ, ekmek ve 100 kere demlenmiş çayla kahvaltı yapmaktır.
sonra babaya gözükmemek için arka sokaktani boş arsaya gidip top oynamaktır.
kan ter içinde gelip çantayı kapıp okul yolunu tutmaktır.
ders yapmak mı? o ne lan. okulda öğren dersi. ödev neyim varsa okul dönüşü, baba seni tekrar dükkanı beklemekle görevlendirdiğinde bankonun üstünde yaparsın dersini.
kürt idr*s in kahvesinin önüne kavga seyretmeye gitmektir.
biraz bekle kesin bi olay çıkar. 70 ler.
sonra o kavgayı gelip arkadaşlara bire bin katarak anlatmaktır.

çeketi omzuna atıp, elinde tespih, ayakta arkası basılmış yumurta topuk ayakkabılı adamların önüne çıkmamaktır.
ayrıca; şişli de okuyan o semte göre göre hayli yüksek görgülü abilerden basket diye bir oyunun olduğunu öğrenip onlara hayran hayran bakmaktır.
"adam şişli de okuyor lan"

sonra, kardeşini her nedense dövdüğünüz bş ablanın; ki çağlayan da kavga için sebep aramak abesle iştigaldirsebebe gerek yoktur, gelip sizin kafanızı demir kapının süslerine vurup pekmezinizi akıtmasıdır.
tabi sizinde bi bez ya da pamukla kanınızı silip oyuna devam etmenizdir.
ta ki akşam anne görüpte "ne ooo kafanımı yardın. kimle kavga ettin" diyip bi güzel dövmesine kadar olayın aklınıza gelmemesidir.
bi yerli olmaktan öte bir özelliği yoktur.
yanlış anlaşılmasın.
aslında eski dönemleri, anlatma tarzı olarak seçilmiştir amma olaylar gerçektir.
esnaf çocuğu için babanın dükkana mal almaya giderken "istanbul a gidiyorum" demesidir.
anlayamazsın. sonra anlarsın ki gerçek istanbul sur içi dir. eminönü falan yani.
sonra baba mal almaktan dönünce "istanbul yanıyor ya. burası ne güzel serin" demesidir.
sonra saldırın emri veren komutan gibi, "dükkanın önünü sulayın" emrini haykırmasıdır.
ortaokulda okurken dünyanın en güzel kızına uzaktan aşık olmaktır.

kızın adı emine. emine aslen mecidiyeköy de oturur ama kayıtlara geciktiği için bizim çağlayan lisesinin orta kısmına gelmek zorunda kalır ki ne geliş allahım.
yeminle ışık doluyordu insanın içi, yüzü o kadar şahaneydi.
sınıfın bütün erkekleri kendisine aşık ve fekat kimse yanaşamıyor. zaten o yaşlarda erkekler hala çocuksu oluyor kizlar daha gelişmi oluyor ya, o da etken.
kızın hic bir arkadaşı yok. ne kız ne erkek. sürekli kendi halinde bir güzellik.
kimi andırırdı du bakiim. derya arbaş vardı ya hah o tarz ama ondan 3-5 kat daha güzel.

o zamanlar benden daha afedersin f*rlatma bi levent var. onla aynı sırada oturyoruz.
bigun baktık emine önümüzdeki sıraya geçmiş. yani orada oturacak artık aneeee. hem utanıyorum hem seviniyorum.
levent daha tik dedik ya, bi kaç gün sonra kıza yarı şaka yarı ciddi muhabbetler acıyo falan. kız bazen kızıyor bazen gülüyor falan genelde tartışma var ama.ben dinliyorum sadece falan. bi kaç hafta geçti. kız bigun demez mi. sen kartal tibet e benziyorsun çok yakışıklısın aneeeeeee. ben uzaydayım tabi. levent te kıza takılmayı bıraktı.
lakin sonra bi halt olmadı. dedim ya kız bizden çok ileride bi yetişme tarzına sahip. ben zaten top peşindeyim. unuttum gitti.

sonraaa, yıllar sonra bu sefer ben nişantaşı nın göbeğinde lise okumaya başladım. genllikle otobusle gittiğim ahlde bi gun yürüyorum. artık param mı yok neyse, hatırlamıyorum.
lise 3 te falanım ama baya adam sifatına kavuşmuşum.
çağlayan lisesini geçtim yürümeye devam ediyorum.
aa bi baktım karşımdan emine geliyor. durdum. nasılsın falan. şu an gibi hatırlıyorum. kız hayran hayran baktı. 2 dakika konuştuk. sonra ver elini nişantaşı.

ezik olmaktır lan çağlayanlılık. kafamda hala onun mecideyeköy de oturan daha üst seviyede olduğu vardı.
yemin sana şimdi görsem gene aynı ezikliği hissederim ki, koca koca diplomalarım, bilgilerim, görgülerim var.

kurtulamamaktır, çağlayanlı olmak.
Urfalı ya da Urfalı komşulara sahip olmaktır.
deli ali ye her türlü yardımı yapmaktır.

şimdi 70 lerde bu semtin bir deli ali si vardı. uzun boylu zayıf üstü başı haliyle palaçor.
annesiyle yaşıyor ama ne konuşabiliyor ne tam duyabiliyor.
neden böyle olduğu konusunda çeşitli söylentiler vardı. en bilineni de paraşütçü olduğu ve artık ne olduysa paraşütle atlarken böyle olduğu idi.

bu insancığın her çağlayan kahvesinde özel bardağı ve çanağı vardı. kahvenin kapisına oturup çayını içerdi
esnafta ona bir şakalaşma yöntemi öğretmiş ya da kendi biliyordu. orasını bilmem artık. böyle kafasının ustune dokununca sıçrar ve gülerdi. aynısını o da sana yapardı.
arada da bi bkarsın bütün vatan caddesini bağıra bağıra yıkıyor.
artık neye kızıyordu ise bilmem.
psikopat olmaktır. çağlayanlı olup da normal olan bir adam ya da kadın görmedim.

alayı manyaktır bunların. Şehrin orta yerinde bir varoşlu olmaktır.
tabi o zamanlar psikpat deyimi yoktu. biz öylelerine dayı ya da ağbi derdik. aynen böyle ağbi.
tabi o tarz bayanlar da vardı ki, erkeklerle dişediş futbol oynayıp, maç sonunda yenilince kavga çıkarırlardı. onlara da haliyle erkek gib kız derdik.

lan bu kadar kavga gürültü ve sertlik arasında kimse de kimseye küsmezdi yi mi.
kin tutmamaktır, çağlayanlı olmak.
yaz akşamları şengül petek pastanesi ne gidip 1 liralık dondurma almaktır.

o anki atmsoferi değme romancı gelse anlatamaz. acaip bi atmosferdir. gündüz güneş kavurmuş dışarısı nispeten serin. çünkü çağlayan küçük bir tepenin zirvesine açılmış, farklı yüksekliklerde sekilendirilmiş 3 anayoldan oluşur ve bu yüzden eser. tepe dedik ya.
fekat pastanenin içi yanıyor. dondurma makinaları, buzdolapları kendini soğuturken motorları pasteneyi ısıtmış. bi yerde de iyi olmuş. bütün ayçöreği, dondurma, pasta kokuları iyice hissedilir olmuş. içeri girince sıcaktan ve bu kokulardan bir hoş olursun.
alırsın dondurmanı, cıkarsın dışarı hemen yanındaki, eskiden kahvehane sonradan türk ticaret bankası olan binanın dış merdivenine oturursun.
sıkılmana vakit kalmaz illa tanıdık birileri gelir yanına, düşünsene vatan caddesinin 100 m lik bir kısmında tanımadığın yok. bu duygu super bişey. şimdi dışarı çıktığında kaç kişiyi tanıyorsun ki, di mi.
neyse, ya bi abin gelir. napıyosun lan, sigara icmiyosun di mi. afferin der. ya bi arkadaşın gelir. lan dondurmadan bi kere yalıyım der. falla bak.yalatmazsan seni herkese söyler. adın cimriye çıkar. gerçi aynı şeyi sende yaparsın. kural bu o zaman.
dondurman biter. caddede zaten az olan trafik bitmişse ortalarsın caddeyi at gibi koşarsın evin önüne kadar ya da tükkanın.
ilkokul da öğretmene lahmacun almaya gitmektir.

büyük bir görecv almış gibi, koşarak ama pür dikkat gidip sonra gene aynı hız ve dikkatle öğretmene lahmacunları getirmektir.
önemli bir adamsındır, sınıfta. güvenilir, iş bitirici ve kendine dikkat edebilen. öyle ya, öğretmen herkesi göndermez, böyle işlere, ya yolda başına bişey gelse çocuğun.

ayrıca şanslıysan süper bir öğretmene düşmektir de.
adam benim o zamandan ne olacağımı sezmiş. şahsım, şu anda sen şu olmalısın dediği mesleği yapıyorum. son ana kadar başka bir mesleği seçmek istememe rağmen onun tespiti doğru çıktı.
Eski sevgilime sormak lazım... Nefret ediyordu çağlayandan fakat kurtulamıyordu da. Hala da orada sürünüyor... Ahh ah.
çağlayan dan kurtulunmaz ki. valla bak. ben 20 yıl sonra gene gittim. hiç gitmem dediğim halde.
oranın havası, insanı, eğlencesi, bir başkadır. git mahalle aralarına ne cevherler vardır. adam holdinde üst düzey yönetici hala annesinin evinde oturuyor. gecekondu dan hallice.
abi ya taşınsana diyorum. denedim valla. gene döndüm diyor.
adam haklı bütün mikropları, faydalı mikropları çağlayandan. kopamazsın.
sert bi babadan gizli gizli bir şekilde yeşilçam a dahil olmak ve yılmaz güney le film çevirmektir. hem de 1969 da.

bahsettiğim kişi komşu abladır. gerçi çok az gördüm. erkek kardeşiyle arkadaştım ve asla bahsetmezlerdi, bu durumdan. zaten kimseyle fazla samimiyetleri de yoktu, aile olarak.
biz çocuğuz tabi ama sağdan soldan duyuyoruz, ablası artist diye.
o zaman bırak yeşilcam da artist olmayı, çalışan kadına bile bi sürü yaftalar yapıştırılıyor.

yeşilçam a nasıl girdi. neler çekti hikayesini bilmiyorum ama nette bulabildiğim 2-3 filminde, tam bir çağlayan kızı gibi davranıyor. sert, öpüşmeyen, görüntüsü kadınsı ama davranışları erkeksi.
zaman zaman eve hızlı hızlı girdiğini görmüşlüğüm vardır. babasına görünmeden annesini ziyaret ediyordu, sanırım. o telaşlı hali hala aklımda.

ismini vermiyeyim şimdi. zaten fazla filmi de yok. belli ki bi kaç filmden sonra çekilmiş, yeşilçam dan.
bırakıp gelmektir çağlayanlı olmak ama seneler sonra gittiğinde hiç bişeyin değişmediğinide görmektir.
20 sene evvel oradan ayrılırken bi sülale vardı. işleri güçleri insaat, arsa yapmak, rant kapacakları yerler için kapışmaktı. ben ayrılırken çarşamba pazar krulan caddede, sinanpaşa caddesi yani, bi arsa için birileriyle kapışıyorlardı. sen alıcan ben alıcam diye. bu kapışmaların sonunun nereye varacağı belli olmazdı. cuv cuv a kadar giderdi iş.
neyse 20 sene sonra gittim pastaneye oturdum adamı ıslak hamburgerinden yiyorum, zevkle, acı mı acı. bi de köpük köpük ayranı var.
tesadüfe bak ki pastaneci bi adamla ayaküstü sohbet ediyor. anlattığı mealen şunlar.
"falanca ile filanca kavga etmiş. o binayı almak için"
bahsettiği adamlardan biri 20 sene evvelinden bahsettiğim adam.
pazar günlerini sevmemektir.
nedense pazar günleri sessiz olurdu çağlayan. dükkanların çoğu kapalı. arkadaşların babaları evde, sokağa çıkamıyorlar falan. gıcık kapmaktır. akşamı zor etmektir.
akşamı ettin de iş bitti mi. akşam olunca da korkulan ama varlığı huzur veren babanın, köy derneğine gitmesi ile sıkıntı had safhaya varır. evin içinde patlarsın.
televizyon yok, radyo da bişey yok. aklına yatmak gelir saat daha 8 falan olmasına rağmen.
oynarsın yatakta, sağa sola dönersin. oturur, yatarsın.
bazen tam o anlarda dayı gelir. hahahaa her şey değişir. kalkın sinemaye gidiyoruz der. hoohohoho. sevince bak lan. çağlayan dan çıkarsın pangaltı ndaki inci sienamsı na kadar yürürsün. izlersin bi türkan şoray filmi. severek sevmeyerek neyse çünkü çocuksuni tarkan filmi istersin ama hiç yoktan iyidir.

böyle aniden değişen anları yaşamaktır çağlayanlı olmak çünkü semtin ruhu böyle.
hakkaten film gibi ailelerin yaşantılarına şahitlik etmektir. film ama her şey var içinde dram komedi.
şimdi bir aile var. karadenizli şimdi dediysek eskiden yani.
baba sert bi adam. uzun zayıf. esnaf seviyor ama o pek muhatap olmuyor. genellikle kafa yerde hafif eğik bi şekilde yürüyor.
anne kapalı pek dışarı çıkmayan bi evhanımı. böyle toparlak bişey. bunların ikisinin de yaşı geçkin ha 60 larını geçmişler.
4 ya da 5 çocukları var hepsi erkek. bi tanesi orta derecede ünlü bi futbolcu olmuş. kendini kurtarmış.
birinin maalesef hırsızlık yaptığı söyleniyor. hatta bi ara ortadan kaybolduğunda hapse girdi demişlerdi. sonra gene çıktı ortaya.
işte dram burda. adam bu çocuğu böyle serserilikten falan kurtaramayınca tutmuş bigün kulağının ucunu kesmiş. valla bak. çocuk öyle geziyordu.
bizim evden gözükürdü bunların ev. böyle büyükçe altı dükkan falan. ordan görürdüm. kadıncağız yaşlı olduğu için bu çocuklara cam silme balkonu yıkama falan işleri verirdi. benim gördüğüm gibi çoğu kişide görürdü bunu tabi. dalga geçmek kaçınılmaz olurdu.
sonra bunlarınotanca olanı bi kıza tutuldu. herkes görüyor. sağda solda konuşuyorlar falan lakin kız farklı bi mezhepten. baba da dindar. bi çocuğu yatılı imam hatipe yolladı. epey dindar yani. al sana bi olay daha. bazen bi bakıyoruz cadde de baba bu herife bağırıp çağırıyor. millet araya giriyor falan. çocuk kızı kaçırdı sonunda. evlendiler.

böyle lan işte. çağlayan sokakları film sahnesiydi.
eminim hala öyledir. oyuncular ve konular değişmiştir ama oralarda film hep vardır çünkü çağlayan hem baskının hem de isyanın başkentidir.
baba baskı yapar ve fekat çocuk aynı babanın çocuğu olduğudan çocuk başkaldırır. güçlü kişiliklerim mekanıdır çağlayan çünkü güçlü ollmazsan sokakta ezilirsin. çağlayan sokaktır.
bir (bkz: honolululu olmak) değildir.