bugün

bir yakınınızı kaybettiğinizde oluşabilecek anlardır.
şişenin dibini gördüğünüzde aklınızdan geçenleri yazıya döktüğünüz anlar. (denenmiştir)
yasama sevincini kaybettiginiz, cogunlukla da kendinizi yalniz hissettiginiz anlardir.
biletix'de gecenin 2 sinde kuruğa girip öğlen 2'de sıra tam size geldiğinde bilet kalmadı sözünü duyduğunuz an. *
akşam vakti hafif hafif esen rüzgarda 'ömer hayyam ve 'özdemir asaf'ın tadına bakıldığı andır.
orgazmın hemen ertesi.
insanın ani bir ölüm haberi aldığı andır.
bilgisayarınızın pes 2009'u çalıştırmadığı an.

edit:pes 2008'i de çalıştırmamıştı, demek ki iki yıldır boş lan bu hayat!
ölümdür sadece, geri kalan her ne varsa yalandır, boş kümedir.
(bkz: dünyada ölümden başkası yalan)
en yakınını kaybettiğin andır şüphesiz.
yaşamak ile ölmek arasında ince çizginin üstünde durulduğu anlardır.

(bkz: ölümden dönmek)
böyle anlar yoktur. zaten hayatın tamamı boştur, senaryo yazılmış oynuyoruz.
AFEDERSiNiZ EŞEKLER GiBi ÇALIŞTIĞINIZ SINAVDAN SiZ DÜŞÜK ALIRKEN YAN GELiP YATMIŞ OLAN BÜNYENiN YÜKSEK ALDIĞI ANDIR. HAK ETMEK GiBi KAVRAMLARIN DA NE KADAR BOŞ OLDUĞU ANLAŞILIR BÖYLECE.
bir kaç ay önce gene bir bayram ziyaretinde karşılaştığınız sizinle yaşıt bir akrabanızın, bu bayramda arabasında ölü bulunduğu haberini almakla birebir eşdeğerdir bu anlar...

25 yaşında ve iki çocuğu olan bu kişi birden bire arabasında ölü bulunmuş, ölme nedeni polisler tarafından yapılan incelemelerle anlaşılmamıştır...

yaşamak ne kadar zor dersiniz ya ölmek ne kadar kolaymış diye düşünürsünüz bu anlarda, önce kendinize bakarsınız sonra bu adamın arkada bıraktığı ve bu bayram gördüğünüz iki yetimine...

ince bir çizgide yürüyoruz, bugün yaşam yarın ölüm; işte tüm hikaye bu kadar kısa!
teoman'ın esra ceyhan'ın programına katıldığını gördüğünüz an. *
tanım: kişiye göre değişen anlardır.**

hayatın ne kadar boş olduğunu anlamak için dolu tarafına bakmak gerekir...
iki cenaze vardır birisi hayatında iyi şeyler yapmaya çalışırken bir şeyler feda edenin, birisi de çıkarı için herkesi heba edenin cenazesi. gittikleri yer aynıdır, birisi çile çekmiş birisi çektirmiş. o zaman bu delicesine çırpınış bir an bomboş gelir.

(bkz: anı yaşamak)
mezarlık önünden geçerken anlaşılır en iyi.
hayatınızda en çok değer verdiğiniz insanın, ilişkinin aslında büyük bir boşluk olduğunun farkedildiği andır.
ailenizden dostlarınızdan kopup tek başınıza bambaşka bir şehirde yaşadığınız andır. lakin onları kaybetmek... oraya hiç girmiyorum bile. o zaman hayat, hayat olmaktan çıkar sanırım.
1 yaş küçük biriyle msn'de geyik muhabbeti yaparken sonraki gün kalp krizinden öldüğünü duyduğunuz andır bu anlardan biri.
üniversiteye hazırlanılan yıl, çılgınca bir çaba, rekabet, arkadaşın beyninde ur çıkması, deneme sınavları, başarılar, üniversiteyi kazanma, arkadaşın ölmesi..

arkadaşın ölmesi..

ve..

arkadaşın öldüğünün, artık var olmadığının anlaşıldığı an.

"gerçekten" anlaşıldığı an.. zembereğin boşaldığı an.. üstüne basılan toprağın, gidilen okulun,solunan havanın, okunan kitabın, yenen yemeğin ruhunun çekildiği; hepsinin boşaldığı an..

geride kof bir posa kaldığı an..

tek bir an.
sisyphos olunmadığının fark edildiği andır.
özellikle aile içinden bir yakınımızı kaybettiğimizde hissedilen durumdur. ben henüz kaybetmedim ve böyle birşeyi hiç düşünmedim ama düşünen birisinin dediğine göre bu şekilde ifade ediliyor.

--spoiler--
Yaşamak böyle garip birşey işte. Her şeye rağmen, her şeyin ardından gün geliyor yine dünyevi işlerimizin, meselelerimizin içinde buluyoruz kendimizi...
Sonsuz evren içinde, boşlukta asılı duran bir topun üzerinde "varolduğumuz" absürtlüğünü "unutarak" yaşama lütfu zihnimize bahşedildiğinden belki de...
--spoiler--
güncel Önemli Başlıklar