bugün

yılın 330 günü rüzgarlı olduğu için su sporlarına elverişli güzel yer.
izmir çeşme yakınlarındaki şirin belde. windsurf için çok cazip görülür. yel değirmenleri ve güzel mekanları, butik otelleriyle meşhurdur aynı zamanda.
dar sokaklarında, sarap evlerinde gezmek ayrı bir güzellik olan bir kasaba. çeşme'ye yakınlığıyla bilinir. yerli turisti boldur.
haziranda gidilmelidir..tam kalabalık olmadan..ünlüler dolup taşmıştır bile lakin etrafta kamera yoktur..
haşmet babaoğlu, hıncal uluç gibi genç ruhlu (!), sosyalist (!!), halkçı (!!!) aydınların marinalarında yemek yedikten sonra sabahları gazetelerinde öve öve bitiremediği yer.

bundan 30 sene önce o sütunlarda emekçilerden, işçilerden, çiftçilerden söz ediliyordu.
haşmet babaoğlu ve hıncal uluç yüzünden, bırakın doğal güzelliğini üzerinde yürüdüğünüz taş kaldırımları dahi göremeyeceğiniz şekilde insan akınına uğramış yerleşim birimi. tamamen ticari amaçlar uğruna doğallığını yitirmek üzeridir. evet eski taş evler durmaktadır ve hatta restore edilerek çok da güzel olmuşlardır lakin taş ev diye yapılan yeni onlarca yazlık site ve bazılarının köşe yazılarında sürekli olarak tanıtım yapması dolayısıyla yaşanan insan patlaması maalesef ki güzelliğine gölge düşürmektedir.

neyse ki rüzgar sörfü yapılan sahil şeridi hala sörfçülerin kontrolündedir. hıncal ve haşmet baba orayı çok ele almadıkça sörf yapılmaya devam edilecektir.
alaçatı.. hakkında sadece çok rüzgarlı olduğunu duymuştum, sörf meraklılarının uğrak yeri falan.. sörf olayı bana ters olduğu için de akşam gitmeyi tercih ettim.. şimdi nasıl tarif edebilirim diye düşünüyorum. ancak "büyülü bir yer" diyebilirim.. eşsiz sokak araları.. ağaçlar..mekanlar..

aşık olmak istiyor insan orada.. yeniden.. yeniden..
devamlı rüzgarIN ESTiĞi enteresan mekandır. hatta 100e yakın rüzgar bilmemnesi koyulmuş elektrik üretiliyor. şöyle ki yaşanacak yerlerin başında olduğu kesindir. yanlız deniz görmeyen evler için trilyonluk para istemeleri şaşkınlık vericidir. yel değirmeni figürlü şeyler alınıp süs eşyası olarak kullanılabilir.
dünyanın en iyi 2. rüzgar sörfü merkezidir.
son dönemlerde özellikle sosteyik tatil yöreleri listesinde üst sıralarda yer alması nedeniyle adını sıkça duyduğumuz izmir in rüzgarlı beldesi.

Alaçatıya hiç gitmediyseniz öncelikle yerleşim yerlerinin deniz kenarında olmadığını söylemek gerek, pansiyon / mağazalarının, cafe / restorantlarının, hediyelik eşya pazarının, bakkallarının olduğu merkez ise yaklaşık 250 metrelik bir sokaktan ibaret. Tabi bu ana sokağın yan açılımlarında da keşfedilecek yerler mevcut. Açıkca söylemek gerekirse alaçatı pahalı bir belde. yemek / içmek, konaklamak bana kalırsa biraz tuzlu. Taşev, sakızlıhan, beyazhan, betül pansiyon, alesta butik otel / pansiyonlar merkezde veya merkeze çok yakın ve hemen hepsi eski yapılar. Her ne kadar taş ev in reklamı çok fazla yapılsada saydığım diğer mekanlarında oradan aşağı kalır tarafı yok. Zaten bu otellerde oda sayısı 10 u geçmiyor. Restaurantlarına gelince en meşhuru tavva, ancak burası tam sokağın üzerinde olduğu için ve alaçatı sezonda çok kalabalık olduğu için bence kafa rahatlığıyla yemek yemek olanaklı değil, sakin ve romantik bir ortam ararsanız kalamara yı tavsiye ederim. Ama önceden söyliyeyim buralardan iki kişi yiyip / içip 150 ytl den aşağı çıkamazsınız. Konaklama fiyatları ise sezonda 210 ytl (oda fiyatı) civarından başlıyor.

Genel bilgileri verdikten sonra, bence alaçatıya okullar açıldıktan sonra veya kapanmadan önce gidilmeliki tadı çıkarılsın, ve huzur işte tamda böyle bir yerde böyle yaşanır denilebilsin.

Son olarak bahsetmeden geçmek mümkün değil, tüm alaçatı ahalisi son derece güler yüzlü, tek bir ters hareket söz yada bakışla karşılaşmıyorsunuz.
uzun süre boyunca sadece yazları alaçatıda yaşadığım ve kışları sadece vakit geçsin diye uyuşuk bir hayat sürdüğüm, orda bulunduğum ve çalıştığım sürece beni olgunlaştırmış olan fakat kısa bir süre önce hayatımdan çıkarmaya karar verdiğim, windsurf aşkımla başlayıp hayatımın içine ettiğini fark etmemle kapatıcağım güzel anıları olan bir defter.
bodrum'a veya kuşadası'na benzemesinden çok korktuğum çeşme'nin en bi güzel mekanı.
hala o kasaba havasını korumakla beraber müthiş turistik de bir mekandır. ama yapmacık veya ışıl ışıl değildir. bilakis, fazlaca ayrıntılıdır ve her zaman biraz loştur. içinde, büyük şehirlerde bile zor bulunacak kalitede sanat galerileri barındırır ve yaz boyu pek çok sergi açılır. çok güzel restoranlar vardır. taş evleri, kaçıp geldiğimiz büyük şehirlerle müthiş bir tezat oluşturur. ara sokaklarında, sadece kendi havalarını bulmak için çalan çalgıcılar vardır hala. her bir sokağı, günün, senenin her bir saatinde gezilip görülmeli, dahası yaşanmalıdır. aşağıda kalan denizi de çok güzeldir. sulak alanlarında pek çok güzel ve değişik türde kuşu görebilirsiniz.
yaşanılmak, yaşatılmak istenen düşler ülkesi güzelliğinde, ölmeyecek aşklara mekan olabilecek neo-ege kasabası.
Çocukluğumun geçtiği yer. Her yaz küçüklüğümde oradaydım. Arnavut kaldırımlı sokakları güneş doğmadan,hava yeni yeni aydınlanırken yürümek için harikadır. Meydanın aşağısındaki fırından sabahın erken saatlerinde mis gibi sıcak ekmek kokusu gelir, dayanamazsın gider alırsın, kopara kopara yersin, kimseye aldırış etmeden kimseyi umursamadan.
Bir iki pastanesi vardır birşeyler alır eve gelirsin dönüşte, tadı da bir başkadır bu da yetmediyse tepeye gidersin,öğlen vakti serin birşeyler içersin, tepe dediğim de tepe hani, nasıl esiyor bir görsen, öyle tatlı ki...
Denize gidersin ister yürüyerek ister minibüsle ister araban varsa arabanla, geçerken sörf yapan tek tük bir kaç kişiyi görürsün, Çark derler denizine buz gibidir ama tertemizdir, ardıç ağaçları mis gibi kokar, denize girmeyip altında oturulur bazen plajın arkasında ağaçların. plajda çok kalabalık değildir, havlusunu hasırını sermiştir millet, bir iki şezlong vardır herkes te oturmaz şezlonglara, insanlar evde yaptıkları sandviçleri getirirler, kendi tarlalarında yetiştirdikleri mis gibi karpuzları. kayalıkları vardır sağda ve solda arkadaşlarla gider deniz kabuğu, deniz yıldızı, deniz kestanesi toplarsın, yengeç bile bulursun, bazen sahilde oturur deniz kabuğu ararsın kıyıda.
dönüş vakti gelir alırsın tası tarağı sahilden geri dönersin, evin tarasasında duş alırsın, orada tarasa derler, evin en üst katıdır, açıktır bir nevi üstü açık çatı katı,duşunu aldıktan sonra yemek yersin ki dünyanın en basit yemeği bile tatlı gelir ama yediklerin en basit yemekler değildir ki. Oturursun tarasada karşında dağlar, akşam yeni yeni bastırıyor, hafiften yanmış ışıklar, masada da yok yok hani. Domates-maydonoz, soğandan oluşan zeytinyağlı bir salata, semizotlu yoğurt, dolma, ege usulü tavuk ve dahası. Doyamazsın hiçbir zaman belki de masanın sohbetindendir ama söylemem gerek her zaman çıkılmaz tarasaya orası özeldir.

Yemek yenir, hayat kokan oturması, içinde bulunması huzur veren taş evin kapalı katlarına girersin, biraz uyursun ya da çıkarsın dışarıya henüz kirlenmemiş alaçatıya her yer senindir, o kasabayı yaşayanlarındır alaçatı, eğlenmek için gelenlerin değil. Bazen arkadaşlarınla sokakta oturursun ailenle, elektrikler kesilir ama hiç kimse üzülmez daha da sevinirler, kapkaranlık olur tüm sokaklar, giden elektrik sanki sesleri de beraberinde götürür, gökyüzünün rengi değişir yıldızlar daha da parlar.

Bunları şimdi ki zaman ekiyle yıllar önce yazabilirdim, ama artk yazamıyorum. Çünkü değişti oraları,Bodrum'un görgüsüz sosyetesi oraya da elini attı malesef.

Artık kopara kopara sıcak ekmek yerken sizi rahatsız etmeyen bakışlar yok orada, kaşarlı ekmeğe italyanca isimler bulup milyonlarca para veren ve yoldakilerle dalga geçen insanlar var.
Denizi de sizin değil artık, her taraf şezlong paran varsa girersin. Ardıç ağaçları kesildi yerine "beach club" açtılar.
Yengeç, deniz yıldızı topladığın kayalıklar da beach club oldu,sokmuyorlar artık alaçatının çocuklarını.
Dejenere oldu herşey bazı aileler yıkıldı, yok artık alaçatı kasabanın sahipleri için, kasabayı yaşayanlar için... esnafı sattı herşeyini bıraktı, herşeye hakim oldu o görgüsüzlük, eskiden şehrin sahibi olanlar şimdi şehrin yeni sahiplerine garsonluk yapar oldu, ne eskisi gibi sokaklarda oturabilirsin,ne de eskisi gibi yemek yiyebilirsin manzaraya bakıp, keyif kalmadı, tatlı tatlı uyuyamazsın zaten ses,gürültü...
Elektrikler de gitmez, malum görgüsüz sosyete de geldi ya, o zaman değerli oldu orası elektriği kesmek kimin haddine?
Yine de gittim geçen,oturdum meydanda ki yastıklı koltuğa 2 bira içtim, eskisi gibi değil ama yine de hatırlatıyor insana birşeyler,buna rağmen üzüldüm,alaçatı da yaşamasam da...
Rum evleriyle,antikacılar çarşısıyla çok eskilere götüren,rüzgarıyla,deniziyle doğanın kollarında büyüyen,Ege'nin değere layık sahil kasabalarından biridir Alaçatı.Son zamanlarda bu kadar göz önünde olması biraz rahatsız edici.Alaçatı önceden de vardı,siz o zamanlar neredeydiniz?diyesim geliyor.
ege'nin en şirin kasabalarından, rüzgarın kardeşi.
(bkz: alacati)
ege kıyılarında , tek rüzgarlı bölge olduğu için muhteşem yelken sefalarının yapıldığı cennet..
Genel olarak kalburüstü insanlarımızın tatil yapmayı seçtiği. Son yıllarda adını duyuran şirin tatil beldesi
insanın ruhunu dinlendiren, güzelliğiyle içmeden bünyenin çakırkeyif olmasını sağlayan, süper ötesi tatil beldesi.
şahsım olarak gidemediğim,gidenlerden efsaneleştirilmiş bir anlatım tarzıyla dinleyip imrendiğim,şayet gidip de beğenmezsem bile çevreme muhteşem bir yermiş gibi anlatacağım tatil beldesi.
damla sakızlı türk kahvesini başka daha nerede bu kadar güzel şekilde yapılmış olarak içebilirsiniz ki? sadece alaçatı'da. he başka bir numarası var mı sörfçülerin dışındakiler için? bence yok!
özellikle bu yaz gece hayatıyla ılıca ve çeşmeye çok gerilerde bırakmıştır.
huzur verir,egeli sever.
ramazandayız ve ağustos ayının sonundayız kalabalık değildir artık diye gidilen fakat buna rağmen yine de kalabalık olmasıyla beni şaşırtmıştır. sıra bekleyerek yürünen o caddeden artık insanlara çarpa çarpa da olsa yürünebiliyor. *
ve kesinlikle yılın bu zamanında gitmek çok daha güzel.