bugün

sene 1993, lise ikinci sınıfın ilk günleri, kredili sistemin en kıyak yanlarından biri olan seçmeli ders belirleme olayındayız...

- hacılar tarih, coğrafya, felsefe veya almanca, hangisi ?

+ yeni felsefeci gelmiş, süper hatun, felsefe dersi alalım.

ergensin, sınıfın tamamı erkek libido üst seviyede kim siker almancayı, tek hedef felsefeci haliyle felsefe dersi aldık.

sınıfın ilk sıralarında dörderli beşerli oturuyoruz, arkaya doğru amansız bir yalnızlık var sıralarda, derse ilgi büyük.

iki üç ders geçtikten sonra adı yıldız olan hocaya ben bildiğin asılıyorum artık. hocam saçlarınız çok güzel, makyaj yapmasanız da olur, mavi size çok yakışıyor...

kadın da anlıyor, biliyor içinde bulunduğumuz durumu, o döneme kadar sadece işeme organı olarak kullandığımız nesneyi başka amaçlar için de kullanabileceğimizi keşfettiğimizi biliyor.

neyse efenim konumuzu dönelim, derslerden birinde "yha hocam felsefe dersi işte ezberle geç, ne var yani" tadında bir şey söyledim, hoca da "iyi madem, ezberle o zaman ve 90 üzerinde bir not al ben de sınıfa baklava ısmarlıyayım" gazıyla ben felsefe dersine yardırmaya başladım, o gün bugündür felsefeye olan özel bir ilgim vardır.

çoğuna ait kitapları okudum, hayatlarına dair bilgiye sahibim, çoğunluğu süper ortamlarda yaşamış, bir başka filozofun yanında eğitim almış, parasızlık nedir bilmemişler.

ondan sonra atıp tutmak kolay tabi.

misal aristo, adamın babası kralın özel doktoru, düşünsenize recep tayyip erdoğan'ın doktoru sizin babanız, detaya bile girmiyorum.

ekmek elden su gölden deyip yaşayaduran bir adam bu aristo, aylak bakkal taşşak tartar, dağ bayır gezip, tespit yapmış, inceleme fırsatı bulmuş insanları. karışan yok, soran yok. babası kaportacı dükkanına çırak mı verecek amına koyayım, veriyor eline parayı, takıl evladım, gez evladım...

descartes, 1569 yılında la haye'de (fransa) varlıklı bir ailenin yanında doğdu. adam aileden zengin, babası yargıç, sene 1500 küsür yer fransa ve babanız yargıç, adamın götünden kan alırlar kamil. düşün hacı senin baban hasan erbil, (mevcut yargıtay başsavcısı) alkolün dibine vurmuşun yolda polis çevirmiş, sikerler o polisi.

haliyle adama tüm kapılar açık, her türlü akar, "durun lan modernleşme adına bir şeyler yapmam lazım" deyip felsefeye yeni bir yöne verebilir.

nietzsche misal, böyle buyurdu zerdüşt kitabında dağa bayıra vuruyor kendini, yıllarca bohem bir hayat sonra "dur amına koyayım, bunları birilerine anlatmam lazım" deyip insan içine çıkıyor. hacı onca yıl ne yedin ne içtin ? bu değirmenin suyu nereden geliyor demezler mi adama !

diyemezsin aga, adam aileden varlıklı, misal sedat peker'in yeğenine senin kaşının altına göz var diyebilir misin ? desene, kessinler götünü...

böyleyken böyle işte... çok örnek, zengin piçler, anadan babadan yapmışlar malı mülkü ondan sonra, yok idealar dünyası, vay şüphecilik, yok modern felsefe... ekmek kaç para, elektrik faturasını bu ay nasıl öderiz, çocuğun okul masrafları da bu ay çok oldu...

kimin sikinde !

biri de dememiş ki sudan şöyle tasarruf edin, elektriği böyle kullanın, yok amına oyayım, varsa yoksa lakırdı.

neticede;

" nedir aga bu filozofların olayı. kimse filozofların gerekliliğini savunmasın ne değiştirebilmişler hayatın gidişatına dair ? hiçbir şey. bir insanın öyle boş şeyler düşünüp konuşması için ağır işsiz olması lazım. bir kişi açıklasın lan bu adamların işi, mesleği, uğraşı nedir? maaşları ne kadardır? nasıl geçiniyorlarmış? aklıma gelen tek açıklama babadan kalan mirası çoluğa çocuğa yedirmemek için böyle kenara çekilerek yaşamalarıdır. boş durdukları için de sürekli düzeyli çıkarımlar yapabiliyorlar. schopenhauer, hegel, berkeley, nietzsche, kant, sokrates şu isimlere bir bakın hiçbirinin adaşı yok hepsi dönemlerinin berkecan'ı gibi, zengin çocuğu isimlerine sahip. hayat hikayelerinin geneli aynı hepsi kendinden öncekinden etkilenip sonra başka bir akıma yöneliyorlar. sonrada "bunu ilk ben düşündüm bana ne benim felsefem bu" diyorlar. tipik aile destekli zengin çocuğu davranışı bunlar. günümüzde filozoflara nesli tükenmiş muamelesi yapılıyor. değiller, sadece tarz değiştirdiler internette kolunu sallasan bir tanesine çarpıyor. kimileri gotik tamlamalarla açtıkları facebook gruplarında ters orantıları sorgulayarak like peşinde koşuyor, bazıları da twitter'da gündeme dair çapsız eleştrilerle rt ve fav için kendilerini paralıyorlar. maalesef günümüz filozoflarına eskilerde olduğu gibi saygı duyulmuyor. sadece sempatik bulunuyorlar. ben zaten alayını ukala olarak mimlediğim için hepsine eşit derecede mesafeli duruyorum. en son internette farkında olmadan tanıştığım bir filozoftan, telefon piyasasından hiç haberim olmadığı için telefon tavsiyesi istemiştim;

- blackberry başka bir olgudur, iphone ise bambaşka bir olgudur bu iki farklı olgu sentezlenerek mükemmel seviyesinde olan androidi oluşturmuştur.

+ androit al diyorsun peki abi bu androit her yerden çekiyor mu? şarzı kaç gün gidiyor?

-ulaşılmak bireyin isteğine bağlı olmayabiliyor, iletişime geçmek isteyen kişinin ulaşma azmi bu durumu kontrol ediyor aslında. şarj konusunda ise bilinmelidir ki zaman hala tam anlamıyla açıklanamamış bir kavram...

-abi bi siktirgit ya "

netice itibariyle ben her iki sınavdan da doksan ve üzeri not aldım, baklavaları mideye gömdük.

felsefe candır, ahu gözlü ceylandır.
Benjamin Constant'ın ''Sadece mülkiyettir ki, aydın olabilmek için gerekli boş zamanı ve doğru yargıda bulunabilme şansını insana verir.'' Sözünün hayata geçmiş şeklidir.
Önünde üniversite sınavı olan birinin düşünmeye ihtiyacı olmadığından filozoflar ortaya çıkmıyor. Çıkanlar da tüm gün internette feysbukta, tivitırda yazdığından. "Bu çocuktan adam olmaz." Muamelesi görüyor.
Felsefe Antik Yunan'da doğmuştur çünkü refah düzeyi yüksekti, yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarındaydı. insanların da temel ihtiyaçları giderildikten sonra bu tür etkinliklere vakit ayırabileceği aşikardır. Bu yüzden filozoflar aileden zengindir.
ilave bir bilgi olarak yukarida bahsi gecen tum kisilikler ye kebabi ic sarabi modunda hayat surerek utanmadan komunizmi savunmustur.
Refah seviyesi yüksek olunca vücut yerine kafayı kullanan anlaşılması pek mümkün olmayan 'karakter'dir.
Ekmek elden su gölden muhabbetine örnek bir kişidir.
dogru degildir. insanın bazı seyleri dogru dusunmesi icin beyne ihtiyaci vardir paraya degil. zaten filozoflari musluman toplumlar sevmez. o yuzden acilmis bi baslik.
zaten öylede olması gerekirdi, keza geçim derdinde olan bir insanın ne işi var felsefeyle, fizikle, gök bilimiyle, ayrıca sokim gökbilimine nefret ediyorum neyse, aileden zengin olup çok fazla ibiş olan adını tarihin arka sayfalarına yazdıran çok ünlü zatların çokukları da yok degildir hani. onun dışında gözüme çarpan ayrıntılara deginmezsem yırtılırım, misal descartes'in 1500 yıllara kamçı vurması düşünülemez keza 1569 degil 1596 dogumludur. onun dışında nietzsche efendinin dag bayır gezdigi pek söylenemez, böyle buyurdu zerdüşt kitabında da fas asıllı zerdüştlügün kurucusu zerdüşt'ün M.Ö. 628 yıllardaki yapıtlarından konuşmalarından serzenişler vermiştir. hala ne anlatmak istiyor anladıgımı da pek söyleyemem.
(bkz: Sigmund Freud)
Kafa rahat olmasa bu kadar boş vakit bulup düşünemezlerdi. Bak bana mesela tam felsefe yapmaya başlıyorum mesai saatinden vaktim kalmıyor. Eve geliyorum kafa gene işte. Öyle de bir iş ki mübarek bıraksan hayatı komple işgal eder.
Melih cevdet’in defne ormanı şiirini anımsayın. “Köle sahipleri ekmek kaygısı çekmedikleri için felsefe yapıyorlardı” diye başlıyor.

fakat kölelikten filozofluğa erişmiş bir epiktetos da tanıdık.
zenginler mi bilmiyor ama karılarının, çaçaron ve gudubet olduğuna eminim.
bir filozofun zenginlik tanımıyla senin benim yapacağımız her hangi bir tanım arasında hunharca bir derinlik farkı olacağından filozofların zenginliğine cukkasal bakmamız normal. fakat onların hangi kademeden olursa olsun olaya bir an bile bu açıdan baktıklarını hiç sanmıyorum. düşünebilmek ve hayal kurmak zehirli bi virüs gibi kaç paran olduğuna yada ne dertler çektiğine aldırmıyor. geldiğinde, düşünüyorsun.

not:bakınız az önce zehirli bi virüs hayal etmişim. bildiğim kadarıyla böyle bir şey yok. ama olabilirde.
Yakın zamana kadar edebiyat, sanat, felsefe, bilim, askerlik, yöneticilik gibi işler aristokrasinin tekelindeydi zaten.
Nedense aklıma aniden schopenhauer geldi.
güncel Önemli Başlıklar