bugün

kayseri'dir.
sokak, yu-gi-oh, kum, her gün evde bağırışmalar.
Aldığım nefes, yani her an.
(bkz: anne terliği)
Bisikletim ve futbol topum. Hey yavrum hey. Ne günlerdi be. Az mı takıldık o arabaların arkasına. Az mı oynadık istanbul' un o tertemiz çimenlerinde...
Irmak. Baraj. Olta. Kayık.
(bkz: kaykay)
Sokağımızda bir ıhlamur ağacı vardı böyle misler gibi kokardı. zamanı geldiğinde ağacın altına branda sererlerdi, ıhlamurları toplardık. Sokağın bütün sakinleri ıhlamurdan nasiplenirdi. Yaz günlerinin yakıcı sıcaklığında gölgesinde nefes alırdık.

Şimdi ne zaman bir ıhlamur ağacı görsem o güzelim günleri hatırlıyorum. Çocukluk günlerimi..
Hiç bir zaman oyuncak tutamayan oyuncak tutma makinesi bütün bozukluklarımı yemiştir o kancanın hep gevşek olduğunu bilmeme rağmen her zaman denemişimdir .
Dövülen bakırların kabartılan motiflerin işlenirken çıkardığı ses.
Bazense çok yakından gelen ezan sesi.
leğenler. pazar günleri banyo yaptığım aklıma gelir her daim.
Çocukken kollarımı montumun içine saklayıp kollarım yok diye dolaşırdım , diğer oyuncaklarım gücenmesin diye hepsiyle beraber uyurdum , şu altı renk birarada kalemlerim vardı tüm renklerine aynanda basmaya çalışırdım , şarap bardağına üzüm suyu koyup şarap içiyor taklidi yapardım , evdekileri korkutmak için kapı arkasına saklanırdım ama çişim geldiği için bekleyemeden tuvalete koşardım , babamın beni yatağıma taşıması için uyuyor taklidi yapardım , ayın arabamızı takip ettiğini sanardım , penceredeki yağmur damlalarını birbirleriyle yarıştırırdım , meyvelerin çekirdeğini yuttuğumda içimden ağaç çıkacak diye korkardım … Büyümek isterken ne düşünüyorduk ?
(bkz: tansaş) .
Az önce tezek kokusu geldi burnuma,gözlerimi kapattım bir an köyü,çocukluğumu anımsadım.
Çokomel.

Ama benim çocukluğumun çokomeli daha güzeldi.
Metin2, kuzenim babam ben hep beraber oynardık ne güzeller zamandı...
Pop tip şeker.
Düdüklü şeker.
Ateri oynarken ki Süper mario.
Çokomel.
Depozitolu cam şişe kolalar.
Mahalle bakkalları.
Oyun hamurları, pastel boyalar, boyama kitapları.
Misket, saklambaç, körebe.
Eski evler.
Sokaktan eskiciiii simitciii gibi sesler duymak.
Eski arabalar toroslar, şahinler.
Sinek ilacı kamyonetleri.
Sokağa arkadaş çağırmak için pencerenin altından bağırmak.
internet cafeler, masa 4 ü 50 kuruş uzatıp karne günu counter strike, call of duty oynamak.
Sokaklarda taso, babylade vb. oynamak.
Mp3 playerlerda ismail yk, ceza dinlemek.
Telefon kataloglarında samsung e250 ye nokia n 95 e müthiş telefonlar demek.
Sokakta az trafik bol çocuk sesi.
Meybuzlar.
250.000 tl ye simit+meyve duyu alabilmek.
Sokak kaldırımında arkadaşlarla oturup cekirdek kola muhabbet yapmak.
Eski kalabalık bayramlar, el öpüp harçlık almak, mahalledeki evleri gezip şeker toplamak.
Otobüse kâğıt bilet atmak.
Akşam ezanı eve dönüş vaktinin göstergesi olması.
Miço, köpük gibi çocuk dergileri, milliyet gazetesinin verdiği maket oyuncaklar.
Ev ödevleri, resim, elişi dersi malzemeleri.

Aah ah gerçekten güzel günlerdi, şaka bir yana bunları yaşayan son nesiliz şuan bizden sonraki nesiller tabletlerin,bilgisayar oyunlarının, play stationların kölesi dört duvar hapisanesinde yetişiyor. Biz hem bu teknolojiylede oynadık hem sokak oyunlarını eskiye dair birseylerde yaşadık. Güzeldi vesselam.
görsel
Sabahları dokuza kadar çıkan çizgi filmler, pokemon. Taso, gazoz kapağı seksek, mahalle maçları, sokakta salçalı ekmek yemek, komşuların meyve ağaçlarına dalmak, vs vs keşke o günlere geri dönebilsem.
Ağaçlar, özellikle incir ağaçları...

Büyük, bahçeli, ahşap bir evde yaşardık çocukken. Bir sürü meyve ağacı vardı bahçede. En çok incir ağacımız vardı. 7 taneydi. Bir tanesi benim ağacımdı. Ben benim ilan etmiştim. Benim için en güzel, en kullanışlı ağaç oydu. Oturulacak bir sürü dalı vardı. Çok incir verirdi. Patlıcan inciriydi. Hem de yolun kenarında idi.
Tepesine çıkar incirimi yer, yoldan geçenleri seyrederdim. Eğer sessiz ve hareketsiz durursam kimse fark etmezdi orada olduğumu.
Meyve olsun olmasın ilkbahardan sonra hep tepesinde olurdum. Sonbaharda yaprakları sararmaya başladığı zamanlarda -uzanabildigim yere kadar- sararan yapraklarını temizlerdim. Yazın kavurucu sıcaklarından etkilenmesin diye bazen sabah serinliğinde sulardım.
O zamanlar kalabalık bir aile olduğumuzdan yalnız kalma ihtiyacımı, çoğunlukla ağaçlarda karşılardım.
Canımın istediği kadar incir yer, bazen evdekilere de incir toplardım. Öyle birkaç tane değil, teneke teneke toplardım.

Hiç canım sıkılmazdı.

Sonra deprem oldu, evimiz yıkıldı. Bahçeye önce çadır, daha sonra baraka kuruldu. Birçok ağaç ile birlikte incir ağacım da kökten kesildi. Kesilmiş daha doğrusu. Öğrendiğimde içim sızladı sadece. Bir şey diyemedim.

Daha sonra bahçemiz satıldı. Bir apartman dairesine taşındık. Büyüdük...
Maalesef...
Şimdi ağaçlara uzaktan bakıyorum. inciri de pazarda görüyorum. Çocukken olduğu gibi canım istiyor bir-iki kilo alıyorum. O kadar tatsız tuzsuz geliyor ki boğazıma diziliyor.
Hâlâ içim sızlıyor...
Alman cukulatası.
Dolaptan çıkarılan hafiften tozlanmış fotoğraf albümleridir.
muz, portakal ve limon bahçeleri. mahallemiz bunlarla çevriliydi. muz köklerinden ev yapardık çatısı bile olurdu.
Düşüneyim... Nestle moruq! Nestle hayattır bunu asla unutmayın
iyi bir çocuk olursanız siz de şirinleri görebilirsiniz. Hala göremedim.
güncel Önemli Başlıklar