#tarih

  • kuvayi milliye kahramanı kılıç ali'nin muazzam ayarıdır...

    şüphesiz ki bu mesaj durduk yere gönderilmemiştir, altında yatan bir şey vardır...

    kılıç ali ve emri altındaki kuvayi milliyeciler, maraş'ın işgali sonrası fransızlara vurkaç harekatları yapıyorlardı.
    bu harekatlardan birinde maraş'a takviye olarak gelen bir fransız birliğin önü kesildi.
    7 fransız askeri öldürüldü, fransızların 50'ye yakın da yaralısı vardı.

    maraş'a takviyeye gelen fransız birliği canını zor kurtardı.
    geride pek çok silah ve mühimmat bıraktılar.

    maraş'taki fransız işgal komutanı çılgına döndü.
    bugün türkoğlu ilçesine bağlı olan ceceli köyüne saldırdı fransızlar.
    ceceli köyü yakıldı. onlarca kadın çocuk fransızlar tarafından katledildi.

    kılıç ali fransızların yaptığı bu kahpeliği arapkirli'deki karargahında aldı.

    hemen bir kurye yola çıkardı ve fransız generaline şu mesajı gönderdi;
    "mert ol. sivillere dokunma, kadınlara, çocuklara dokunma. yoksa köylere saldıran askerlerini köpek süngüler gibi süngülerim..."

    dediğini de yaptı...
    sayısız baskınlar verdi fransızlara ve kudurmuş köpekler gibi sivillere saldıran, kadınlara çocuklara saldıran, ama türk askerinin karşısına çıkıp dövüşmeyi göze alamayan korkak fransızları köpek süngüler gibi süngüledi kılıç ali...

    ruhu şad olsun...

    #tarih
  • şikayet et
  • 44206481
  • abdülhamit döneminde abd nin beyrut a el koyması

    1.
  • hayırlı abdülhamidler arkadaşlar.

    ne yazık ki bu talihsiz olay, abdestsiz evrak imzalamayan ve abdestsiz evrak imzalamadığı için bütün dünyanın korktuğu, önünde tir tir titrediği sultan abdülhamid han muzaffer daima döneminde olmuştur...

    birazdan anlatacağım tarihi olayı abdülhamid'in torunuyum diye ortalarda dolaşıp trt dizisine danışmanlık yapan cahiller ve o cahile "şehzadem, şehzadem" diyen zır cahiller bilmez.

    lütfen şu şarkı eşliğinde okuyunuz;
    https://www.youtube.com/watch?v=qQWPnmFYwKQ

    neyse efendim. devir ikinci abdülhamid devri.
    ve beyrut...

    osmanlı'nın istanbul, izmir, selanik ve trabzon ile birlikte en önemli 5 limanından biri.
    ülke ekonomisinin can damarı.
    yüzyıl başında osmanlı ihracatının yüzde 10'u bu beyrut limanından yapılmaktaydı.

    1903 yılı...
    birden 3 abd zırhlısı görüldü ufukta.
    beyrut'taki hükümet yetkililerine gönderilen mesaj netti;
    "beyrut limanına süresiz olarak abd hükümeti adına el konulmuştur..."

    bu nasıl işti?
    dünyanın tir tir titrediği söylenen abdülhamid yönetimindeki osmanlı limanlarına, gümrüklerine, topraklarına isteyen istediği gibi, kafasına göre el koyuyordu.
    zira çok değil, 2 sene önce de fransızlar, osmanlı'nın borçları nedeniyle gelip midilli adasına el koymuşlardı.
    (bkz: abdülhamid in borcuna karşılık midilli nin işgali)

    şimdi de amerikalılar gelip beyrut limanına el koydular...
    ama bu sefer mesele borç meselesi değildi.

    o halde olayın altyapısıyla beraber inceleyelim isterseniz...

    osmanlı topraklarında amerika'nın pek çok misyon okulu mevcuttu.
    ayrıca protestan papazlar osmanlı topraklarında dini faaliyet gösteriyor. özellikle osmanlı vatandaşı ermeniler üzerinde etkili oluyorlardı.
    1878 – 1900 yılları arasında 50 binden fazla ermeni amerika’ya göç etmişti.

    amerikan kızıl haçı, rockefeller önderliğinde toplanan bağış paralarını bu misyon okullarına ulaştırıyor, misyon okulları da bu bağış paralarını osmanlı ermenilerine veriyor, ermenilerin osmanlı aleyhine faaliyetlerine yol yordam gösteriyordu.

    tabi osmanlı devleti de bu yapılanlardan haberdardı ve tedbirler alıyordu.
    ilk tedbirleri 1890'lı yıllarda almaya başladılar ve birkaç amerikan misyon okulu ve derneği kapatıldı.
    lakin abd donanmasının osmanlı karasularına gelmeye başlaması ve osmanlı'yı tehdit etmesi neticesinde antlaşmaya varıldı ve osmanlı devleti kendi topraklarında kurulan bu amerikan misyoner okullarına yüz bin dolar tamir, bakım masrafları için tazminat ödemeyi kabul etti.
    sultan abdülhamid de bunu abdestli bir şekilde imzaladı haliyle...ve de osmanlı tam yüz bin dolar ödeme yaptı.
    görsel

    abd-türkiye ilişkileri ödenen bu haraç ile şimdilik düzelmişti.
    lakin abd yumuşacık sultanı bulmuş, taviz üstüne taviz koparmakta kararlıydı.

    osmanlı'nın abd'ye haraç ödemesinin hemen ardından abd'de iktidar değişikliği olmuş ve suikaste uğrayan başkan mckinley'in yerine theodore roosevelt iktidara gelmişti.

    roosevelt'de tıpkı selefi mckinley gibi osmanlı'ya karşı güç kullanıp imtiyaz elde etme derdindeydi.
    ve başkan olduktan sonra yaptığı açıklamada bu emellerini şöyle ifade etmişti;
    "dünyada herkesten önce ezmek istediğim iki güç ispanya ve türkiye’dir...”

    derken 1903 yılına gelindiğinde ağustos ayında abd'nin beyrut konsolosu william magelssen'in bir suikast sonucu öldürüldüğüne dair haberler çıkar...

    abd beyrut konsolosunun öldürülmesini osmanlı'ya saldırmak için bir fırsat olarak görür. abd'ye göre, konsolos magelssen; türkleri ermenilere saldırdıkları için protesto etmiş ve bunun için öldürülmüştü.

    ve abd hemen harekete geçti, uss san fransisco, uss brooklyn ve uss machias savaş gemilerini beyrut'a gönderdi.

    lakin savaş gemileri daha yoldayken, abd'nin beyrut konsolosunun öldürülmediği, hayatta olduğu haberi gelir.
    meğer konsolos bir arap düğününe katılmış, düğünde maganda kurşunlarından biri konsolosun kulağını sıyırmış, konsolos da korkudan öleyazmış ve bayılmıştı...

    roosevelt beyrut konsolosonun öldürülmemiş olmasına resmen üzülmüştü.
    zira konsolos ölmüş olsaydı ellerinde beyrut'u işgal için harika bir sebep olacaktı...

    ama savaş gemileri yoldaydı, geri döndürmek olmazdı.
    bunun üzerine roosevelt, "lübnan ve suriye'de faaliyet gösteren misyonerlerin hayatlarının tehlike altında olduğunu" bahane ederek beyrut limanının abluka altına alınması emrini verdi...

    abd savaş gemileri, beyrut’ta savaş pozisyonu aldılar ve limanı kapattılar. babıâli’nin suriye’de çalışan bütün amerikan misyonerlerinin hayatlarının garanti altında olduğunu, washington’a belirtene kadar böyle bekleyeceklerdi...

    abd'nin bu yaptığını osmanlı'nın washington büyükelçisi şekip bey protesto etti ve abd'yi terk edeceğini açıkladı.
    fakat beyrut limanı abluka altındaydı ve osmanlı bu işgale direnmiyor, karşılık vermiyordu. zira dünyanın en büyük donanmalarından biri olan osmanlı donanması, abdülhamid'e darbe yaparlar korkusu ile haliç'te zincirlenmiş, çürütülüyordu...
    (bkz: abdülhamid in haliç te çürüttüğü gemiler/#36025587)

    yazık...
    gerçekten çok yazık...
    koskoca osmanlı devleti ve de islam halifesi bu durumlara düşmüştü.

    fransızlar gemi gönderiyor midilli'yi işgal ediyor, amerikalılar gemi gönderiyor beyrut'u işgal ediyor, lakin abdestsiz evrak imzalamayan islam halifesi abdülhamid buna karşılık tek hamle yapmıyordu...

    abd beklemeyi sevmiyordu. derhal osmanlı'ya boyun eğdirip sonuç almak istiyordu.
    roosevelt'in emri ile beyrut limanındaki gemilerden biri izmir'e hareket etti.
    şayet osmanlı şartları kabul etmezse izmir limanı da bombalanacaktı...

    ve bu hamle sonrası abdülhamid tam da kendisinden beklenen hamleyi yaptı...
    abd'nin tüm isteklerini kabul etti.

    buna göre;
    *osmanlı ülkesinde tutuklu bulunan bütün abd vatandaşı ermeniler serbest bırakılacak,
    *amerikan misyon okulları faaliyetlerine kesintisiz devam edecek,
    *harput'tan suriye ve lübnan'a gelen ermenilere abd vatandaşlığı verilebilecekti.

    antlaşmanın bir başka maddesi daha vardı;
    *abd'li arkeologlar, filistin, suriye ve ırak'taki arkeolojik alanlarda serbest bir şekilde kazı ve incelemeler yapabilecek, bunlara hiçbir zorluk çıkartılmayacaktı.
    (bkz: abdülhamid in yurtdışına kaptırdığı tarihi eserler/#40529074)
    (bkz: tarihi eserleri çalınırken uyuyan osmanlı/#30558151)

    işte böyle sevgili arkadaşlar.
    bu yazdıklarım tabi ki trt'de yayınlanan o saçma sapan dizide anlatılmadı, gösterilmedi sizlere.
    ama ne yazık ki osmanlı'nın en işlek 4. limanı olan beyrut limanı tam 1 sene boyunca abd işgali altında kalmıştı.
    görsel

    ve işgalin sona ermesi için de abd'nin tüm şartları ulu hakan abdülhamid han(!) tarafından kabul edilmişti...

    bir başka abdülhamid dönemi incelemesinde görüşmek üzere şimdilik hoşçakalın...

    #tarih
  • şikayet et
  • 44205591
  • abdülhamid in borcuna karşılık midilli nin işgali

    1.
  • hayırlı abdülhamidler arkadaşlar...

    tarihler 5 kasım 1901'i gösterdiğinde 7 parça gemiden oluşan bir fransız filosu midilli adasını işgal ediyordu...

    allah allah, bayram değil seyran değil, savaşta değiliz, kimse ile bir sorunumuz yok...durduk yere bu ada neden işgal edilmişti???

    payitahtta herkes bu soruyu soruyordu.
    zira pek çok şeyi bilmiyorlar, pek çok şeyden haberdar değillerdi.
    abdülhamid'in baskıcı, sansürcü politikasıyla pek çok şey kamuoyundan gizleniyordu. bu da onlardan biriydi işte...

    peki ne oldu da fransızlar durduk yere midilli adasını işgal etmişlerdi???

    borç yüzünden...

    osmanlı'nın 1879 yılında borcunu ödeyemez hale gelmesi ve 1881'de yayınlanan muharrem kararnamesi ile devletin resmi olarak iflas etmesi sonrası ülkenin neredeyse tüm gelirlerine duyunu umumiye tarafından el konulmuş ülke duyunu umumiye ve reji idaresine ipotek edilmişti...

    lakin sarayın masrafları çok ağırdı...
    bunun için de sürekli taze para gerekliydi.
    ama osmanlı öyle duruma düşmüştü ki, osmanlı bankası bile artık kredi vermiyordu...

    hal böyle olunca saray yeniden 1854 öncesinde olduğu gibi tefecilerin kucağına düştü.
    lorando ve tubini adlı galata bankeri keferelerden fahiş faiz ile borç alındı.

    alınan borç vadesinde ödenmedi, ertelendi.
    sonra bir erteleme, bir erteleme daha...

    aradan yıllar geçti. osmanlı devleti 2 tefeciye olan borcu yüzünden dalga konusu olmuştu...

    tabi lorando ve tubini'nin de paralarını bırakmaya niyeti yoktu.
    son bir ihtar çektiler ve fransız elçiliğine giderek durumu anlattılar.
    fransız sefiri comstans saraya giderek abdülhamid ile görüştü. abdülhamid borcun ödeneceğine dair teminat verdi ve bir miktar süre istedi.

    lakin verilen taahhüt süresinde borç yine ödenmemişti.
    constans 2. kez saraya geldi.
    durum son derece vahimdi.
    teşrifat nazırı ibrahim paşa, dört gün boyunca yaptığı incelemeler sonucunda abdülhamid'e, borcu ödeyecek hazinede 5 kuruş para olmadığını bildirdi.
    ve abdülhamid constans ile bir sonraki görüşmede durumu aktardı, borcu ödeyemeyeceğimizi bildirdi.

    bunun üzerine fransız elçisi osmanlı ile tüm siyasi ilişkilerin kesildiğini, kendisinin istanbul'dan ayrılacağını bildirerek saraydan ayrıldı.

    fransız sefiri constans'ın bu tehdidinin tek bir karşılığı vardı; askeri mücahale...

    abdülhamid, constans'ı bu kararından vazgeçirmek için çok uğraştı.
    hatta sirkeci garı’ndan trene binişi sırasında constans’ı durdurmak için teşrifat nazırı ibrahim ile ziraat nazırı selim melhame paşalar’ı gara gönderdi. ama sefir ikna olmadı...

    ve aradan 1.5 ay geçtikten sonra 5 kasım 1901 sabahı 7 parçadan oluşan fransız donanma filosu midilli'ye geldi.
    midilli'ye ayak basan fransız ordusu adaya ve adanın gümrüğüne el koyduklarını, fransız hükümetine devrolunan lorando ve tubini müesseselerine ait alacakların midilli'nin gümrük gelirleri ile tahsil edileceğini bildirdiler...
    görsel

    artık abdülhamid'in gizleyecek bir şeyi kalmamıştı.
    midilli'nin işgal edildiği duyulmuştu.
    daha fazla rezillik çıkmaması için abdülhamid "fransızların tüm isteklerini kayıtsız şartsız kabul ettiğini" açıkladı.

    lorando’ya 340 bin ve tubini’ye de 162 bin olmak üzere yarım milyon küsur paranın ödeneceğini, fransa’nın talep ettiği imtiyazları da vereceğini bildirmişti.

    abdülhamid bu paranın yarısını devlet ileri gelenlerinden ve paşalardan topladı. kalan yarısını da eşi fatma pesend hanım'ın servetinden karşılayarak borcu ödedi ve fransızlar midilli'deki işgali sonlandırdı...
    görsel

    bakınız sevgili arkadaşlar...
    saray masraflarını karşılamak için tefecilerden borç alınıyor. lakin bu para halka, millete ödetilmeye çalışılıyor. para olmadığı için ülke toprakları işgale uğruyor, sonra bu parayı kendi kişisel servetlerinden denkleştirerek ödüyorlar.

    bunun adı soygun değil midir?
    milleti, ümmeti, devleti soymak değildir de nedir???

    tabi bu olay daha sonra yol olur...

    1903 yılında abd 2 savaş gemisi göndererek beyrut limanı'na el koyduğunu açıkladı.
    ardından, ırak'ta arkeolojik kazı izni ve ortadoğu'da misyonerlik faaliyetlerine izin haklarını elde ederek beyrut limanını serbest bıraktı.

    daha sonra 1905 yılında almanya, fransa, ingiltere, rusya, italya ve abd gemilerinden oluşan bir filo midilli'yi bir kez daha işgal etti. bu kez işgalin sebebi abdülhamid'in 1891'de imtiyaz verdiği b.m.kourdji ve mihaili andon'a ait midilli bankasının alacaklarıydı...

    tabi sevgili arkadaşlar, bunların hiçbiri orhan osmanoğlu'nun anışmanlığını yaptığı payitaht abdülhamid'de gösterilmez.
    neden gösterilsin ki???

    neyse...
    dün osmanlı'yı yönetenler işte böyle gaflet ve delalet içindeydi.
    bugün de pek bir farkımız yok.
    merkez bankasının döviz rezervleri ekside. ayrıca londra'daki tefecilere de gırtlağımıza kadar borcumuz var.
    (bkz: city of london/#42230693)

    #tarih
  • şikayet et
  • 44198923
  • kuvayi milliye nin siyahi kahramanı mavro ali efe

    1.
  • bergama'da bir mezar...
    görsel

    mezar taşında yazanlar şöyle;

    --- spoiler ---
    korku nedir hiç bilmezdi
    vatan için dağlarda gezdi
    nice düşman başı ezdi
    erdi bir gün bu hedefe...
    --- spoiler ---

    bu mezarda bir kahraman yatıyor.
    adına türkü yakılmış bir efe...

    bergama'nın alibeyli köyünden arap ali osman efe, ya da düşmanlarının ona verdiği ad ile bilinen, yiğit namıyla anılır; mavro ali efe...

    mavro ali efe de tıpkı diğer kahraman efelerimiz gibi, yunan işgaline kayıtsız kalmayıp dağa çıkan, vatan için vuruşan nice efelerden biri.
    onu farklı kılan özelliği ise siyahi olması, afrika kökenli olması...
    görsel

    ali osman efe, 12 kişiden oluşan çetesiyle işgal sonrası dağa çıkar.
    yunanlara yaptığı ani baskınlarla önemli kayıplar verdirir.
    renginden dolayı yunan askerleri ona "kara" anlamına gelen "mavro" lakabını takarlar ve arap ali osman efe bundan böyle mavro ali efe olur...
    mavro ali efe'nin çetesinde onun yardımcısı olan bir başka siyahi efe daha vardır. bu yüzden de çetelerine yunanlar tarafından mavrolar çetesi adı verilir.

    mavro ali efe kuvayi milliye'den aldığı davetle soma'ya gider ve kuvayi milliye'nin soma karargahına bağlı bir çete reisi olarak faaliyetlerine devam eder.

    bir seferinde bölcek köyüne(bergama) baskın vermek ister.
    köyde hatırı sayılır bir yunan kuvveti vardır.
    kuvayi milliye tarafından uyarılır. ama ali efe'nin derisi gibi gözü de karadır. zaten gözü karalığı ile nam salmıştır biraz da.
    dinlemez. bölcek'e baskın verir. yoğun çatışma yaşanır, mavro ali efe 2 yerinden vurulur yere düşer.
    iki kızancığı da oracıkta şehit olur.
    ali efe'nin öldüğünü düşünen yunan askerleri geri çekilir. lakin ali efe yaşıyordur, sürüne sürüne buğday tarlasına girer.

    geri dönen yunan askerleri kan izlerini takip ederler ve buğday tarlasında yaralı yatan ali efe'yi bulurlar.
    yunan yüzbaşısı "sen daha gebermedin mi vre" diyerek tabancasını ateşleyeceği sırada ali efe parabellumuna erken davranır ve başında dikilen 3 yunan palikaryasını buğday tarlasında eşek cennetine yollar.
    ve ardından yine sürüne sürüne, buğday tarlasında iz bıraka bıraka kurtulur...

    mavro ali efe'nin bu kahramanlığı onu daha da efsane haline getirir.
    çetesine yeni kızanlar katılır ve 200 kızanı ile birlikte balıkesir kuvayi milliye kuvvetlerine katılır.

    ardından düzenli orduya geçilmesi ile birlikte mavro ali efe ve kızanları düzenli ordunun emrine girerler. sakarya'da, dumlupınar'da çarpışırlar. 9 eylül'de izmir'e girerler...

    kurtuluş savaşımızın ardından mavro ali efe'ye bizzat atatürk tarafından gazilik madalyası verilmiş ve kendisi 60 dönüm arazi ile ödüllendirilmiştir.

    kurtuluş savaşımızın siyahi kahramanı mavro ali efe 1951 yılında bergama'da vefat etmiş ve yukarıda görselini paylaştığım mezarlığa gömülmüştür.

    mavro ali efe adına yakılan bir türkü olduğundan bahsetmiştik.
    işte bu türkü "kırmızı buğday" türküsüdür.
    bazı kaynaklarda manisa yöresi olarak geçse de aslen bergama türküsüdür ve ali efe'nin bölcek baskınına atfedilmiştir.

    türkü bugün farklı sözlerle okunsa da orijinal sözleri şöyledir;

    --- spoiler ---
    kırmızı buğday ayrılmıyor hadülen kanından
    can bulaşmış ali osman efe' nin hadülen canından
    kurşun girmiş efemizin hadülen dört bir yanından
    yürü serbest yürü beyaz aşem örme saçlar sürünsün
    açıver ak gerdanını aşem hadülen sinen görünsün
    göçbeyli altında selamet geçtim hadülen sağ geçtim.
    sarıcalar deresinde pusuya düşüp kendimden geçtim.
    aklımı zor topladım hadülen cingeye dar kaçtım.
    yeğitler yeğidi ali osman efem yerde yatıyor.
    heybesinde buğdaylar hadülen kanıyla yatıyor.
    kırmızı buğday ayrılmıyor hadülen aman saçımdan.
    mevlam bana versin beyaz aşem güzellerin gencinden.
    kim ayrılmışki hadülen ben ayrılem aşem eşimden.
    serbest yürü beyaz aşem örme saçları sürünsün
    aç beyaz gerdanı da aşem hadülen sinen görünsün...
    --- spoiler ---

    #tarih #notoracism
  • şikayet et
  • 44198598
  • abdülhamid in kraliçe victoria ya yazdığı mektup

    1.
  • ümmetin lideri abdülhamid han'ın britanya kraliçesi victoria'ya yazdığı mektuptur.

    görsel

    ümmetin ışıklı başkanı bu mektupta tahta çıktığı ilk günden beri kendisine olan destek ve yardımlarından dolayı kraliçe victoria'ya şükranlarını sunuyor ve 93 harbinde payitahtını rusların elinden kurtardığı için victoria'ya duyduğu minneti dile getiriyor.

    lakin bir de antlaşmadan bahsediyor abdülhamid.
    nedir bu antlaşma?

    ümmetin biriciği olan abdülhamid'in, victoria'ya hediye ettiği kıbrıs adasını içeren antlaşma...

    abdülhamid mektubunda kraliçe'den antlaşmanın osmanlı aleyhine olan maddelerindeb pek bahsedilmemesini istiyor.

    eee britanya bu.
    sikmediği maymuna yem vermez misali. neden durduk yere osmanlıya yardım edip rusların elinden kurtarsın değil mi?
    karşılığını almış victoria elbet.

    hem siz victoria'nın yerinde olsaydınız osmanlı'ya yardım etmez miydiniz?

    düşün koca bir ülke var ve bu ülkenin sultanı senden yüksek faizle borç alıyor, ne dersen kabul ediyor.

    ben olsam ben de osmanlıya yardım ederdim.
    üstelik kıbrıs'ı da hediye almış üstüne.

    oh mis...

    #tarih
  • şikayet et
  • 44190112
  • kraliçe ikinci elizabeth

    146.
  • kayınpederi bir savaş suçlusu olarak türkiye'de aranıyordu bir zamanlar...
    bulunsa muhtemelen idam edilecekti...

    kraliçe elizabeth...
    tam 67 yıldır britanya kraliçesi ünvanıyla tahtta.

    şu adam da kocası;
    görsel

    edinburgh dükü prens phillip...
    1947'den beri evli elizabeth-phillip çifti.
    görsel

    phillip, galler prensi charles'in babası.
    prens william ve prens henry'nin dedesi.

    britanya kraliyet donanmasında parlak bir subay ve gemi kaptanı olan phillip, 2. dünya savaşı sonrasında kraliçe elizabeth ile dünya evine girmiş.

    basit bir subay ile bir prenses evlenebilir mi?
    tabi ki hayır.

    zaten phillip de basit bir subay değildi.
    aslen Schleswig-Holstein-Sonderburg-Glücksburg Hanedanı üyesiydi.

    phillip'in babası, danimarka ve yunanistan prensi andrew'di.

    namı diğer prens andrea...
    görsel

    prens andrea, yunan kralı konstantin'in kardeşidir.

    mihalıççık, sivrihisar, haymana ve emirdağ'da yağmalamadık köy bırakmamış. sivrihisar'ın karkın, polatlı'nın da üzümbeyli ve çekirdekler köyünü bizzat yakmış bir katliamcı, soykırımcıdır.

    prens andrea'nın sakarya savaşı ve büyük taarruz sonrası yaptığı katliamlar, yaktığı ve yağmaladığı köyler üzerine düşülüp araştırılması, kitap haline getirilmesi gereken bir konudur.

    işte bugün britanya imparatorluğunu yöneten kraliçe elizabeth'in kayınpederi bu savaş suçlusu, soykırımcı prens andrea'dır...

    #tarih
  • şikayet et
  • 44188963
  • geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer

    5.
  • 1855 yılı, manisa.
    Sefarad Yahudilerinden fakir bir ailenin bir oğlu olur.
    ismini Morris koyarlar..

    Morris, 9 yaşında kuşpalazı hastalığına yakalanınca ölümle burun buruna gelir.
    Şinasi isimli bir doktorun tedavisi neticesinde iyileşince,
    ailesi ona doktora duydukları vefa borcundan dolayı "şinasi" ismini de verirler.

    böylece morris, şinasi morris olur...

    şinasi Morris 15 yaşına gelince fakir olan ailesine yardım etmek için Yahudi mezarlığında bekçi olarak işe girer.
    fakat, Okuma yazması olmadığından işten atılır.
    işten atılma Sebebi ise, dışardan bir Yahudi ailesi gelir ve mezarlıktaki yakınlarının mezarını görmek isterler.
    mezarın yerini bilmiyorlar, Morris ise okuma bilmediğinden mezarın yerini gösteremez.
    Bu aile durumu bölgenin Yahudilerine bildirerek Morris'i işten attırır.

    iş arayan Şinasi 1870 Yılında henüz 15 yaşlarında yine bir Yahudi olan Garofolo isimli bir tütün tüccarının yanında işe girer.
    Kısa zaman da patronunun gözüne giren Morris, gösterdiği başarıdan dolayı patronu tarafından Mısır'a götürülür.
    Orda da gösterdiği başarılardan dolayı artık patronuyla iyice dost olmuştur...

    Morris 1890 yılında Amerika'ya gitmeye karar verir.
    Patronundan aldığı 25 bin dolarla yeni dünyaya geçer...

    Orada Chicago Beynelmilel Fuarı'nda bir sigara yapıştırma makinası sergiler.
    bu Makina oldukça ilgi görür.
    Buradan kazandığı parayla hem Garofolo'ya olan borcunu öder, hem de bir iş kurma imkanı bulur..

    Yıl 1903'e geldiğinde ABD, Akdeniz'de ticaret yapabilmek ve gemilerini geçirebilmek için Sultan Abdülhamit'e başvurur.
    Sultan bu teklifi "Osmanlı'ya vergi vermesi karşılığı" kabul eder.
    Yanlız bir şart daha koşar ve "Bizden tütün de alacaksınız" der.

    Amerika bunu da kabul eder ve antlaşma yapılır.
    işte bu tütün anlaşması Morris'in yolunu açar.

    morris, Ege tütününü iyi tanır, bağlantıları da vardır ve bu avantajını iyi kullanır.
    Kısa sürede önünde geniş ufuklar açılan Morris, erkek kardeşi Salomon'u da Manisa'dan getirterek iş alanını iyice geliştirir.
    New York'ta Brodway 120 Sokakta Schinasi brothers company isimli bir sigara fabrikası kurar.(Bu bina hala ayaktadır.)
    görsel

    Kurduğu bu fabrikada Türkiye'den götürdüğü tütünleri kullanan Morris, kısa zamanda Türk tipi sigaralarla üne kavuşur.

    Türkiye'den özellikle Manisa ve Akhisar civarından aldığı tütünleri, yine bu bölgeden götürdüğü usta ve kalifiye işçilerle yüksek kalite mamuller elde etmeyi başarır...
    1903 yılında, Selanik'te iş arkadaşı olan Jozef Ben Rubi'nin kızı Laurette ile tanışıp evlenir.
    3 kızı ve 1 oğlu olur.
    görsel

    Artık Morris çok zengindir.
    Hatta Yunan Yahudisi eşi için o döneme göre oldukça gösterişli bir malikane yaptırır.
    Malikanenin 52 odalı olduğu rivayet edilir.

    Bir diğer rivayet te şudur;
    Morris,Yunanistan'da bir basın açıklaması yapar. Bir gazeteci bir kâğıda bir soru yazar ve Morris'e verir.
    Morris kâğıdı yanındakine verir ve "Ben okuma bilmem, sen oku" der.
    Ardından başka bir gazeteci;
    "Okuma yazma bilmeden bu kadar zengin oldunuz. Birde tahsilli olsanız kim bilir ne olurdunuz?"
    der.
    Morris şöyle cevaplar;
    "iyi bir mezar bekçisi olurdum!!!"

    1916 yılında şirketin tüm haklarını Amerikan Tabacco Company'e satar ve iş hayatından çekilir.

    Bu arada çocuklarının kurduğu ve Morris'in arkadaşı Philip'in de ortak olduğu ve şu an dünya tütün devi olan Philip Morris Company doğmuştur..

    philip morris'i zaten bilirsiniz.

    bu arada hala Manisa'da hizmet veren bir hastane var. Şinasi Morris hastanesi...

    işte şinasi Morris memleketi olan, doğup büyüdüğü yer olan Manisa'yı hiç unutmadı.
    O kadar ki, yaptırdığı evi Türk stili yaptırır ve içini de yine Şark tarzı ile döşetmişti.

    Çocukluğunda çektiği hastalığı ve gördüğü vefayı da unutmamıştı.

    Bu amaçla bir milyon dolarlık bir bütçe ayırır.
    Bunun 800 bin doları ile bir hastane yaptırır. Bu hastane çocuk hastanesidir.
    görsel

    hastanenin Çok geniş arazisi vardır ve burada inek, koyun, keçi ve tavuk gibi hayvanlar beslenir ve sebze, meyve yetiştirilir ki, çocukları taze besinlerle beslesinler diye...

    Yine bu hastanenin faytondan ambulansı ve başhekimin faytondan makam aracı vardır.
    Bütün bu ayrıntılar bizzat Morris tarafından düşünülmüştür.
    görsel

    1 milyon dolardan Geriye kalan 200 bin dolarla da devlet tahvili alarak, bu tahvillerin getirisi olan 33 bin dolar her yıl 2 taksit halinde, Morris Şinasi Çocuk Hastanesine gönderilir.

    Morris Şinasi kurduğu bu vakıfla hastanenin geleceğini de düşünmüş bu iş için de Chemical Bank Of New York'u da mutemet tayin etmiştir.

    3 yılda bir kurduğu vakfın mütevelli heyeti Türkiye'ye gelerek, Manisa'da hastaneyi ziyaret etmekte ve yapılan işleri yerinde denetlemektedirler...
    görsel

    #tarih
  • şikayet et
  • 44184528
  • izmir valisi kambur izzet

    1.
  • orul orul...

    damat ferit'in iti...
    şerefsiz hüsnüyadis...

    size işgal dönemi izmir valisi kambur izzet'ten bahsedeceğim...

    kambur izzet. yahut tam adıyla kambur ahmet izzet bey...

    15 mayıs 1919'da izmir'in yunanlar tarafından işgali sırasında izmir valisi olan bu it, işgalden 2 gün önce haberdar olmasına rağmen, işgale direnecek gençleri oyalamış, onlara izmir'in işgal edilmeyeceği garantisini vermiş ve izmir'in işgali sırasında herhangi bir direniş olmamasını sağlamıştır.

    damat ferit'in iti kambur izzet, işgal günü yunanlar yanlışlıkla kendisine bir zarar vermesinler diye de ingiliz elçiliğine sığınmış, ingiliz elçiliğine giderken de yanındaki oğluna "zito bağır seyfi, zito bağır..." diye taktik vermiştir.

    tabi işgal kusursuz bir şekilde gerçekleşince saklandığı delikten çıkan bu it, yunan efendilerine hizmet etmeye başlamış, kurtuluş savaşı aleyhine faaliyetlerde bulunmuş kuvvayi milliye ve kurtuluş savaşına destek olanları yunanlara jurnallemiş ve teslim etmiştir.

    bu hizmetlerinden ötürü de kambur izzet'e "anoteron taksiaris" nişanı verilmiştir.
    bu nişan yunan silahlı kuvvetlerinde korgeneral rütbesindeki kişilere verilmekteydi.
    kambur izzet, vatan hainliğini o kadar benimsemişti ki, 1920 yılında öldüğünde göğsünde bu yunan nişanı takılıydı...

    not: hain kambur izzet, izmir metropoliti türk katliamcısı hrisostomos ile;
    görsel

    *************
    hamiş;
    kambur izzet'ten bahsetmişken, nemrut mustafa'dan bahsetmemek olmaz.
    görsel

    nemrut mustafa, yani mustafa yamulki de işgal döneminde askeri mahkeme başkanıdır.
    kendisi kürttür.
    mustafa kemal paşa ve silah arkadaşları için idam kararı veren şahıs budur. aynı zamanda enver paşa, talat paşa ve cemal paşa'yı da sözde ermeni kırımı ve sözde süryani kırımından dolayı gıyaben yargılamış idama mahkum etmiştir. günümüzde ermenilerin soykırım yalanını söylemesinin dayanak noktası işte bu şerefsiz nemrut mustafa'nın verdiği kararlardır.
    nemrut mustafa iti 1920'de görevinden ayrıldıktan sonra 1921'de süleymaniye'de kurulan defacto kürdistan krallığı'nda eğitim bakanı olarak görev yapmıştır...

    işte bu hain nemrut mustafa da izmir valisi kambur izzet'in eniştesidir.

    iyi tanı türk gençliği...
    vatanına, milletine kumpas kuran bu işbirlikçi hainleri iyi belle.

    bunlar şekil değiştirir, isim değiştirir ama yüz yıl geçse bile faaliyetlerine devam ederler...

    #tarih
  • şikayet et
  • 44163134
  • papazın başkan olduğu derneğe üye olan halife

    1.
  • acaba kimdir kimdir?

    tabi ki başlığı okuyanlar bu halifenin kim olduğunu şıp diye anlamıştır.

    bir papaz tarafından kurulan ve bu papazın başkan olduğu derneğe üye kaydı yaptıran bu halife son osmanlı padişahı vahdettin'dir...

    işgal yıllarında bilimum vatan haini şerefsizleri bünyesinde toplayan ingiliz muhipleri cemiyeti'nden bahsediyoruz.
    görsel

    ingiliz muhipleri cemiyeti'nin kurucusu said molla adlı vatan haini iblis olarak gözükse de, derneğin asıl kurucusu robert frew (bkz: rahip frew) adlı iskoç asıllı ingiliz papazıdır.

    ingiliz muhipleri cemiyeti işte bu rahip flew tarafından kurulmuş ve idare edilmiştir. said molla denilen vatan haini it, bu papazın yardımcısıdır.

    "ingiltere en büyük müslüman devlettir" propagandası pompalayan ve nihayi amacı ingiliz hakimiyeti altına girmek olan bu zararlı cemiyetin ingiltere'ye bağlanma talebi;
    görsel

    ingiliz muhipleri cemiyeti'nin tanınmış bazı üyeleri şunlar;
    -vahdettin,
    -damat ferit paşa,
    -sait molla,
    -ali kemal,
    -sultanzade sami,
    -kamil paşazade şevket bey,
    -rıza tevfik bey,
    -mevlanzade rıfat.
    -konya valisi cemal bey,
    -ankara valisi muhittin paşa.

    aaaa, baksanıza şu işe!!!
    koskoca padişah ve islam halifesi de bu derneğe üye...

    ulu önder mareşal gazi mustafa kemal atatürk, nutuk'ta bu dernekten şöyle bahseder;

    --- spoiler ---
    bu derneğe girenlerin başında osmanlı padişahı ve halîfe-i rûy-i zemîn unvanını taşıyan vahdettin, damat ferit paşa, dahiliye nâzırı olan ali kemal, âdil ve mehmet ali beyler ile sait molla bulunuyordu. dernekte rahip frew (fru) gibi ingiliz milletinden bazı macera heveslileri de vardı. yapılan işlemlerden ve gösterilen faaliyetlerden anlaşıldığına göre, derneğin başkanı rahip frew idi...
    --- spoiler ---

    atatürk nutuk’ta sait molla’nın rahip frew’e gönderdiği 12 mektubu yayınlamıştır. bu 12 mektup incelendiğinde “molla” ve “papazın” işgalci ingilizlere nasıl uşaklık ettikleri ve halife vahdettin'den nasıl destek gördükleri çok açık bir şekilde görülmektedir.

    dikkatinizi çekti mi?
    atatürk'ün nutukta bahsettiği bölümde, padişah ve islam halifesi vahdettin de bu derneğin üyeleri arasında...
    görsel

    heyhat...!!!
    koskoca islam dininin halifesi, bir ingiliz papazının başkan olduğu dernekte sıradan bir üye...

    işte size halifelik makamının etkisi(!) ve önemi...

    aman abartmayalım değil mi?
    halife efendimiz atatürk'ü samsun'a gönderip milli mücadeleyi başlatmıştı(!) zaten.
    ingiliz muhipleri cemiyetine üye olma sebebi de milli mücadele için istihbarat toplamaktır(!) olsa olsa...

    bugün halifelik isteyenlerin, halifeliği matah bir şey zanneden meczupların iyi bilmeleri lazım bunları.
    siz bugün hilafeti tesis etseniz, halife yapacağınız kişi gidip bir amerikalı papazın emri altına girebilir.
    siyasal islam böyledir...kandırır...kandırılır...

    #tarih
  • şikayet et
  • 44162598
  • geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer

    3.
  • görsel

    çiçek pasajı...
    allah'ın cezası covid pandemisi yüzünden hasret kaldığımız, istanbul'un, hatta türkiye'nin sembol mekanlarından biri...

    çiçek pasajı'nın asıl adı, cite de pera'dır.
    galata'da bankerlik yapan hristaki zagrafos tarafından "biraz da müteahhitlik yapıp parayı vuralım" diyerekten, geçirdiği yangın sonrası harabe haline dönen naum tiyatrosunun yıkılması üzerine kazanılan arsada inşa edilmiştir.
    bu yüzden buraya hristaki'nin hanı da denilmekteydi...

    çok şeyler görmüş, çok şeyler geçirmiştir bu mekan.

    tabi ki işgal yıllarını da...

    işgal yıllarında beyoğlu'nun sakinleri arasında ekim devrimi nedeniyle rusya'dan kaçıp istanbul'a sığınan beyaz ruslar da vardı...

    çarlık rusyasında her biri iyi bir konumda, rahat ve ferah bir hayat yaşayan bu mülteci zevat, istanbul'da bulundukları zamanlarda geçimlerini sağlamak için çalışmak zorundaydı.
    kadınıyla, erkeği ile her biri çalışmaktaydı.

    işte günlük nafakasını kazanmak için çalışan beyaz ruslar arasında cadde-i kebir'de çiçek satan rus hanımlar da vardı...
    bunlar hristaki'nin hanındaki çiçekçi dükkanlarından çiçek alır, çeşitli şirinlikler ve işve naz hünerlerini kullanarak caddede satarlardı...

    kimisi birkaç sene öncesine kadar kontesti, kimisi opera sanatçısı, kimisi general kızı...
    hayat onlara acımasız davranmış, o eski hayatlarını ellerinden alıp üç kuruş paraya sabahtan akşama çalışmak zorunda bırakmıştı...
    görsel

    her biri de birbirinden güzel tabi...

    o yıllarda beyoğlu'nun başka yabancı sakinleri de vardı.
    işgal kuvvetleri askerleri...

    kimi ingiliz, kimi fransız, kimi hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela...

    işte memleketinden uzakta yabancı diyarda mülteci hayatı yaşayan ve üç kuruş nafaka kazanmak için sabahtan akşama çiçek satmaya çalışan bu rus kadınlara tebelleş olmuştu işgal kuvvetlerinin askerleri...

    kadınları sokakta sıkıştırıyor, elliyor, mıncıklıyor, taciz ediyor, hatta kucaklayıp götürmeye çalışanlar bile oluyordu içlerinde.

    bu güzel kadınlar da bu azgın ve vahşi yaratıklardan kurtulabilmek için her seferinde cite de pera'ya sığınıyorlar, dertlerini buradaki esnaf ile paylaşıp onlardan yardım görüyorlardı.
    mülteci kadınları taciz eden sarkıntılık eden sapık işgalci askerler kadınlara esnafın yakınlık gösterip sahip çıktığını görüklerinde yapacakları pislikten vazgeçiyorlardı...

    işte, işgal yılları boyunca çiçek satan beyaz rus kadınların sığınağı olan bu pasaj, işgal askerlerinin mağdur ettiği rus dilberlerinden dolayı zamanla "çiçek pasajı" olarak anılır olmuş, "hristaki'nin hanı" yahut "cite de pera" isimleri bir kenara bırakılıp buraya bu sebeple çiçek pasajı denilmeye başlanmış ve bu isimle günümüze gelmiştir...

    **********************
    not: işgal yıllarında karakol cemiyeti namına çalışıp milli mücadeleye destek olan beyaz rus kontesi vera hanım'ın hikayesini okumak isteyenler için;
    (bkz: karakol cemiyeti üyesi rus kontesi vera hanım/#41093460)

    #tarih
  • şikayet et
  • 44162184
  • black friday

    158.
  • efsane cuma, bereketli cuma, muhteşem cuma, kazandıran cuma...vesaire vesaire...

    son 10-15 gündür reklamlarda bol bol rastlıyoruz ya bu klişelere bugünlerde.
    alışveriş çılgınlığı günü.
    nedir bu gün? nereden çıkmıştır?

    abd'de her sene kasım ayının son perşembe günü thanksgiving day yani bizim bildiğimiz adıyla şükran günü adlı bayramdır.
    işte şükran günü'nden sonraki cuma günü de black friday (kara cuma) adıyla alışveriş bayramına dönüşür.
    görsel

    lakin amerikalıların bu şükran günü esasen bir katliam günüdür.

    şöyle ki; 1620'de bugünkü massachusetts'te kurulan ilk kolonilerden biri olan plymouth kolonisi zor günler geçirmektedir.
    kış şartlarında yiyecek bulma zorluğu kolonide açlığa sebep olmuştu ve kolonideki 46 kişi açlık ve soğuktan ölmüşlerdi.(koloni nüfusunun yarısı).

    koloninin tamamı açlık ve ölüm tehlikesi ile karşı karşıyayken bölge yerlileri olan wampanoag kabilesi kızılderilileri, beyaz adamın bu haline dayanamaz, vicdan yapar ve onlara yiyecek verir (rivayete göre hindi ve patates).
    böylece plymouth kolonisi açlıktan ölmekten kurtulur.

    plymouth kolonisi ile wampanoag kabilesi arasında etkileşim başlar. birlikte ateş suyu içerler, ateş çubuğu tüttürürler.
    bildiğimiz anlamda müttefik olurlar.
    görsel

    wampanoag kızılderilileri koloniye gide gele kolonistlerin elindeki silahları görürler ve düşman kabileye saldırmak için onlardan bu ölümcül silahları isterler.
    plymouth kolonistleri de ahde vefa örneği(!) sergileyerek müttefiklerini kırmazlar.
    görsel

    hatta wampanoag kabilesi ile bir olup bu düşman kızılderili kabilesine saldırılar.
    o kızılderili kabilesinden hiç kimseyi sağ koymazlar.
    bugün boston'un içinden geçen charles nehri günlerce kan kırmızı akar...

    işte bu katliam sonrası wampanoag'lar ve plymouth'lar bu zaferin (katliamın) şerefine de büyük bir ziyafet tertiplerler.
    bu katliam şerefine tertip edilen ziyafet yıllar içinde thanksgiving'e, yani şükran gününe dönüşür.
    görsel

    tabi yıllar geçtikçe plymouth kolonisi ile wampanoag kabilesi arasındaki bu müttefiklik unutulur, hatta thanksgiving day kutlamalarına artık kızılderililer davet edilmez, dahil edilmez.
    beyaz adam, wampanoag'ları hor görmeye, aşağılamaya başlar, ötekileştirir...
    sonrası malum zaten beyaz adam tüm kızılderilileri katletmeye, topraklarından sürmeye başlar.
    görsel

    topraklarından sürülüp soykırıma maruz kalan kabileler arasında şüphesiz ki massachusetts'li wampanoag kabilesi de vardır...
    görsel

    işte kara cuma, efsane cuma, bereketli cuma dedikleri alışveriş çılgınlığının altında böyle bir tarihi olay yatar.
    emperyalistler kendilerine ait bayramı bile sizi sömürerek paraya çevrilir.
    ve bunların oyunlarına gelen bizler, aslında hepimiz kendi akrabalarına ihanet eden bir wampanoag'a dönüşmüşüzdür farkına bile varmadan...

    ***********************************************
    kamu spotu: kanından başkasına güvenme...
    ***********************************************

    #tarih
  • şikayet et
  • 44159515
  • cumhuriyet ekonomisi

    1.
  • zannedersem (bkz: biz dolarla uğraşmıyoruz istesek düşürürüz) diyen şahısların doları düşürmek için başvuracakları yöntem.

    sayın hazine ve maliye bakanımız, "istesek doları düşürürüz" derken bunu söylemek istedi(!) diye düşünmek istiyorum...

    zira bugün doları düşürmek istiyorsak, paramıza tekrar itibar ve değer kazandırmak istiyorsak yapmamız gereken şey ulu önder mareşal gazi mustafa kemal atatürk döneminde yapılan ekonomik hamleleri yapmaktır.

    şimdi birtakım liboşlar gelip bir sürü şey zırvalayacak, devletçi ekonomi modelinin çağdışı olduğunu yazacaklar belki.
    ama bizim tek kurtuluşumuz, tek çaremiz budur sevgili çokomel liboşlar...

    olmuyor işte bazı şeyler.
    1950'den beri, hatta 1945'ten beri deniyoruz ama olmuyor...

    o halde özümüze dönüp cumhuriyet ekonomisini referans almalıyız...

    neydi cumhuriyet ekonomisi?

    siz narenciye satıp fabrika kuran efsane lideri bilir misiniz?

    o kandırmaz ve de kandırılamazdı...

    o; savaştan çıkmış, elinde hiçbir şey kalmamış bir ülkeyi, tütün fındık incirin sırtında yükselen cumhuriyet haline getirdi...

    uşak ve alpullu şeker fabrikaları tütün ve fındık ile, nazilli basma fabrikası incir ile, kayseri mensucat fabrikası narenciye ile, ereğli dokuma fabrikası domates ile kuruldu.
    görsel

    bizzat atatürk tarafından cumhuriyetimizin ilk yıllarında narenciye, tütün, incir, kayısı, domates ve sair yaş sebze ve meyve satarak kurduğu bazı fabrikalar şunlardı;

    -nazilli sümerbank basma fabrikası.

    -gemlik suniipek fabrikası.

    -bursa merinos fabrikası.

    -izmit kağıt fabrikası(seka)

    -ereğli bez fabrikası.

    -alpullu şeker fabrikası.

    -uşak şeker fabrikası.

    -mke kırıkkale fabrikası.

    -kırıkkale elektrik santrali ve çelik fabrikası.

    -ankara çimento fabrikası.

    -eskişehir şeker fabrikası.

    -turhal şeker fabrikası.

    -izmit, paşabahçe şişe ve cam fabrikası.

    -kayseri bez fabrikası.

    -keçiborlu kükürt fabrikası.

    -sivas çimento fabrikası.

    -karabük demir çelik fabrikası.

    sonraki yıllarda da ulu önder'in bu politikası devam ettirildi.

    karabük ve iskenderun demir çelik fabrikaları, seydişehir alüminyum fabrikası, aliağa ve kırıkkale rafinerileri, limanlar, barajlar hep tütün ile, fındık ile, incir ile, domates, narenciye, bakliyat ile "barter" yapılmak suretiyle kuruldu.

    bu topraklarda halk ve devlet işbirliği ile cumhuriyet ekonomisi sistemiyle bir cumhuriyet yükseltildi.
    görsel

    kurulan her fabrika bir kaleydi. hepsi birer devlet gibiydi adeta.
    görsel

    her biri cumhuriyetimizin milli ekonomisinin birer atar damarıydı...
    halkındı, milletindi.
    bu milletin çocukları, babaları, gençleri, kadınları bu fabrikalarda çalışıp evlerine ekmek götürürler, kaliteli bir yaşam standardı ile yaşarlardı.

    lakin ne yazık ki bunların hepsi satıldı.
    halkın sahip olduğu memleketin öz değerlerinden hiçbiri kalmadı artık.
    hepsi de peşkeş çekildi.
    namertçe, kahpece aldılar milletin elinden altın değerinde kaleleri...

    "devlet kumaş mı üretir" diyerek küçümsediler önce.
    sonra "devlet kağıt mı üretir", "devlet demir mi üretir", "devlet çimento mu üretir", "devlet şeker mi üretir" diye diye aldılar elimizden...

    en son "devlet tank mı üretir" diyerek tank palet fabrikamızı da vererek üzerine tüy diktiler...

    tütün, fındık, ,incir, üzüm, narenciye sırtında yükseltilip inşa edilen cumhuriyetimiz şimdi tam 126 ülkeden tarım ürünü ithal eder hale geldi.

    yani artık bu kafayla tarım ürünü verip karşılığında fabrika kuramayacak hale de geldik...

    ama ben umutluyum şu an artık.
    zira liyakatsizliğin, kokuşmuşluğun ve çaresizliğin dip noktasındayız...

    ve rahat bir nefes alabilmek için cumhuriyet ekonomisine dönmekten başka seçeneğimiz yok...

    efendiler...
    devlet kumaş üretir, devlet sigara da üretir, devlet otomobil, demir çelik ürünleri, şeker, çimento da üretir.
    hatta devlet tarım ve hayvancılık bile yapar.
    görsel

    o küçücük, o minnacık beyinleriniz bunu kabul etmese de hepiniz, her biriniz o sevmediğiniz hatta "çamuriyet" diyerek hakaret ettiğiniz cumhuriyetimizin ilk yıllarındaki ekonomisini model almaya mecbursunuz.

    seve seve değil, seve seve bunu yapacaksınız, yapmalıyız...

    şunu unutmayın ve o çokomel kafalarınıza sokun; atatürk'ün açtığı yoldan, gösterdiği hedeften saptığınız her gün daha da dibi göreceksiniz...

    #ekonomi
    #tarih
  • şikayet et
  • 44091575
  • cadılar bayramı

    173.
  • insanoğlu varolduğu günden beri birtakım doğaüstü varlıklara inanmış, bunlardan dinleri oluşturmuş ve doğaüstü varlıklara dair kültler meydana getirmiştir.
    doğaüstü varlıkları iyi ve kötü ruhlar olarak sınıflandıran insanoğlu, farklı topluluklarda, farklı inanışlarda olmasına rağmen bu doğaüstü varlıklara saygı göstermiş, çeşitli varlıkları, çeşitli yortular ile senenin belli günleri anar olmuştur.
    görsel

    cadılar bayramı da işte bu doğaüstü varlık inancının popüler kültüre malolmuş halidir.

    günümüzde cadılar bayramı olarak bilinen uygulamaların kökeni samhain gecesine dayanmaktadır.
    "samhain" bir kelt toplumu adetidir.
    görsel

    31 ekim gecesi ölülerle yaşayanlar arasındaki perdenin kalktığına inanılır ve insanlar kötü ruhlardan gizlenmek için kostümler giyer, onlara balkabağı-mısır gibi yiyecekler sunardı.
    keltlerde samhain ritüeli kelt toplumunun kanaat önderleri olarak tanımlayabileceğimiz druidler tarafından yönetilir ve yönlendirilirdi.
    görsel

    *****************
    ara not: druidlerin ana tanrıça kybele ile bağlantılarını ve anadolu kökenli olduklarını daha önce yazmıştık.
    (bkz: islam öncesi druid kültürü/#43347450)
    ******************

    keltlerin bu samhain kültü pek çok topluluğu etkilemiş ve farklı topluluklarda farklı isimler almıştır.

    örneğin; slavlarda samhain kültünün sembolü baba yaga olmuştur.
    kafkaslarda ise samhain gecesinde ritüele dahil edilen doğaüstü varlıklara obur adlı verilmiştir.

    işte batı toplumlarındaki cadılar bayramının kökeni olan samhain'in türk mitolojisindeki karşılığı karakoncolus'tur.
    bu adetlerde kutlamalar, yiyecek sunmalar her topluma göre farklılık gösterdiği gibi, bu etkinlikler yine farklı toplumlarda farklı günlerde kutlanırdı.
    görsel

    bizdeki karakoncolos'un ocak ayının 14'ünde ortaya çıktığına ve insanlarla temas kurduğuna inanılır.
    görsel

    bu efsane bugün karadeniz'de, trabzon'da kalandar gecesi olarak hala devam etmektedir.
    eskiden trabzon'un köylerinde karakoncolos'tan korunmak için geceleri kapı önüne kuymak bırakıldığı söylenir.

    günümüzde kalandar gecesi adıyla sürdürülen gelenekte gençler yüzlerini boyayıp horon oynar, çocuklarsa kapı kapı dolaşıp hediyeler toplar.
    görsel

    karakoncolos gecesi ege'de congalaz olarak adlandırılır. teke yöresinde ise congala denir.

    karakoncolos günlerinin balkanlardaki yansıması ise bocuk gecesi adı verilen etkinliktir.
    görsel

    orta çağ'dan kalma bir gelenek olan bocuk gecesi'nde yüzler boyanır, ateşler yakılır ve kabak tatlısı pişirilir.
    günümüzde tekirdağ ve edirne'de kutlanan bocuk gecesi'nde bocuk'un(karakoncolos) ahırdaki hayvanlara zarar vermemesi için ahırlara bir tepsi kabak tatlısı bırakılır.
    görsel

    bugün pek çok batı adeti olarak bildiğimiz uygulama ve halihazırda anadolu'da özellikle köylerdeki bazı adetler kökeni türk mitolojisine dayanan etkinlikler ve adetlerdir.
    bunların en bilineni ise noel döneminde çam ağacı süslenmesidir.
    (bkz: noel ağacı süslemek bir türk geleneğidir)
    (bkz: nardugan bayramı)

    sonuç olarak cadılar bayramı asla bir hristiyan adeti değil, türkler de dahil olmak üzere, dünyadaki tüm toplumların farklı adlar altında binlerce yıldır kutladıkları bir etkinliktir.

    #tarih
    #mitoloji
  • şikayet et
  • 44073547
  • harf devrimi

    35.
  • bugün 92. yıldönümü olan kutlu devrim...

    harf inkılabı, bir halta benzemeyen, saçma sapan ve çağdışı ucube arap alfabesini terk edip, müthiş, kolay, anlaşılır ve modern alfabeye geçmemizi sağlayan inkılaptır.

    bugün "harf inkılabı ile bir gecede cahil kaldığını" zanneden sersem bir topluluk var ülkemizde.

    peki harf inkılabının yapıldığı tarihte gerçekten bir gecede cahil mi kaldık?
    1 kasım 1928 tarihinde atatürk'ün harf devrimi yapıp halkı bir gecede cahil bıraktığı gün(!) halkın yüzde 92'si okuma yazma bilmiyordu...

    yüzde 92...

    yüzde 92'si okuma yazma bilmeyen, osmanlıca yazamayan, okuyamayan bir halk, bir gecede nasıl cahil kalabilir?
    okuma yazma bilen kalan nüfusun çoğu ya devlet memuru, ya ordu mensubu, ya da gayrimüslimlerdi.
    zaten bu kalan nüfusun çoğu osmanlıca okuyup yazdığı gibi, aynı zamanda batı dillerini bilen, konuşan ve latin harfleri ile yazılan her türlü matbuata aşina kişilerdi.

    esasen osmanlı coğrafyasında harf inkılabı yapılması uzun zamandır düşünülüyordu.
    örneğin saray erkanı latince yazabiliyor, batı dillerinde yazılmış kitap, gazete ve dergileri takip ediyordu.
    osmanlıcayı bırakıp latin harflerine geçmek ikinci abdülhamid'in fikriydi.
    bakın, abdülhamid bu konuda epey çalışmalar yapmış, hatta kendisi için latin harflerinden bir logo yaptırarak zatı şahanelerine ait resmi bir antetli kağıt dahi bastırmıştır.
    görsel

    daha eski dönemlerde de bunların örnekleri vardır.
    padişah abdülaziz, fransız kraliçesi eugene ile latin harfleri kullanarak mektuplaşmaktaydı.

    ikinci mahmut'un ve üçüncü selim'in de yabancı neşriyatları takip edip latin harfleri kullandıklarını biliyoruz.
    bu arada yukarıda da bahsettiğim üzre saray erkanından örnek vermek gerekirse, üçüncü selim'in kardeşi hatice sultan da latin harflerini kullanmaktaydı.

    hatice sultan'ın fransız ressam Antoine Ignace Melling'e yazmış olduğu şu mektup da bunun en güzel örneğidir sanırım.
    görsel

    tabi bugün kendini osmanlı torunu zanneden ve harf devrimi ile bir gecede cahil kaldık diyen zevat bunları hiç bilmez...

    osmanlı'nın da geçmek isteyip geçemediği latin harfleri, modern dünyaya adapte olmak için bir zaruretti...
    osmanlı bunu yapamadı, ama genç türkiye cumhuriyeti henüz 5 yaşındayken bunu başardı...

    "başardı" diyorum zira harf inkılabı büyük bir başarıdır.
    1928 yılı itibariyle türkiye'de okur yazar oranı yüzde 8 ila 10 arasında iken, harf devriminden sadece 7 sene sonra 1935 yılında okur yazar oranımız(üstelik latin harfleri ile) yüzde 20'nin üzerine çıkmış, atatürk'ün vefatına kadar bu oran yüzde 25'lere ulaşmıştır.

    yaşasın türkçemiz, yaşasın alfabemiz...

    ne mutlu türküm diyene...

    #tarih
  • şikayet et
  • 44071854
  • 1 kasım 1922 saltanatın kaldırılması

    24.
  • bugün itibariyle 98. yıldönümü olan hayırlı olay.

    öncelikle şu iyi bellensin ki, padişahlığın, saltanatın bir hükmü, gücü, kudreti olmadığı için, padişah kendi kendini basiretsiz hale sokup bir ingiliz kuklası haline geldiği için saltanat kaldırılmıştır.

    padişah'ın ingiliz kuklası olduğunu biz yıllardır anlattıkça bazıları inanmıyor.

    peki bizim padişahın bir ingiliz kuklası olduğunu sadece bizim kaynaklarımız yazmıyor ki!
    ingiliz kaynaklarından şöyle bir örnekle bunu izah etmeye çalışayım...

    1 kasım 1922 de saltanatın kaldırılması ile birlikte ingilizlerden sığınma talep eden islam halifesi vahdettin'in halifelik sıfatından yararlanmak isteyen ingilizler, vahdettin'i hindistan'a yerleştirmek ve halifelik sıfatı sayesinde oradaki müslümanları kontrol altında tutmak istemiştir.

    bunun üzerine ingiliz hükümeti hindistan bakanlığı vasıtasıyla hindistan'ın nabzını yoklamıştır.

    lakin 10 kasım 1922 de hindistan kral naipliği'nden hindistan bakanlığı'na gelen mektup bu planları suya düşürmüştür.

    ışte gelen o mektubun tam metni;

    --spoiler--
    "padişahın halifeliği dışında, kendisi hindistan’da pek az tanınmıştır ve türkiye’nin işgali sırasında, onun ingilizlerin aleti olduğundan kuşkulanılmaktadır.
    dolayısıyla, genel eğilime göre onun tahttan indirilmiş olması hindistan’da ilgisizlikle karşılanmıştır. mustafa kemal ise ülkesinin kurtarıcısı ve islam’ın şampiyonu olarak görülmektedir. ” (ida, fo 371/7913/e 12699: kral naibinden hindistan bakanlığı’na ivedi, özel ve gizli telgraf, 10.11.1922)
    --spoiler--

    ne demiş?
    "mustafa kemal ülkesinin kurtarıcısı ve islâm'ın şampiyonudur." demiş.

    başka ne demiş?
    "padişah ingilizlerin kuklasıdır onu ülkemizde istemiyoruz" demiş.

    hayırlı saltanatlar o halde...

    #tarih
  • şikayet et
  • 44071674
  • mustafa kemal atatürk

    13660.
  • 1930'lu yıllarda ülkemizin düşeceği şu halleri görüp bize mesajlar veren siyasi deha...

    bakınız şu binayı pek çoğunuz bilirsiniz;
    görsel

    bilmeyenler için burası istanbul lisesi ana binası...

    bu tarihi bina 1897 yılında fransız mimar Alexandre Vallaury tarafından inşa edilmiştir.

    lakin bina lise olarak inşa edilmemiş, duyunu umumiye binası olarak inşa edilmiş olup, uzun yıllar duyunu umumiye genel merkezi olarak osmanlıyı sömürmüş bir kuruma hizmet etmiştir.

    lakin cumhuriyetimiz ilan edildikten sonra osmanlı'dan bize kalan borçların çoğunun ödenmesi ile bu bina 1930'lu yılların başında yeniden türkiye cumhuriyeti'nin envanterine dahil olmuş, binanın hangi amaçla kullanılacağı hususunda mustafa kemal atatürk'e danışılmış, atatürk'de bu binanın istanbul lisesine tahsis edilmesini istemiş.

    ama atatürk bir de şerh koymuş;
    "bu binanın neden yapıldığını sakın unutmayın..."

    unutursak yine aynı duruma düşerdik.

    ve biz o binanın neden ve ne maksatla yapıldığını unuttuk...

    muhtemeldir ki osmanlı'nın iflas ettiği muharrem kararnamesi dönemlerini yeniden yaşayacağız.

    yeni duyunu umumiyeler gelecek, ülkemizin vergilerine, yoksul halkımızın boğazından geçen nafakaya yeniden el konulacak bu gidişle.

    çünkü bu millet mustafa kemal atatürk'ün yolunda yürümedi, onun yolundan ayrıldı ve hakettiğini buldu...

    istanbul lisesi binası neden yapıldı? sakın unutmayın...

    ama unuttunuz...

    lütfen okuyunuz;
    (bkz: osmanlı nın iflasını bilale anlatır gibi anlatmak/#40971319)

    #tarih
  • şikayet et
  • 44052213
  • eğer

    33.
  • "eğer..." bir tek bunu diyerek, tek bir kelime ile neler anlatabilirsiniz?

    antik yunanistan'da büyük iskender'in babası makedonya kralı filip, bütün yunanistan'ı tek bir bayrak altında toplamak, hakimiyeti altına almak ister...
    büyük bir ordu toplar ve yunan şehir devletlerini tek tek hakimiyeti altına almaya başlar.

    atina, megara, tebe, korint, argos, patras, megalopolis, tegea...

    bütün yunan şehirleri birer birer makedonyalı filip'in hakimiyeti altın girmiştir.

    direnen bir tek şehir vardır; sparta...

    filip bütün yunanistan'ı hakimiyeti altında tutabilmek için sparta'nın da ele geçirilmesi gerektiğinin farkındaydı.

    ordusunu topladı ve sparta sınırına dayandı.

    spartalılar bildiğiniz üzre tarih boyunca cesaretleri ve savaşçılıkları ile nam salmışlardı.

    bir de pek konuşmamaları, konuştuklarında da kullandıkları kelimeleri dikkatli seçmeleriyle...

    ordusunu sparta sınırlarına dayandıran filip sparta meclisine bir mesaj gönderdi;
    "Eğer hemen teslim olmazsanız, ülkenizi işgal ederim. Ve eğer işgal edersem, sahip olduğunuz herşeyi yağmalayıp yakarım. Ve Lakonya'ya(sparta) girersem büyük şehrinizi yerle bir ederim..."

    ertesi gün spartalılar kral filip'e cevap mektuplarını yolladılar.

    filip mektubu açtı, sadece tek kelime yazıyordu.

    "eğer..."

    görsel

    ----------------------------------
    not: bu hikaye, 9 eylül 1922'de izmir'in işgalden kurtarılmasının ardından ordumuza çanakkale üzerine yürüme talimatı veren ulu önder mareşal gazi mustafa kemal atatürk'e, ingilizlerin ultimatom vermesinin ardından çanakkale'ye yürüme kararından vazgeçilmesi yönünde ısrarcı olan kişilere anlatılmıştır.

    ordumuzun çanakkale'ye yürüme talimatından sonra ingilizler; "eğer türk ordusu çanakkale müstahkem mevkiine girerse savaş kaçınılmazdır, ordunuzu yok ederiz" şeklinde ultimatom vermiştir.
    ingilizlerin bu ultimatomu izmir'de bulunan atatürk'ün çevresinde rahatsızlık yaratmış ve harekattan vazgeçilmesi istenmiş.

    işte atatürk yanındakilere binlerce yıl önce spartalıların verdiği bu cevabı vermiş; "eğer..."

    işte atatürk "eğer" diyerek kararlı duruş sergilemiş, ordumuz çanakkale müstahkem mevkiini geçmiş, ingilizleri ve sair işgal kuvvetlerini mudanya'da mütareke masasına oturmaya zorunlu bırakmıştır.

    peki ya bizi mahvedeceği şeklinde ultimatom veren ingilizlere ne olmuş biliyor musunuz?

    ordumuzun çanakkale'ye girmesiyle lloyd george hükümeti savaş kararı almış, ama ingiliz dominyonları bu karara uymayacaklarını, yeni bir savaş için asker göndermeyeceklerini belirtmiş, bu da ingiltere'de krize sebep olmuş ve lloyd george hükümeti istifa etmek zorunda kalmıştır.

    bu olay da tarihte "çanakkale krizi" olarak geçer. (bkz: chanak affair)

    #tarih
  • şikayet et
  • 44047084
  • kanuni döneminde osmanlı sarayı

    1.
  • osmanlı'nın en güçlü en ihtişamlı döneminde, padişahın yaşadığı, devlet işlerinin idare edildiği "yeni saray" olarak bilinen saraydır.

    ama bu sarayın durumunu tarif edince muhtemelen kendini osmanlı torunu zanneden akp'liler üzülecek, hayal kırıklığına uğrayacaklardır.

    zira osmanlı'nın o en parlak döneminde, 3 kıtaya yayılmış imparatorluğun sarayı lüksten şatafattan son derece uzak ve sade imiş...

    şimdi, kanuni döneminde istanbul'da ticaret yapan, kanuni'ye ve şehzade selim'e danışmanlık yapan, tüm avrupa ülkelerine, krallarına faizle borç veren josef nasi ve halası(aynı zamanda kaynanası) dona gracia mendes'in osmanlı saray izlenimlerine bakalım...

    josef nasi'nin osmanlı sarayı izlenimleri;

    --- spoiler ---
    dünyanın en güçlü hükümdarı burada mı oturuyor?
    selam kapısı denilen yeri geçtiğimde karşımda olağanüstü bir saray bulmayı hayal ediyordum.
    belki venedik, paris ve roma'da gördüklerim gibi değil ama en azından bizans'ın diğer ihtişamlı yapıları gibi bir yer...
    oysa karşımda gördüğüm şey sadece tevazu ile açıklanabilir.
    hatta abartılmış bir tevazu...
    saray birbirine eklenmiş odalardan oluşuyor.
    ne ince sanat ürünü taş oymalar, ne de heykeller, kabartmalar...
    sinan niye hiç saray yapmamış? (mimar sinan)
    kendi yaptırdığımız saray bile bundan daha ihtişamlı. (belvedere sarayından bahsediyor)
    üstelik burası yeni saray...
    grand turko (fatih) döneminde daha eski bir saray varmış, sonra ihtiyaç artınca burası yapılmış. ama dünyaya hükmeden adam böyle sade bir yerde oturabilir mi?
    --- spoiler ---

    -------------------------

    dona gracia mendes'in saray ve harem izlenimleri;

    --- spoiler ---
    sarayı fazla sade bulmuştum, ama harem benim evimden bile sade...
    öyle insanların sürekli yiyip içip eğlendikleri bir yer değil.
    herkes sessizce ve belli bir düzen içinde işini yapıyor.
    hani avrupa saraylarının duvarlarında resimler, süslemeler olur ya, burada hiç süs yok.
    bazı duvarlara incecik ipek halılar asılmış. yerlere de yolluk dedikleri dokuma halılardan sermişler.
    pencerelerde cam yok. onun yerine renkli vitraylar var.
    padişah'ın has odası gibi, hürrem'in de kendine ait bir odası var.
    harem'deki en büyük oda bu imiş. bizim en küçük salon kadar anca...
    hürrem sultan yaşlanmış, ama yine de güzel bir kadındı. gençliğini görmek isterdim.
    son derece sade ama zarif giyinmişti.
    altında şalvar dedikleri pantolona benzer kıyafet vardı.
    üzerinde yenleri uzun sade bir cepken.
    hiç mücevher takmamıştı. sadece başındaki ufak serpuşa takılı ufak bir elmas vardı...
    --- spoiler ---

    ----------------------------------------

    evet...
    devir osmanlı'nın en güçlü olduğu, dünya lideri olduğu devir sevgili arkadaşlar.

    osmanlı sarayı son derece sade.
    hatta bir osmanlı vatandaşı olan nasi ailesinin evi koskoca dünya liderinin sarayından daha ihtişamlı.

    osmanlı sultanının eşi hürrem ve harem de aynı şekilde sade...

    yani öyle altın varaklar, altın klozetler, milyonluk mobilyalar ve dekorasyonlar yok...

    peki bugün kendine "osmanlı torunu" diyenler ve osmanlı'yı dirilttiğini zannedenler neden lükse ve ihtişama bu kadar düşkün???

    acaba kanuni dönemini araştırsalar, yavuz dönemini, fatih dönemini iyice araştırsalar.
    o günlerin saray yaşamı hakkında bilgi sahibi olsalar utanırlar mı?

    hiç zannetmem.
    arsız utanır mı hiç?

    bunlar osmanlı torunu değil, bunlar osmanlı da değil...bunlar bambaşka bir şey...

    #tarih
  • şikayet et
  • 44021547
  • 1942 yılında ağrı dağına çıkan türk askerleri

    1.
  • o günün şartları altında "ulaşılmaz" olarak nitelenen ağrı dağına çıkan ve şanlı al bayrağımızı ağrı dağının en yüksek 3 noktasına diken bu tepelere de "atatürk", "inönü" ve "çakmak" tepeleri ismini veren türk askerleri/subaylarıdır...

    arka fonda da verdi'nin grande march'ı çalıyor, harika bir video;
    https://streamable.com/njc3nw

    #tarih
  • şikayet et
  • 44013459
  • yunanı denize döktük zırvası

    6.
  • zırva falan değil, kanıtlı belgeli türk zaferine dair bir gerçektir.

    "yunanları nerde denize döktük, nasıl denize döktük" diye zırvalayan bir sürü müptezel türedi.

    bakın, yunanları denize döktüğümüzün belgesini paylaşacağım birazdan.

    üstelik bunu söyleyen biz değiliz bizzat yunanlar söylüyor bunu;
    https://youtu.be/9GUWtbNjDKI?t=620

    burada konuşan şahıs kanada'da yaşayan bir anadolu rumu.

    dedesi yunan ordusunda savaşmış ve canını zor kurtarmış. dedesinin kardeşi ise izmir'de milli kuvvetlerimiz tarafından cezalandırılmış.

    adam kurtuluş savaşı araştırmalarına yıllarını vermiş.

    bakınız yunanların denize döküldüğünü videoda gayet açık bir şekilde anlatıyor.
    "türk kuvvetlerinden kaçan yunanlar fransız gemilerine tırmanmaya çalıştılar ama fransızlar halatları kestiler" diyor...

    ingilizce bilmeyenler için alt yazı seçeneği de mevcut.

    milli mücadeleyi küçük gören, karalamaya çalışan namussuz şerefsizler...,
    gidin kanınızı ölçtürün siz...

    #tarih
  • şikayet et
  • 44010176
  • Gündemdeki Haberler
    güncel Önemli Başlıklar