bugün

arka beşlide dört apaçi arasında mahsur kalmak

aaaah gene bogün gene bogün, mahzun kaldım, apaçiler sardı dört bir yanımı, minibüs köşelerinde anam mahsur kaldım mahsur kaaal dııım dımı dımı dım...

'hayat sürprizlerle dolu' lafını çok duyar idim fakat hiçbir zaman bu denli dank etmemişti kafama, hiç bu kadar içine girmemiştim olayın, hiç bu kadar içimde hissetmemiştim, memiştim...

sabahın 7 sinde uzandığım yatağımdan, 12 sularında bir hışımla kalktığımda, suların kesik olduğunu görmem, zaten canımı yeterince sıkmış ve geçireceğim iğrenç gün hakkında bana ipuçları vermişti ama yine de bu çok ağır oldu lan.

koştur koştur otobüs durağına gittim, gözlerim mahmur.
apartman çıkışımızdan itibaren, ümraniye belediyesi çalışanları, sokağımızı delik deşik ettiğinden, can mantarı arayan süper mario havasında, ayağında gümüş halhalla çaydan geçen ezo gelin kıvamında, seke seke gittim o durağa.. seke seke derken, can yücel geçti aklımdan, sonra yine bir çukurdan sekerken orhan veli... ve nasıl oldu bilmiyorum, bir de damdaki deli...

tuhaf çağrışımların yerli yersiz fikirlere sürüklediği taştan ağır başım ve o başı taşıyan çamura bulanmış ayaklarımla apar topar vardım otobüs durağına.

birkaç dakika içinde gelen minübüse biniverdim, zaten vazgeçilmez zevklerim arasında, otobüs durağından minibüse binmek ilk sıradadır.
hayvan oğlu hayvana bak, otobüs durağından minibüse biniyor, görgüsüz.. şeklindeki kınamalara da hiç aldırış etmişliğim yoktur.

neyse, bindim minibüse ve arka beşlideki o boşluğa hemencecik oturdum...

işte film, tam da burda başladı.

nereye düştüğümü, 'şurdan bir çarşı' uzattıktan sonra anladım.. sağ yanımda 2 adet kıristiyano ronaldo *, sol yanımda 2 adet nani.

aha dedim yaprağı yedik, sikmeseler bari.

suların kesik olması hasebiyle duş alamadığım için, yine memleketimden insan manzaraları'nda, haydarpaşa garı merdivenlerine oturup, sivri ve uzun burnu, çopur yanaklarıyla, biteviye tuhaf şeyler düşünmekle meşhur olan galip usta misali, şimşek gibi bir soru geçti aklımdan;

'dün gece 31 çektim miydi la?'

hani haksız da sayılmam, beynimi suçlamadım bu düşüncesinden dolayı, zira feci derecede güne cenabet başladığımı düşündürecek bir ortamdayım amk.

düşündüm düşündüm ve rahatlattım kendimi, hayır 31 falan çekmedim dün gece. * * *
oh deyip rahatladım bir anda ve kendimi ortamdaki o müthiş muhabbetin akışına bıraktım.

sağ köşede -ki minibüsün en güzel yeridir- bacak bacak üstüne atmış, çakma parfümünün kokusunu ve iğrenç pembe gömleğini siktiğim o küpeli arkadaş, tam tersi yönde, sol yanımdaki köşede oturan, jöle firmalarının kobayı olduğu her halinden belli olan ve daha çok dmf ronaldo olarak düşündüğüm * o elemana hunharca pöykürüverdi;

-la gökhaaan bah bah baha bah la bah

(dışardaki bir hatunu gösteriyor)

+ooo iyiyimiş ganka, en az bir kilo amcık vardır onda
-zaaaaaa xd

(bu xd olayını artık yüzlerde görebiliyorum ben)

bu arada sanmayın ki, bu konuşmalara tek şahit olan benim.
bütün minibüs ahalisi, iki ayı oğlu ayının oğlundan kaç kilo amcık çıkar, onu düşünüyor.

ve gayriihtiyari bir şekilde geriye dönen gözler, nedense bende odaklanıyor.
inanılmayacak derecede rahatsızım, fevkalade gökhan zan altındayım ve ölürcesine gökhan gönül dostlarını arıyorum.

etrafa; ben onlardan değilim amca, vallaha ben demedim teyze, naazaman didim hacı... bakışları atıyorum, yüreği pır pır eden ıslak sokak kedisi yavrusu gibi masum ve mahzun duruyorum.. ama nafile...

bu sırada, o ana kadar hiç seslerini çıkarmamış olan ve köşelerdeki ibnelere kıyasla daha bir insana benzeyen, hemen aralarında bulunduğum o iki eleman da, diğerlerinden aşağı olmadıklarını gösterip, içlerindeki hayvanları salıveriyorlar ortalığa;

*hacı bunun amıhına goyyim, geçen istiklalde bitanesini gördüm, nası bi giyinmişse hamunagoyyim, saniyesinde çadır
=he la ben de vardım * * bu mala dedim gidek gonuşak
-tırsmıştır la bu
*tırsarım tabi olum, o travestiydi zaten
=siktir lan gaymak gibi garıydı işte
+travestiyse daha iyi olum, yüzük gibi göt vardır onda, off

(senin betimlemelerine atlayayım gökhan hayvanı, betim benzim aktı amk)

bu hayvan dili ve edebiyatı muhabbeti fütursuzca seyrine devam ederken, dikiz aynasından müşteri memnuniyeti kaygısıyla delici bakışlar atan genç ve haşin şoförümüzün olaya el atmak gibi bir düşüncesi olduğu fikrine kapıldım.

heyhat kapıldım gidiyorum apaçi ortamına
ey yolcular diyorum, söyleyin, inecek var kaptana...

tam; kaptanzade ali rıza bey, müsait yerde isyan edecek var.. diyecektim ki, kaptan olaya girdi;

#la halit, az yavaşıng la, hayvan mısınız?

oha, arkadaşmış lan bunlar, olum noluyo lan, bu yolcular falan da figürasyon mu yoksa? kamera şakası mı bu? kamera nerde? burdan almanyadaki halama...

-ok hacı raad ol, al bi malbuş veriim de barışak
+malbuş içilir mi lan, at boku gibi amınagoyyim

(gökhan bi siktir git)

minibüs şoförü genç arkadaşımızın da bu ibnelerle mahalle arkadaşı olduğunu ve ortamdaki diğer herkesin, her geçen dakika mevcut durumdan rahatsızlıklarının arttığını anladıktan sonra, üzerimde müthiş bir sosyal sorumluluk, yükümlülük, hükümlülük ve apış aramda koca taşşaklı bir bülük hissettim, bir telefon kulübesi aramaksızın sıyırdım kıllı bağrımdan gömleğimi ve haykırdım;

>beyler ayıp oluyor!

dın.. dın... dın.. alttan müzik girdi, bütün başlar geriye döndü, şöför sağa çekti, inek dağa kaçtı, tüm şehir bana küstü, bir kedim bile y..

minibüsün soğuk tenhalığında, ürküten sessizlik, anadan üryan geziniyordu.. (ı ıh, gökhan kadar olamadım)

uzun süren bu sessizlik ve mahşerin 4 haplısındaki tepkisizlik, daha bir cesaret verdi ve devam ettim;

>amına koyduğumun evlatları, alayınızı sikerim, kan alırım götünüzden, siktirin gidin lan bu minibüs.. tamam tamam, bunlar aklımdan geçirdiklerim. şöyle devam ettim;

>deminden beri sesimi çıkarmıyorum ama yeter yani milleti huzursuz ettiğiniz, biraz saygılı olun, illa sizin dilinizden mi gonuşak?

dikkat ettiyseniz, cümlenin sonuna doğru bir gestus örneği sergiliyorum, zaten o ana kadar bunu neden yapmadım diye de, içten içe hayıflanıyorum.

zira onlar ronaldo ve naniye benzerlerken, ben bildiğin rivaldoyum, şahin k yım, tecavüzcü coşkun'um, nuri alço'yum... hele bir de pis sakallarım ve uykusuzluktan kaynaklı dolgun göz altı torbalarımı hesaba katarsak, kalu beladan beri tıraşa, kadına ve hoyrat bozkır kokusuna hasret hakan balamir'im, alayını sikerim!

90 lı yıllar kayseri'sinin, en ücra kenar mahallelerinden birinde büyümüş, her türlü uzun ense, yumurta topuk, pembe gömlek, oltu tespih kombinasyonuna aşina ve özünde eski bir apaçi olan ben, bu şekilde bu rezilliğe son verdim.
ve finali; kaptan müsait yerde arkadaşlar inecekmiş! diyerekten, yaptıktan sonra, tüm minibüsten şukuları kaptım ve çarşıda inip insanların arasına karıştım..

nihayet, artık sesli gülebilirdim.

1 kilo amcık... zaaaa sesli güldüm piç!

editim la
güncel Önemli Başlıklar