bugün

kırılmak

üniversite'ye girdiğikten sonra herşey'in iyi gideceğini sanırsınız ilk başta. sevmeyerek, istemeyerek te olsa mühendislik bölümüdür, iyidir, hoştur. kalacak yerdi, gidip gelmeydi derken ilk dönemi boş geçmişinizdir ve bu arada hayatınıza bir hatun girivermiştir, hem de hiç beklemediğiniz bir anda ve hiç beklemediğiniz bir şekilde. müzikle uğraşıyorsunuzdur belki, belki bas gitar çalıyorsunuzdur ve mutlu olduğunuz lise grubunuz öyle ya da böyle devam ediyordur. beste idi, cover idi, sevgiliyle buluşma idi, okulda derslere katılıyorsunuzdur bir şekilde sürüyordur hayat, pek üstünde durmazsınız.

2. seneye geçtiğinizde, yahu ben mühendislik değil de konservatuar okuyayım derseniz eğer... işte o andan itibaren olaylar gelişmeye başlar.

önce içinizi kemirir, eğitim sistemi kötüdür zaten, jeolog adaylarını bir odaya toplamışlardır ve üniversite hayatı boyunca 2-3 kez dağ tepe gezdireceklerdir. halbuki jeolog'lar dağ taş gezerler yahu! diye bir kıllanırsınız, sevmeyerek girdiğiniz okul gözünüzde daha bir büyür, uzar, içinizden okula gitmemek gelir. ve eğer gerçekten nefret etmeye başlamışsanız durumdan okula gitmemeye başlarsınız. tabii bu arada sevgili ile devam edilmekte ve "aşk" kelimesinin ne anlama geldiğini de öğrenmektesinizdir. eve de çıkılmıştır, hatta ev arkadaşlarından biri grup arkadaşınızdır (oh ne ala değil mi?). okula gitmemeye başlayınca sanıyorsunuz ki konservatuara hazırlanacak bu çocuk değil mi? cevabı malesef ki hayır. sabah 7'ye doğru yatılır, akşam 5 gibi kalkılır. tabii ev arkadaşları sizi pek severler, "olm niye gitmiyorsun okula ya, haha" gibi telkinlerde bulunurlar. pek umursamazsınız, bilgi edinmeye çalışırsınız girmek istediğiniz bölümle ilgili, sınavlarla ilgili, sonra uzunca çalışmalar içine girersiniz. derken 1. sınıf biter, ilk dönem sakat geçmiş olmasına rağmen ikinci dönemde 7 dersin 5 inden geçmişsinizdir. yaz gelir, grup çalışmaları yapılır, sevgili ile gezilir.. oh ne ala memleket derken yaz biter. siz bu okul böyle gitmeyecek dersiniz, ev beni biraz bozdu diye istanbuldan servisle gitmeye gelmeye başlarsınız. her şey iyidir. biraz fazla yorulursunuz ama hayatınız daha düzenlidir, sabah erken kalkarsınız, okula gidersiniz, dersler düzelmiştir. sevgili ile ara daha iyidir (hani hatun da istanbul'da daha sık görüşüyorsunuz pek berhudarsınızdır falan * ). grupla da ilgilenirsiniz gayet, ama içten içe hala konservatuar istemektesiniz. ses mühendisliği. zaten grubunuzun vokali de özel bir üniversitede ses mühendisliği okumaya başlamıştır ve bir çok şey öğrenirsiniz bölümle ilgili kendinizi çok daha fazla kaptırırsınız. 2. sınıfta ilk dönem de biter 10 dersin 8'inden geçmişsiniz 1. dönemi toparlamışsınız ohhh mis! 2. dönem eve tekrar dönersiniz aynı arkadaşların yanına hem de!(J:"hehe toparladım len dersleri" ev arkadaşı "eferin len tek t.şak. yine bozma da.."). yine okuldan soğumuşsunuzdur, yine eski vampirik uyku düzenine dönmüşsünüzdür ama çılgınlar gibi müzikal birikim edinmişsinizdir (en azından kendinize kıyasla). olaylar gelişirken bir de bakmışsınız 2. sınıf bitmek üzere, araya sevgiliyle tartışmalar girse de hoş gidiyor hayat, evdekilerin haberi yok pek tabii okul mevzularından (baba:"oğlum okul nasıl gidiyor?" J:"iyi ya işte sınavlar mınavlar.") bas gitar çalarsınız bolca bu süre içinde ayrıca kitap okursunuz, internet'te gazete de boldur, online oyunlar falan. derken 2. sınıf biter, 2 dersten geçilmiştir koskoca bir yılda. oh ne ala.. yaz gelir sevgili ile bozuşmuşsunuzdur bir sebepten. yeni ekipman için kredi çekersiniz dayınız'ın kefil olmasıyla. 2 ay çalışırsınız şans eseri bulduğunuz dolgun maaşlı bir işte. bir yazı sevgilisiz ama grubunuzla geçirirsiniz, besteler vardır bitirelecek. ama çok ta içinize sinmez grupla yapılan çalışma, çünkü ev arkadaşınız gitarla pek ilgilenmemektedir ve grubun lead gitaristi olmasına rağmen gruba pek katkı yapmamıştır, çok sevdiğiniz bateristiniz de şarkıları unutup durmaktadır (bu arada gruptaki herkesle dostluk bağları inanılmaz kuvvetlidir, lise 2 den üniversite 2 ye kadar bir ton zamanı birlikte geçirmişsinizdir, doğum günleri, geziler, dertleşmek...) neyse..

yaz bitiminde sevgili ile barışılır, zaten konu da öyle büyütülecek bir konu değildi.. (öyle değil mi bebek?). bir kaç bitmiş beste vardır grubunuzla elinizde, oh her şey güzel olacaktır müzikal açıdan en azından!

(dipnot:şimdi siz merak ediyorsunuzdur, yahu bu çocuk niye konservatuar, konservatuar diye bıt ötüyor da niye sınavlara girmiyor diye! yemedi arkadaş, yemedi işte.. baba asker, yediremedik. kaldı ki kendime yedirebildim mi? orası da muallakta, hayatımın muallakta olması gibi.)
üniversitede 3. yılınız. gruptan ufak tefek yorulmuşsunuzdur, grubun lead gitaristi ile bateristinin grubu pek sallamadığını zannediyorsunuzdur. sevgili ile araya daha sık tartışma girmektedir, yine de b*k sürmezsiniz kendinize, yine de sevgiliye de sürmek istemezsiniz. olur arada böyle şeyler, tadı tuzu. sonra birden sevgilinin erasmus planı gelir önünüze! üzüldüm sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz, onun adına çok sevindim! hem de yegane metal ülkelerinden isveç'te! oh, oh, oh... ilk dönemi de müzikle, diziyle, yemek yemeyle geçirirsiniz. araya dandik bar grupları girer, kimse'nin gerçekten iplemediği ama arada sahne almak için hoş olan gruplar. 3. sınıfın 1. dönemi de arada okula uğramışsınızdır. 3 ders geçersiniz. ama bir yandan da dersler birikmektedir. 2. döneminde sevgili gider isveç'e ilk ay sıkıntılı geçer, görüşüyorsunuzdur ama msn'den, arada telefondan... gel der, gel sevgilim isveç'e seni çok özledim der. gitmezsiniz... sebebini sevgili anlamaz, çünkü siz ona müzik enstrümanı almanız gerektiğinden falan bahsedersiniz, paranızı oraya harcamanız gerektiğini düşünürsünüz. bozulur, onu önemsemediğinizi zanneder.. ayrılık çanları çalar ve ayrılırsınız.. (şimdi diyeceksiniz ki klasik erasmus bozgunu, kızın canı seks ister gider milletle yatıp kalkar döner barışılır felan filan.. hayır efendim bu öyle bir durum değildi, zaten ilişkide çok çatlak vardı ve kimseyle birlikte olmadığını net biliyorum o süre içerisinde, ileride nasıl bu kadar emin olduğumu anlayacaksınız, tabii eğer buraya kadar dayanabildiyseniz * ). grup'tan ev arkadaşınız olan lead gitarist "bozuntusu"nu (e sinirinizi o kadar bozar ki artık bozuntu olmuştur.) çıkarmayı planlarsınız. bunun için beyoğlu the beatles kafeye gidilir (grup toplantıları, grup için önemli anlar hep orada yaşanmıştır çünkü.). konuşmaya başlanır. 3 kişi karar almıştır, gruptan çıkaracağız diye... tabii içinizde lan keşke böyle olmasa diye hala üzülmektesinizdir ama profesyönel düşünmek zorunda hissedersiniz kendinizi bu böyle gitmez arkadaş dersiniz. konuşmaya girilir, böyle gitmiyor vs. vs. derken lead gitarist "grubu dağıtıyor muyuz?" der ve vokalist arkadaş "evet." yanıtını verir. bir an başınızdan aşağı kaynar sular dökülür, lan bunun böyle olmaması gerekiyordu! diye isyan edersiniz. tam 2 saniyelik bir durumdur bu. ama bu şekilde olması daha iyi olacaktır, çünkü lead gitaristi çok seversiniz, dostsunuzdur, her ne kadar yeterine iyi çalamıyor olsa da üzülmemesi daha iyidir. kabullenirsiniz durumu. doğru hamle budur. dönem bitene kadar oyalanacak şeyler belli. dönem biter. 1 dersten geçmişsinizdir. dersler dağ olmuştur! bitmez bu okul dersiniz ve konservatuar sınavlarına kat-i girme şartı koyarsınız kendinize. hatun kişi isveç'ten döner. barışmışsınızdır ama nasıl bir barışmak orası belli değil. sürüncemede gidiyor durumlar. hiç bir şey rayında değil, ilişki demeye bin şahit ister durum. belli ki ne siz, ne o istiyordur ama alışkanlık işte... bu arada dönem bitmeden, yeni grup işlerine girişmiştir. bir gitarist bulunmuştur, beste yapılmıştır, hatta vokal bile bulunup şarkıları yarışmaya hazırlamışsınızdır! ohlala! yazın çalışacak bir iş bulursunuz alınacak eşyalar bitmemiştir, para biriktirir, ses kartı ıvırdı, zıvırdı bir ton para dökülür yaz sonunda. 4. yıl gelir.

müzikal durumlar muhteşemdir. gitarist hayatınıza kandır, candır, muhteşem dosttur ve bir de kuzeninin eski bateristi katılır aramıza ki kendisi muhteşem bile insandır! aman tanrım grup tamam mı yoksa! heyecan dorukta yeni besteler, çalışmalar müthiş! çok güzel besteler çıkıyor. bir yandan konservatuar planları tamamlanır öss'ye baş vurulur. hatun kişi isveç'te master yapacaktır, konuşuyorsunuzdur hala ama az buz.. neyse. gireceksinizdir sınavlara, ama 5-6 seçenekten sadece birisi hedeftir. eski vokal, kadim dost'un okuduğu özel üniversite. ama pek tabii aile destek olmayacaktır o yüzden burslu olmalıdır, buna göre hazırlanırsınız. armoni falan çalışırsınız, bir çok şey yaparsınız. sevgili'yle ayrılırsınız.. son ayrılıktır muhtemelen dersiniz. içten içe üzülürsünüz tabii onca yıl, uçtu gitti. geriye kalan yumuşacık oyuncak kuzu (dolly). kinder süprizlerin de tadı kaçar zaten o andan itibaren. sene sonu gelir, öss kolaydır hatta o kadar kolay gelir ki sınavdan çıkabilirsiniz denildiği anda çıkıldığı halde kendi bölümünüzü tekrar kazanabilecek kadar puan yapmışsınızdır neredeyse. heyecan dorukta. yetenek sınavlarına girersiniz. sınav sonunda mülakata girersiniz. 3-5 soru sorarlar 2 dakikada çıkarsınız. hüsran... gitti bütün emekler. e anlayışla karşılamak lazım aslında.. gelmişsiniz 23 yaşına, bir de burs mu verecekler bu yaşta adama.. gittiler prodüksyon stüdyosu olan gençlere falan verdiler burs. tabii bir tane pırlanta vardı 5 kişinin arasında ama 5'te bir di olan. e konservatuar girişleri de belli arkadaş.. "çıtırdan" torpil dönüyor biliyorsunuz. bu hüsrandan sonra, hemen müziğe vurursunuz kendinizi. 5 şarkının stüdyo kaydı alınır muhteşemdir vaziyet. sonuçtan çok memnunsunuzdur. ve gelir bir dönem başı daha. 5 sene okulda!

hüsranın verdiği gazla okula devam edersiniz. ev arkadaşlarınız mezun oldukları için yalova'dan gidip gelmeye başlarsınız. (baba emekli olmuştur yalova'ya yerleşilmiştir.) 10 ders alınır, 6'sı verilir,2 si bütünlemede halledilecektir, 2 ders kalsa da sorun değil eriyor ya dersler! ama şans bu ya kar yağışı yüzünden sınavlar ertelenir ve sizin isveç yolculuğunuzun başladığı tarihin ötesine atılır! (ne alaka isveç şimdi dediğinizi duydum, az konuşuyorduk evet ama oraları görmek istiyordum, gezmek istiyordum. ha bunu o erasmusa gittiği zaman yapsam daha iyi miydi? evet ama nakit durumları bunu yapmaya müsait değildi.) hocalarla konuşulur, yapılacak bir şey yok. seneye verilecek o dersler. olsun tamam. isveç'e gidilir, ordan finlandiya, ordan tekrar isveç, son gün danimarka. süper tatil, muhteşem gezi, bir metalci için muhteşem diyarlar. çok mutlu olunur. ama bu sefer de kana finlandiyada okumak girer!!! o kadar hoştur ki finlandiya, alış-veriş merkezlerinin en dolu alanı kitap reyonudur! 2. dönem üzerinize afiyet bok gibidir. ama müzikal çalışmalar muhteşemdir. finaller yaklaşmıştır. hatta bu pazartesi finaller başlıyor bile! tam olarak 24/05/2010. yeni besteler eldedir. vizeler çok berbat geçmiştir. ama kararsızlık kararı alınmıştır, okul bitecek, askerlik yapılacak ondan sonra finlandiya'da konservatuar. içimden geçen bir dakika durmadan finlandiya'ya gitmek ve konservatuar'ın kapısında yatıp sınav gününü beklemek.. ama yapamam artık, geç oldu. 5. sene. kaldı 17 ders. ama bir yılda da bitmeyecek okul. 2 senesi var neresinden bakarsan. of bunalım, of kafa karışıklılığı.. hayatımın içine ettim afedersiniz. ama olsun yeni müzik grubumdaki insanlar muhteşem! gitarist ve bateristimiz benim hayata tutunmamı sağlayan yegane insanlar, onlarla olmaktan deliler gibi keyif alıyorum. baterist bilge kişilik muntazam usta. gitarist soğuk kanlı, mantıklı, sevgi dolu insan. vokalistimiz naif, kırılgan, sevecen, yüreği iyilikle dolu. daha sayamayacağım bir ton özellikleri var yeni gruptaki dostların ve ne mutlu ki bana hep böyle iyi insanlar var etrafımda, eski gruptan olan arkadaşlarla da dostluğumuz hiç bir zaman bozulmayacak şekilde kenetlendi, yeni dostlar edindim falan...

ama ben kırgınım. kırılmak sanırım tam olarak bu, dünya'ya kırılmak, ama hepsini içine atmak...

kırgınım. kırgınım çünkü müzik kendi ülkemde 3 kuruş değer görmüyor, kırgınım çünkü ailem müzik yapmamdan çok okulu bitirmemi istiyor, kırgınım çünkü kahretsin ki ülkemde mühendisler sanatçılardan daha çok değer görüyor, kırgınım çünkü ailem haklı, kırgınım çünkü hayatımda sadece müzik olsun isterdim, kırgınım çünkü hala onu seviyorum, özlüyorum, kokusunu duyuyorum... kahretsin.