bugün

ölüm adildir

ah ulan riza!

yıllar sonra öğrendim.

hayatımıza teknolojinin getirdiği nimetleri bir şekilde sokuyoruz ya, haydi hayırlısı demiştik. en başından belliydi. facebook denen meymenetsiz yere üye olduğumda biliyordum sonunu. arkadaşlar bulundu pek tabii. kalbimiz temiz. allah için temiz. başka hiçbir niyet yoktu fikrimizde. nedense hep ilkokul arkadaşları merak edilir? en çocukluğa özlem belki de... hepsi bir yerlere gelmişler, güzel insanlar olmuşlar vesselam, kötülüklerini göstermesin yaradan.

ilk arkadaş, 17 yıl. hala ilk arkadaş, arkadaştan öte belki de.
aradan geçen yıllar... ortaköy çocuğuyuz biz. evveliyatını biliriz. dereyolunu biliriz. yeşilini biliriz bina olmazdan evvel. herkes aynı yerde. yer değiştiren, muhit değiştiren bir ben. canımız sağolsun diyoruz, bitiyor ufacık hayaller. lise yıllarında ise köklerden ayrılamıyor insan, özlüyor deniz kokusunu. başlıyor aynı hengame. bu sefer daha ağır belki de.

lise çağındaki bir insan hayatının en acımasız dönemini yaşıyordur. bu biline.
ondan daha değerli, ondan daha güzel, ondan daha zeki, ondan daha başarılı, ondan daha zengin... ondan daha'lara geneli katlanamaz. siz de geçtiniz bu yollardan bilirsiniz. hele arkasında dev gibi bir maddi desteği varsa. çürümüş et kokusu daha o zamandan yayılır, kamufle eder defter, kitap ve de tebeşir kokusunu. keşke diyorum, keşke bu kadar acımasız olmasaymışız birbirimize karşı.

onu o zaman tanıdım. babasının adını duymuştum, şairdi. halasının eşi ise yine çok konuşulan bir sanatçıydı, özeldi. o gün başın sağolsun dediğimde beni üzgün gözlerle cevapladı.

o da acımasızdı, belki de ben çok siliktim. o zamanlar utandığım bu özelliğimin gün gelip de lehime bu derecede döneceğini bilseydim, asla üzülmezdim. severdik yine de birbirimizi ama zamanla iyice koptu ipler. bir lise fenomeni daha; ufak çetelere bölündük. yazık... bir kez daha yazık... gel zaman git zaman başka bir liseye geçti. kader bu ya kendine en yakın arkadaş olarak benim ilk arkadaşımı seçti. aynı sınıfta okudular, bizden çok daha yakın oldular.

hayatımıza teknolojinin getirdiği nimetleri bir şekilde sokuyoruz ya, haydi hayırlısı demiştik. en başından belliydi. facebook denen meymenetsiz yere üye olduğumda biliyordum sonunu. arkadaşlar bulundu pek tabii. kalbimiz temiz. allah için temiz. başka hiçbir niyet yoktu fikrimizde. nedense hep ilkokul arkadaşları merak edilir? en çocukluğa özlem belki de...

yıllar sonra öğrendim, ne yaptıklarını, ne ettiklerini...
yine o saf heyecanla, çocukluk günlerimizi yad etmeye başladık. daha sık birbirimizi arayıp sorar, keşkelerimize yenilerini eklememeye karar verir olduk. ilk arkadaşım, canım, ciğerim... konuşuyoruz bir akşam; sahi dedim o nasıl? iyi dedi, hiç kopmadık birbirimizden.
hatta bir gün bir araya gelmeyi planlamıştık. eğlenebilirdik, güzel olurdu. kız kıza bir akşam, biraz dedikodu, bol gülmece, biraz da hüzün işte...

sonra haberlerde duydum... hayallerimizi gerçekleştirecek zaman kollarken, koca bir yıkım onu bekliyordu. babasını kaybetmişti. bir sanat adamı daha göçüp gitmişti. ilk arkadaşımı buldum hemen, doğru mu dedim? maalesef ki evet dedi. onu sordum, perişan dedi. benim de amcam gibiydi, en az onun kadar üzgünüm dedi.
teselli etmek bir yerden sonra mantıksız gelmeye başlıyor. ölüme teselli bulunmuyor.

haber edebileceğimiz her yere, herkese haber ettik. cenaze şu gün şu saatte kaldırılacak diye. cenazede okul arkadaşlarından olan yalnızca ikimizdik. ilk arkadaşım ve ben. beni gördüğü andaki yüz ifadesini ömrüm boyunca unutmayacağım. "nereden çıktın sen" derken, ismimi söylerken döktüğü göz yaşlarını hiç unutmayacağım.

o gün "keşke" dedim, "keşke böyle olmasaydı". yıllar sonra öyle bir yerde ve o şekilde karşılaşmasaydık.
keşke birbirimize biraz daha şefkatle yaklaşabilseydik.
belki her şey çok daha farklı olurdu.

lakin adalet herkes için adalet...
yerini bulmuştu...
güncel Önemli Başlıklar