bugün

aradığınızı aramadığınız yerde bulmak

"hocu, biz de aynen bunu yapmalıyız" dedim, arkadaşıma jack kerouac'ın "yolda" kitabını uzatırken. hak verdi bana. çadırlarımızı, uyku tulumlarımızı almalı, otostop çekerek türkiye'yi dolaşmalıydık, jack kerouac ve neal cassady yapmıştı, tüm beat kuşağı yapmıştı, biz de yapmalıydık. saçlarımız uzun, gömleklerimiz kareliydi, led zeppelin bizi anlatıyordu, bob dylan kayınçomuzdu.

sırt çantalarımızı hazırladık, kendimizi 70'lerin amerikan filmlerinde gibi hissediyorduk. allen ginsberg şiirlerini bilgisayardan çıktı almıştık. akşamları çadırda şarap içerken, onları okuyacak, anlamaya çalışacak, minik müzik setimizden, janis joplin dinleyecektik. bu bizim beat kuşağını keşfimiz olacaktı.

otostop çekmeye ayvalık'tan başlayacaktık, hedef kaş'a ulaşmaktı. ankara'dan ayvalığa zaten az olan paramızı harcayarak otobüsle vardık, bir gece yazlıkta dinlendikten sonra, çocuklar kalsaydınız baskılarına boyun eğmeden, sabah otoyola yürüdük ve otostop'a başladık. satış-pazarlamacı bir abiye muhabbettimizle destek vererek izmir'e vardık. o da kendisinin zamanında bizim gibi olduğunu söyledi, inanmadık, "sistemin çarklarına atmışsın abi sen kendini" diye geçirdik içimizden.

izmir'den kuşadasına, başka bir otostopla vardık. orada ilk kampımızı kurduk. şiirlerimizi okuduk, şarabımızı içtik. buzbağ o zamanlar halen ucuz şarap kategorisindeydi. 1996'sını bulursanız şanslıydınız, ve biz şanslıydık. sonra ki duraklar, didim, datça, bodrum ve fethiye hep istediğimiz gibi geçti. fethiye'de akşam kamp yapmak istemedik, kaş'a geçelim orada kurarız kampımızı diye düşündük.

akşamüstü fethiye'de bir kamyon durdu, kalkan parmağımıza, oldukça sevecen ve keyifli bir amca kullanıyordu kamyonu, mehmet amca. "gençler ben bu akşam elmalı'ya uğrıcam, orda kalıcam, sabah kaş'a gidicem, siz de takılın" dedi. mehmet amca'ya güvenmiştik, hem çadırda kalmaktan her yerimiz ağrıyordu, bir gecelik de olsa yatak fena fikir değildi. kamyoncu moteli vardı orada, mehmet amca'ya göre hilton yanında halt etmişti. macera olur diye kabul ettik, atladık kamyona.

akşam olduğunda elmalı'daydık, motelimize yerleştik. 4 tane ranza vardı odada, ama diğer ranzalar boştu, hemen yayıldık yataklara, çok yorgunduk, uyuklamaya başladık. gece onbir gibi mehmet amca uyandırdı bizi, ekmek arası birşeyler getirmişti. teşekkür ettik, yedik. "gençler" dedi, ben yengenizi görmeye gidicem, siz de gelin. gelin dediği yer otoyolda olan pavyonlardandı, "paramız yok" dedik, "ayıp ediyorsunuz" dedi. gittik.

oldukça depresif bir yerdi, isimsiz pavyon. içerisi ucuz düğün süsleriyle süslenmişti. kedi merdivenlerini kim hazırlamıştır acaba diye düşündüm. elle boyanmış ampüllerde tercih edilen renkler kırmızı ve mordu. içeride ki amcaların hepsi racon sahibi ve delikanlıydı. bizi ilk gördüklerinde rahatsız olsalarda, mehmet amca'nın misafiri olduğumuz için bir şey demediler. tahta masaların çoğunun ayağı kısa olduğundan, masaya dayanırsanız içkiler dökülüyordu. bu durumdan içeride ki herkes rahatsız olmalıydı ki, kimse masalara temas etmiyordu.

mehmet amca yengemizi gösterdi iç çekerek, adı pavyon da çalışan her kadın gibi ahu'ydu. 100 kiloydu ve çok neşeliydi. mehmet amca, "kurtarıcam onu bir gün" dedi. içtik. mehmet amca evlenememişti, hep yollardaydı. yine içtik. mehmet amca, gündüz yollarda, akşam pavyonlardaydı. gittiği pavyonlarda hep bir gözdesi vardı, ama ahu bambaşkaydı. yine içtik. ahu onu anlıyordu, ahu onu onu kimsenin anlamadığı gibi anlıyordu. yine içtik. ahu yengemiz, gecenin sonuna mehmet amca'yı saklamıştı, gezdiği tüm masalardan sonra, son limanı olan bizim masaya geldi. mehmet amca sevindi, yine içtik. gençler dedi siz yan masaya geçin, garsona bir hareket yaptı, masa donatıldı, ahu yengemize, mehmet amcamıza veda ettik. yan masaya geçtik, yine içtik.

birlikte çok mutlu gözüküyorlardı, ruh ikiziydiler, bakışlarıyla anlaşıyorlar, sık sık kahkaha patlatıyorlardı. o an anladım; mehmet amca, jack kerouac'tı, yollardaydı gündüzleri. akşamları ise hep farklı bir yerde, elinde içkisiyle. "heyt be mehmet amcama bak be". türkiye'nin kerouac'ı ile tanışmıştık, ki fazlası da vardı. ahu yengenin yanında, tam bir charles bukowski olmuştu. henry chinaski, ahu yengenin gerdanından öpüp, arada bize bakıp göz kırpıyordu. biz bir yerde hata yapmıştık. mehmet amca yapmamıştı.

ferdi tayfur çalmaya başladığında, cüzdanımdan kız arkadaşımın fotoğrafını çıkardım, rakının etkisiyle duygusallaşmıştım, "bende özlemiştim bende, ve resmi vardı o an elimde, peki ya bob dylan nerede, neden dokunamıyordu bu kadar derine".

başlık taşıma editi : ilk açtığım başlığı beğenmeyip, bu başlığı öneren kadim dostum, pirchul'e teşekkür etmek isterim. okuyup oylamış arkadaşlarda kusura bakmasınlar. ama bu başlık daha güzel oldu, sanki.