bugün

bi ilhan irem vardı o da öldü

şaka lan şaka. ölmedi.

müthiş insan yiğit özgür' ün o malum karikatürü yayınlandığından beri bir çoğumuz yiğit özgür esprilerinden prim yaparcasına, ilhan irem'in arkasından konuşurcasına, daha ilhan irem'e ne olduğunu araştırma gereği bile duymadan, hunharca ve fütursuzca, ilgili, ilgisiz çoğu başlığa bi ilhan irem vardı noldu ona yazan bkz.ler verdik. ne olabilirdi ki ona?

a. kapkaç, torbacılık ve kadın ticareti gibi suçlardan aranan ilhan irem sazlıklardan havalandıktan sonra meksika semalarında, ardından da lost adasında görüldü.

b. shangay'da organ mafyasının eline düşen ilhan irem dilini kaybettikten sonra konuşamıyorum, konuşamıyorum dese de işaret diliyle düşürdüğü iki çekik gözlü hatunla asian fantezisi yaparken görüldü.

c. 31 çekerken alev aldı, öldü.

d. 21 nisan 2009 tarihli cumhuriyet gazetesindeki yazısı ona ne olduğundan haber vermese de, düşüncelerine tercüman olmuştur. işte o yazı;
bay kötülük...

nitelikli yaşayan, derinlikli üreten, teslimiyetsiz yurtseverliğini ve mustafa kemal aydınlığını sürdürenlerin hâlâ soluk alıyor olması, insanın erdeminden, çağın aydınlığından kopuk birilerini çok rahatsız ediyor.

daha mükemmelini görenler / gösterenler yaşadıkça, ucuz duyarlıklar sirkine kendilerini paketleyip yutturmaları zor.

oysa, anlaşılmaz bulduklarını yaftalamaya, engellemeye uğraşmalarına... rahatsız olmalarına gerek yok!

bazıları için hiç olmayan, bazıları için hiç ölmeyen güzellikler vardır...

ki, bu cümlenin iki yarısı, birbirinin içine geçmesi imkânsız iki ayrı boyuttur.

sistemin içinde yaşayarak ve susarak bu rezilliğin parçası olanlar;

bir kısırdöngüye ait olmayı reddederek, hayatıyla, sanatıyla, duruşuyla, daha yaşanılır bir dünyanın kavgasını veren insanlara köstek olacaklarına, kendi hayatlarını gözden geçirmeliler.

sıkıntısını çektikleri eksiklik hissinin çaresi, hayatında, işinde, sanatında, hiçbir ucuzluğun arkasına, hiçbir nüfuzun ya da dinin korku imparatorluğuna sığınmadan gerçek evrensel insanın aydınlığına ulaşabilmektir.

daha yukarıdakini derdest etmek, hitlervari tezgâhlarla susturmaya çalışmak, senin karanlığını daha devasa bir kaosa sürüklemekten başka hiçbir işe yaramaz.

"insan" gibi insanların tümünü yok etsen bile, aydınlık düşünceyi indiremezsin göklerden.

parayla ya da despotlukla satın alamayacağın olgular var; insanlık, iç huzuru, sevgi, saygı...

senin çiğliğini, niyetini röntgen filmi gibi gören saygın insanlara histeri krizi halinde saldırıp organize karalar çalmak, daha derin bataklara saplanmandan başka, seni saygın ve başarılı kılmaz.

mükemmel hayatlar ve yapıtlar orada durdukça, sen anlamsız ve nobran bir kürsü komiği olmanın ötesine geçemezsin.

bunları algılayamayacak kadar mikro bir mahallede yaşasan dahi, "o güzelim insanları" gördükçe hissettiğin;

"donanımsızlık, cahil ve çırılçıplak olma duygusu" seni saldırgan yapıyor.

bu kadar kendini bilmez oluşun, kendinin ne olduğunu bilmenden...

cüretkârlığın cehaletinden, cesaretin korkaklığından kaynaklanıyor.

evrensel hayatın sonsuz özgürlüğünden, uçuşan saçlardan, aydınlık çağdan öylesine ürküyorsun ki, kendine kapanık, güdük bir yaşantı kurmak istiyorsun. yöreselleştirip kendine benzettiğin inançların avcılığında...

bel altı vuruşlarında yaratıcılığı sınır tanımayan bir tayfa ile bedevi âlemi peşindesin.

hayatın kılcal damarlarına nüfuz eden o kadro, senin gibi örümcek sabrı gösteremez, duracakları yeri bilemezler.

ilkelliklerin tavana vurduğu, toplumun gözbebeklerine saldırdıkları günler karanlık tertipler için sonun başlangıcıdır.

idrak sorunlu rüzgâr gülleri, dikta heveslisi çağdışı bir nokta olduğunu anlayana kadar parlatırlar seni.

kronik hainler hiç uyanmamayı yeğlerler. işık insanları ise, evrimleşmeni, aydınlanmanı veya çekip gitmeni bekler. büyüyen fiskesi ile kalabalığın, ötelenmeni.

umuda, düşlere, bekleyişe bile tahammülün yok senin.

işte böyle birisin sen bay kötülük.

klonlarınla birlikte bu utanç devrine ibretli bir rezalet imzası atıyorsunuz ya. mutlaka gideceksiniz sonunda.

bu kadar debelenip, yaşadığı çağı acımasızca bulandıranlar, günlerin köpüğünde yitip gider.

dünyanın bütün kavgaları senin gibilerin kafasında yaşanıyor aslında.

erişemediği yıldızları karartmaya çalışan cüceler, beyhude bir faşizanlıkla sadece geciktirir aydınlığı.

sonra yılan gömleğini çıkarır...

dünya, çöl yaratıklarına çok uzak bir "günaydın" faslındadır.