bugün

paranin ustu senin olsun

çocukluğu(mu)n en çok sevilen cümlesidir.

evin en küçüğü olarak; hayatımın en engebeli, en dikenli, en uzun, en soğuk, en sıkıcı, en çekilmez yolunu koşarak gitmemi sağlardı...

ve çoğu zaman sürpriz olurdu bu cümle...

+ gk gel bakiim buraya..
- ya abi yaaaa top oynuoomm...
+ gel lan buraya it, git bana bi paket sigara al..
- ya offf...
+ paranın üstü senin olsun, çabuk gel...

ve bu cümleyle start verilmiş arap atı gibi koşmaya başlardım... para ulan para... demir para... beni kazıklayamayacakları bi para hemen bi flashback yapalım 4-5 yaşlarıma;
+ gk oğlum al şu parayı ekmek al...
- anne yaa kaat para verme bana, kazıklarlar sonra beni...

kola, tombi, leblebi tozu alayını alabilirim... yolda gözümün önüne geliyor leblebi tozundan öksürdüğüm sahneler, allah ım bayılmak üzereyim zevkten... mutluyum lan o an... en saf halimle...

gerçi en küçük olanlar bilir, kaç yaşına gelirse gelsin hala markete en küçükler gider... hala abim de markete gönderir;
- gk limon bitmiş lan hadi bi koşu alıver..
+ olm sen ızdırap mısın bana, karın nasıl katlanıyo lan sana.. lan şimdi dışardan gelmedim mi, niye arayıp söylemedin? *
- tamam hadi, al şunu paranın üstü de senin olsun...
+ tamam lan gidiyorum...

amk programlanmışım ya paranın üstü senin olsun lafına, duyunca bütün yelkenler suya iniyor! ulan adam cebindeki bozuklukları uzatıyo zaten, o paranın tamamı para üstü olsa bile bi skime yaramıyo ama bilinçaltına yerleşmiş bi kere, duyunca sıyırıyosun balataları... yine de güzel be; hayat parayı vermeden paranın üstünü alsa da...