bugün

chp ve iyi parti nin aslında muhalefet olmaması

çok istiyorlarsa a.k. partilileri kendilerine fayda getirecek şekilde değerlendirebilir, ama meselenin aslı bu: hem chp hem de iyi parti denen yapıların işi gücü muhalefetçilik oynamak ve bu yolla gerçek muhalefeti oyalamaktır. iki adet sosyopolitik formülle izah edersek belki daha net olur:

formül 1: "dünyanın hiçbir diyarında sistem kendisine sorun yaratacak hareketlerin politik varoluşuna izin vermez".

bunun türkiyesi, fransası, çini, vs. hiçbir istisnası yoktur, bu kural heryer için geçerlidir. denebilir ki "benim şu an yaşadığım filanca demokratik evropa diyarında inanılmaz sistem karşıtı partiler var ve seçime katılıyor, demek ki bu formül doğru değil." tamam da, bu partiler sorun yaratıyor mu?

mesela 'demokrasi beşiği' ingiltere'den çok yakın tarihli bir örnek: bu ülkede ırkçı ve faşist bir politik parti olduğunu saklamayan ama açıkca da dillendirmeyen 'british national party' (BNP) yani 'britanya ulusal partisi' diye bir oluşum var. elbette parti'nin söylemleri 'ingiltere standartlarında ırkçı ve faşist'; yoksa türkiye'de benzer şeyleri söylemiş olsa belki yüzde 15 ile yüzde 20 arası oy alır. gelgelelim ingiltere standartları için gayet ters; hani anlaşılabilsin diye şöyle bir mukayesede bulunalım: mesela türkiye'de birileri çıkıp "avantasız ve ayrımcı olmayan bir idare, koşulsuz barış ve istisnasız herkese özgürlük" dese insanlar önce "amaan, zaten diğerleri de hep aynı şeyleri söylüyor" diye önce güler geçer, ama sözlerinde samimi olduğu anlaşılırsa nasıl bir linç yer ve herkes tarafından oracıkta linç edilir, hayal bile edemiyorum. hayal etmeme de gerek yok zaten, bunları isteyen insanların başlarına neler geldiğini herkes bilir. işte birinin aleni ırkçılık yapması veya faşizmi savunması da ingiltere için aynen böyle. sözün özeti, tam da bu yüzden bnp tarihi boyunca hiçbir yerden tek bir milletvekili bile çıkarabilecek kadar oy alamadı.

sonra ne oldu; 2000'li yıllarla birlikte yabancı düşmanlığı ingiltere'de popüler olmaya başladı ve bnp ufaktan kıpırdanmaya, göz önüne çıkmaya başladı; üye sayıları 4000'leri aştı, belediye meclislerinde koltuk kazanmaya bile başladılar. işte o an ingiliz sistemi bu ufak kımıldanmaya bile tahammül edemeyip bir şekilde bunları bitirdi. hani demokrasi vardı? hani magna carta'nın çıktığı ülkeydi? denecektir ki 'ama bnp zaten demokrasiyi tehdit ediyordu'. sen sistemine 'demokrasi' diye isim verirsen sana ters olan herşey de demokrasiye ters olmuş olur. neyse, her ne kadar bu absürt örneği 'çok demokrat' diye bellenen bir ülkeden verdiysem de istisna yok: "sisteme sorun çıkarmayacaksan istediğin kadar uçabilirsin". yüzde 11 oy almış hdp'nin genel başkanı selahattin demirtaş yıllardır içerde. neden? yok; yani var da söylenmiyor. çünkü gerçek nedeni söyleseler ya demirtaş'ı dışarı çıkarmaları ya da hdp'yi toptan kapatmaları lazım. ama ne demirtaş'ı bırakıyorlar ne de hdp'yi kapatıyorlar. türkiyedeki sistem ne ola ki böyle bir tezatlığa izin veriliyor?

formül 2: "türkiyedeki rejim abd'nin ileri karakolluğudur".

falanca otelinizde insanlar diri diri yakılmış veya filanca beldenizde çoluk çocuk aç kalmış gibi meseleler abd'yi ilgilendirmez, yeter ki o ülkeden edeceği faydaya bir zarar gelmesin. gerek chp gerekse iyi parti tavırları ve duruşları ile toplumu örgütlemek ve gerçek sorunlarına eğilmek yerine "sıra bana ne zaman gelecek?" mevzusundalar. bu partilerin doğrudan abd'ye çalışması bile gerekmiyor; sadece kendilerini o 'muhalefet" denen konumda tutmaları ve bu yolla gaz almaya devam etmeleri yeterli.

sistem bu partileri hala "muhalif" olarak orada tutuyorsa demek ki bunlarin sisteme bir zarari yoktur.