bugün

ülkenin işgal altında olduğu gerçeği

işte ismail Küçükkaya'nın "Saldırıya uğrayan TSK değil, Türkiye" başlıklı yazısı:

"Terörle mücadelede ortaya çıkan görüntüler içinde anlamakta, açıklamakta ve kabullenmekte zorlandığım tek bir konu var: Aydoğan Babaoğlu'nun o talihsiz günde golf oynamaya devam etmesi. Daha da kötüsü bu olaya ilişkin Babaoğlu'nun açıklaması oldu. Üzüntü verici bir kaza ama üzerinde durulması gereken bir konu. Bunu bir yana koyalım.

Aktütün'e ilişkin yapılan tartışmalar, Aydoğan Babaoğlu olayıyla birleştirilip TSK aleyhine bir yıpratma kampanyasına dönüştü. Basının çok büyük bir bölümünün iyi niyetle davrandığından kuşkum yok, ancak TSK'ya ve Türkiye'ye yönelik geniş kapsamlı ve etkili bir psikolojik harbe maruz kaldığımız çok açık. Ortaya çıkan manzaraya bakalım:

"Askerin milletle arasını açıyorlar, askerin hükümetle ilişkilerini zehirliyorlar, askerle medya arasında sert polemikler çıkartıyorlar ve belki hepsinden önemlisi askerlerin kendi içlerinde kanayan yaralar açıyorlar."

Bir terör örgütü, onun eylemleri ve arkasındaki karanlık eller, daha ne istesinler?

Evet, üzülerek kabul etmeliyiz ki medya bu psikolojik savaşta isteyerek ya da istemeden alet olmaktadır. Saldırıya uğrayan TSK değil, Türkiye'dir. Dikkat, bu savaş işte böyle kaybedilir. Ben, kendi adıma bir gazeteci olarak bu yenilgiyi kabul etmeyeceğim.

Tartışmaya "evet", sorgulamaya, eleştirmeye, varsa sorumluların cezasını çekmesine sonuna kadar "evet". Ama yaşadığımız şey, bunların çok ötesinde. Eleştirinin bir zamanı, üslubu ve içeriği olur. Yapıcı eleştiri arıyorsak onun kriterleri var.

Sanıyorum, TSK';ya yönelik karalama kampanyası üslup ve adap dışı bir çerçeveye dönüştürülürken, bir çeşit intikam duygularına, hatta bir bilinçaltı öfkeye hizmet ediyor.

Eleştiri, Silahlı Kuvvetler 17 askerini şehit vermişken, hassasiyetlerin ve üzüntülerin en üst noktaya tırmandığı anda yapılmaz.

Elbette hatalar vardır, olabilir. Hataları tartışırken kurum ve kişileri ayırmayı, bütün ve parçaları ayrı ayrı ele almayı unutamayız. Eleştirmek, o kurumun bütün yapıp ettiklerini olumsuzlamak hakkını verir mi?

Amaç belli: "Askeri izole ediyorlar"

ilker Başbuğ terörle mücadeleyi çok çeşitli boyutlarıyla ele alıyor. Bölgeyi ziyaret etmiş, halkın sevgi gösterileriyle karşılanmıştı. Hükümet partisi, etnik milliyetçilik yapan partiye karşı favori. Cumhurbaşkanı "Irak'a gideceğim" diyor. Türkiye, aktif dış politika izliyor. Terör eylemi etnik çatışmayı körüklemek amacını taşıyor. Kürt nüfusla gerginlik yaşayan bir ülke, Ortadoğu'da çok etkin dış politika izleyemez. Öyle bir eylem yaptılar ki, arkasından öylesine bir karalama kampanyası düzenlediler ki merkez medya bile buna alet oldu. işte psikolojik harp böyle yapılır. Bölücü örgüt veya yandaşları mutlu değil midir acaba? Peki buna teslim olacak mıyız?

En büyük zehir,"terörle mücadelede maddi imkân sorunu yaşanıyor" balonuydu. Kaç kere yazdım, Hasan Iğsız'ın bilgilendirme toplantısındaki sözlerinin anlamı bu değildi. ifadelerden bu sonuç çıkmıyordu. Askeri bütçenin önceliklere göre düzenlenmesinden bahsediyordu. Nitekim dün Genelkurmay açıklama yaptı. Hükümetle asker arasında bugün değil, hiçbir zaman bu konuda para sorunu yaşanmaz. Evet bir problem var, asker ve hükümet terörle mücadelede hukuki düzenlemeler konusunda yer yer ayrışıyor. Bu son derece normal. iki taraf da kendi vizyonları, öncelikleri ve düşünceleri doğrultusunda çözüm önerilerine sahip. Asker gayet doğal olarak bölücü teröre karşı daha etkin düzenlemeler istiyor. Hükümet ise "daha da sertleşmek mücadeleye zarar verir", "yerel seçimleri etnik milliyetçilik yapan parti kazanırsa PKK'ya büyük kozlar verilir" düşüncesinde. Avrupa Birliği'nden uzaklaşma endişesini taşıyor. Konuşacaklar, bir noktada buluşacaklar.

Aydoğan Babaoğlu demiştik değil mi, herhalde hayatının en kötü günlerini yaşıyordur. Yaşar Büyükanıt, ilker Başbuğ ve sonra da Başbakan dahil hükümet üyeleri söylüyordu. Babaoğlu da 10 gün önce ne diyordu biliyor musunuz: "Sınır ötesine yapılan hava operasyonlarının başarısından ABD başta olmak üzere dünyanın bütün ülkeleri takdirle bahsediyorlar. "Hatırlatayım dedim. Psikolojik harp, golf fotoğraflarıyla Hava Kuvvetleri'ndeki alt kadroya ne diyor biliyor musunuz: "Bak senin komutanın golf oynuyor. Sen şehit oluyorsun."

Yeri gelmişken, milletimiz bu kadar hassaslaşmışken şunu da vurgulayalım. Tamam, şehitlerimiz geldiği gün ağlıyoruz, yüreğimiz kanıyor. Peki sonra? Acaba gerçekten şehitlerimizin çocukları için özellikle büyük kentlerde yaşayan vatandaşlarımız, yüksek imkanlara sahip sivil toplum kuruluşlarımız ne yapıyor? Bunu da merak ediyorum.

Sonuç, her kuruma, herkese karşı eleştiriye “evet” ama karalama kampanyasına

"hayır". "

http://www.odatv.com/index.php?id=13662

bu işgalin ıraktaki taşeronu kürtler olduğu gibi türkiye'de taşeronları nurcular ve pkk... şimdi ergenekon çamuruna taş atmadan 2 kere düşünün sıçrattığınız bu çamur masum vatanseverlere mi yoksa ülkenin şeref ve haysiyetine midir?

tüm bu şeref ve haysiyetten bir haberlere hiçbir anlam ifade etmeyecek biliyorum...