bugün

bir muhasebecinin hayati

yarak gibidir afedersin. hele bir de kurumsallaşmamış özel bir şirkette çalışıyorsa ve sadece resmi muhasebe değil de finansman falan gibi şeylerle de uğraşıyorsa boku yemiştir. hayatı omuzunda çantası, banka, ssk, vergi dairesi arasında koşturarak geçecektir. ancak son dakikalarda ödenebilen çeklere son dakikalara kadar para yetiştirmeye çalışacaktır. kendisi götünde bir dünya borçla, ödenmemiş kiralarla, ödenmemiş kredi ve kredi kartlarıyla gezerken şirkette maaşlarını adam gibi alamamış elli kişinin derdini dinlemekle ve onları avutmakla mükelleftir, kapıya dayanan alacaklıları oyalamak, onlara göstermek fakat vermemek de görevleri arasında yer alır. bütün bu işlerle uğraşırken aynı zamanda mükemmel ve çok titiz bir arşivci olması gerekmektedir zira ihmal edilen en ufak şey ve en ufak hatalar şirkete kol gibi para cezaları olarak dönecektir. para lafı duymaktan midesi bulanacaktır. sigorta dendiğinde basuru azacaktır. sekreter aynı gün otuz kez alacaklılardan bir başkasının telefonda olduğunu ve görüşmek istediğini söylediğinde cama çıkıp "yok mu beni ziken" diye bağıracaktır. personelden biri odasına girip "ya şu hesap dökümüme bakabilir miyim?" dediğinde o hesap dökümünü personelin götüne sokmayı hayal edecektir. stresten sinirden lepiska saçlarını dökecek, kel kalacaktır. özetle bok gibidir muhasebecinin hayatı. siz siz olun bu işe bulaşmayın. sanayide simit sarayı açın, ya da ne bileyim öyle bir şey işte.