bugün

2018 abd türkiye yaptırımları

şu anda ülkemizdeki dini gündemimizde (!) olmayan fakat nasıl bir felaket doğuracağı belli olmayan yaptırımlardır:

"

ABD Kongresi, Washington’a yönelik hasmane tutumunu ısrarla sürdüren Türkiye’ye karşı yaptırım olasılıklarını değerlendirirken siyasi çevreler böylesi bir kararın doğuracağı sonuçları tartışıyor. Kimileri yaptırımların Türkiye’yi dize getireceğini savunurken kimileri sorunu daha da tırmandıracağı görüşünde.

Konsolosluk çalışanları ve ABD vatandaşlarının, bilhassa da ekim 2016’dan bu yana cezaevinde olan North Carolinalı Rahip Andrew Brunson’un Washington’a göre mesnetsiz terör suçlamalarıyla tutuklanmasına duyulan öfke Kongre’nin iki partisini Türkiye’ye yaptırım konusunda birleştirdi.

Görüşmelere vakıf yetkililerin Al-Monitor’a verdiği bilgilere göre olası yaptırımlar arasında gözaltılardan sorumlu Türk yetkililere ABD vizesi yasağı uygulanması ve Türkiye’den tabanca ithalatının yasaklanması yer alıyor. Türkiye’nin tabanca ihracatından yılda yaklaşık 100 milyon dolar kazanç elde ettiği tahmin ediliyor.

Başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Türk liderlerin giderek sertleştirdiği Amerikan karşıtı söylemler ve Kuzey Suriye’de ABD’li özel harekat birliklerinin konuşlu olduğu bölgelere yönelik tehditler Kongre’nin Türkiye’yi cezalandırma hevesini daha da körüklemiş durumda. Türkiye ile Rusya arasındaki muammalı S-400 füze savunma sistemi anlaşması da Kongre üyelerinin elini güçlendiren bir diğer konu.

Ancak ABD yönetiminden yetkililerin Al-Monitor’a verdiği bilgiye göre ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye’den sorumlu Avrupa ve Avrasya ile ilişkiler dairesi yaptırım taleplerine direniyor. Kaynaklara göre, Dışişleri Bakanlığı iki NATO müttefiki arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi için kısa süre önce oluşturulan istişari mekanizmaya biraz daha zaman tanınmasını istiyor. Kaynaklar ABD Dışişleri Bakanı’nın da çatışmadan ziyade iş birliğinden yana olduğunu vurguluyor. Taraflar arasındaki yeni istişari mekanizma bu ayki Türkiye ziyareti sırasında Erdoğan ile gerçekleştirdiği üç saati aşkın görüşmenin ardından Rex Tillerson açıklamıştı. Kaynaklar bu ziyaretin ardından Türkiye’nin ABD’ye yönelik söyleminin yumuşadığına dikkat çekiyor.

Yaptırım yanlıları ise 2015’teki uçak krizini örnek göstererek Rusya’nın yaptırımlar vasıtasıyla Türkiye’yi özür dilemeye mecbur bıraktığını hatırlatıyor. Son olarak Almanya da Alman devlet bankaları ve Avrupa finans kuruluşlarından Türkiye’ye giden finansmanı kesme ve askeri satışları durdurma tehditleri ile tutuklu gazeteci Deniz Yücel’in serbest bırakılmasını sağlamıştı.

ABD yönetiminin konuya ilişkin siyasetine vakıf bir kaynak Al-Monitor’a şöyle diyor: “Ufak çaplı tedbirler almanın daha iyi sonuç verebileceğini düşünüyoruz (...) Taviz yaklaşımı sorunları daha da tırmandırmaktan başka bir işe yaramıyor.”

Bipartisan Policy Center’a bağlı Ulusal Güvenlik Programı’nın kıdemli uzmanlarından Nicholas Danforth ise şu uyarıyı dile getiriyor: “ABD, Rusya’nın aksine Türkiye ile sürdürdüğü zorlu müttefiklikten fayda sağlıyor, Türkiye topraklarındaki askeri üsleri kullanıyor. iki taraf da sert oynamayı seçerse Ankara bunları kapatabilir. Olası bir yaptırım politikasının ön koşullarından biri en azından böyle bir senaryoya hazırlıklı olmaktır.” Danforth’un işaret ettiği üsler arasında Pentagon’un Afganistan ve Irak operasyonlarında kritik lojistik merkezlerinden biri olan incirlik Askeri Hava Üssü de yer alıyor.

Danforth Al-Monitor’a şu değerlendirmeyi yapıyor: “Sert oynamak Rusya’nın işine yaradığına göre ABD’nin de işine yarar varsayımı sorunlu bir varsayım. Sert oynamayı kimse Stalin’den daha iyi beceremezdi ama aynı yaklaşıma ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra başvurunca son tahlilde Türkiye’nin Rus karşıtı bir askeri ittifakta on yıllarca sürecek üyeliğinin ve Türkiye’deki ABD hava üslerinin önü açılmış oldu.”

POMED’in Türkiye’yi yakından takip eden kıdemli araştırmacılarından Howard Eissenstat da ikili ilişkilerin hassasiyetle ele alınması gerektiği konusunda hemfikir. Eissenstat Al-Monitor’a şöyle diyor: “Asıl mesele Erdoğan’ın ABD’nin onu devirmeye çalıştığına inanması. Dolayısıyla yaptırımlara da bu gözle bakacak. Üstelik Türkiye ABD’ye, Almanya ve Avrupa Birliği’ne olduğu kadar bağımlı değil.”

Eissenstat’a göre S-400 füze savunma sistemi, Afrin yahut Türkiye’deki insan hakları ihlalleri gibi stratejik anlaşmazlıklar konusunda atılacak adım yaptırım değil Amerikan ve Türk liderlerin kamuya açık her toplantısında bu meseleleri ön plana çıkarmak olmalı.

ABD’nin Türkiye’ye ilişkin menfaatlerinin “sil baştan yeniden değerlendirilmesi” gerektiğini de vurgulayan Eissenstat şöyle devam ediyor: “Aslında iki ülkenin müşterek menfaatleri o kadar da fazla değil. (...) ilişkilerin sürdürülmesi -eğer sürdürülebilirse- iki ülke için de yararlı ama bunun için müşterek menfaatlerin ne olduğu ve iki taraf için ne denli önem taşıdığı realist bir bakışla yeniden değerlendirilmeli.”

Konuya vakıf kaynaklar Dışişleri Bakanlığı’na bağlı Avrupa ve Avrasya ile ilişkiler dairesinin yaklaşımını şöyle özetliyor: “(ikili) ilişkilerin o kadar kötü olduğunu düşünüyorlar ki bu konulara hiçbir şekilde değinmek istemiyorlar. Bunun yerine uzlaşı noktası olarak sürekli Suriye’ye işaret ediyorlar.” Nitekim Washington, Kabil Büyükelçiliği’ne atanan ve ekim ayında Türkiye’den ayrılan John Bass’ın yerine halen yeni bir isim belirlemiş değil. Pek çok ABD’li yetkilinin sitayişle andığı Bass, Türkiye’deki görev süresinin sonunda Ankara nezdinde bir nevi istenmeyen insan haline gelmişti.

Tillerson’ın Türkiye ziyareti sırasında kurulan istişari heyetlerden biri Suriye’ye ilişkin. Türkiye’nin terör örgütü addettiği Halk Savunma Birlikleri (YPG) ile ABD arasındaki ittifak ikili ilişkileri baltalamaya devam ediyor. Bu kapsamda istişari heyetin ilk toplantısını 8 Mart’ta Washington’da yapması planlanıyor. Basına yansıyan bilgilere göre gerilimi azaltmak için masaya getirilmesi düşünülen önerilerden biri YPG’nin Suriye Demokratik Güçleri (SDG) içindeki rolünün azaltılması olabilir. islam Devleti’yle mücadelede uluslararası koalisyonun ana ortağı olan SDG içinde binlerce Arap savaşçı da yer alıyor. Ancak bu önerinin kabul edilmesi zor.

SDG içindeki en etkili ve disiplinli güç olduğu düşünüldüğünde YPG’yi iD’le mücadeleden dışlamak pek mümkün görünmüyor. ABD Merkez Kuvvetler Komutanı General Joseph Votel da Salı günü ABD Senatosu’na bağlı Silahlı Kuvvetler Komitesi’nde yaptığı konuşmada bu duruma işaret ederek Türkiye’nin Afrin operasyonunun iD’le mücadelede başarısızlık riskini artırdığını söyledi. Votel şöyle konuştu: “SDG içindeki pek çok savaşçının Afrin’deki Kürtlerle yakın bağları var ve şimdi iD’le mücadele ile Kuzey Suriye’deki Kürt kardeşlerine yardım etmek arasında bir seçim yapmak zorunda kaldılar.”

Anadolu Ajansı’na yansıyan bilgilere göre istişari mekanizma kapsamında Fethullah Gülen’in Türkiye’ye iadesi konusunda oluşturulan adli ilişkiler heyetinin de yakın zamanda bir araya gelmesi planlanıyor. Brunson ve örgüt bağları gerekçe gösterilerek gözaltına alınan iki Türk ABD konsolosluğu çalışanının durumunun da bu görüşmede ele alınması bekleniyor.

Türkiye Gülen’in iadesini talep ederken ABD’li yetkililer Türk makamlarının konuya ilişkin “somut delil” sunamadıklarını savunuyor. Brunson’un Gülen’in iadesi için koz olarak kullanıldığına ilişkin spekülasyonlar da söz konusu. Erdoğan’ın eylül ayında polis akademilerinin mezuniyet töreninde yaptığı konuşma da bu spekülasyonları artırmıştı. Erdoğan, “Diyorlar ki, bir papaz var, bize verin. Sizde de bir papaz var. Sizdeki çok daha rahat hemen verebilirsiniz” ifadelerini kullanmıştı.

Yaptırım uygulanacaksa bu tür tutuklamalara cevaben uygulanması gerektiğini belirten Eissenstat ABD’nin istanbul Başkonsolosluğu çalışanlarından Metin Topuz’un gözaltına alınmasının ardından başlatılan vize yasağını “desteklediğini” de ekliyor. Vize yasağı, Türkiye’nin Washington’ı önceden haberdar etmeden Amerikan vatandaşları ve misyon çalışanlarına karşı hukuki işlem başlatmayacağına söz vermesinin ardından, aralık ayında kaldırılmıştı. Eissenstat ise “ABD’nin esas taleplerin hiçbiri karşılanmadan geri adım atması beni şaşırttı” diyor.

Üstelik, geçen ay üçüncü bir ABD konsolosluğu çalışanı daha Gülen hareketiyle bağlantılı olduğu gerekçesiyle ev hapsine alındı. Türk basınında çıkan haberlere göre çalışanın ayağına elektronik kelepçe takıldı. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert ise konuya ilişkin sorular üzerine gelişmelerden “haberdar” olduklarını söylemekle yetindi."

https://www.al-monitor.co...ons-turkey-pros-cons.html