bugün

küçükken korkulan şeyler

Her ne varsa bize miras ya genlerimizde ya da çocukluğumuzdan miras kalıyor. Hayatın bir sinema, bir hayal olduğunu o zamanlar heybemize koyduklarımız sayesinde devam ettiriyoruz.

Sabah garip insanın içini yakan bir sesle uyandığımda bunun salâ olduğunu düşünürdüm. Her defasında ne kadar çok ölen insan var diye düşünürdüm. Bazen başımda bekleyen anneme yine kim öldü diye sorduğumda ise bunun sabah ezanı olduğunu söylerdi. Daha sonra öğreniyoruz ki her vaktin farklı bir makamı varmış.

Yine özellikle sabahın erken saatlerinde kedilerin mırıltı halinde inlemeleri hep bir bebeğin sokağa bırakıldığı duygusunu uyandırırdı. Birçok defa nolur gidip bir bakın, bir yerlerde bir bebek var dememe rağmen beni yatıştırırlardı.

Küçükken bir dönem yaşadığımız yere yakın askeri havaalanı vardı. O dönemler yoğun bir hareketlilik vardı. Bahçede oynadığım zamanlar uçakların alçak uçuş yapmaları ve benim koşarak eve girmem de o dönemde hatırladıklarımdan.

Küçükken merak baskın geliyor. Hep evin bodrum ve çatı katlarında veya dolaplarında keşfedilecek şeyler var diye düşünürdüm. Evin alt katında eski malzemelerin olduğu bir dolapta eskiden dokuma tezgahlarında kullanılan ayak şeklindeki bir aleti her zaman gerçek bir ayak sanırdım.

Sokakta oynayıp da bir de eve geldikten sonra evde kimseyi bulamadığım zamanlarda ise beni bırakıp gittiklerini düşünürdüm. Bir de o esnada ağlamaya başladığımda ise bir de o esnada bir kuşun bana eşlik ediyordu.

Son olarak da herhalde şu yağmur mazgalları. Üstlerine basmaya korkardım. Bastığında her zaman çökecek hissi vardı. Orası benim için bir boşluktu. Bunu yenmek de epey zaman almıştı.