bugün
- sivasspor'a verilen penaltı25
- trollerin karışması8
- bülent uygun10
- belediyeler el değiştirince bütün foyalar döküldü20
- fenerbahçe13
- bir kadında ilk baktığınız yer neresi13
- anın görüntüsü20
- sinemaların batma aşamasına gelmesi20
- sözlük yazarlarının pankekleri13
- yoga eğitmeni uzun boylu motorcu şamatacı erkek9
- her yaptığı yemeği paylaşan kızın amacı8
- profesyonel fotoğraf makinası tavsiyeleri10
- patiswiss15
- türk kızlarının beğenmediği erkek tipi13
- inmesi binmesinden daha zor olan şeyler14
- 23 nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramı13
- 22 nisan 2024 sivasspor fenerbahçe maçı33
- stanleywhite10
- kalbin sadece bir kişiyi seveceği saçmalığı9
- junkman8
- siklememenin getirdiği huzur9
- icardi190511
- fenerbahçe'nin bu sene de şampiyon olamaması8
- yazarların en rum özelliği11
- galatasaray9
- bakire misin diye soran erkek12
- xdearm8
- johnny bellington21
- nihavend longa17
- icardi1905'in adam gibi adam olması15
- chp genel merkezi önündeki aşırı üks araçlar9
- icardi1905 silik olsun kampanyası16
- binali yıldırım'ın servet15
- mersinden kıbrısa yüzmek12
- evlenmezsek yaşlanınca ne yapacağız sorunsalı9
- sözlükte fake alacak kadar ezik olmak8
- güzel kızların size abi demeye başlaması11
- arda güler9
- türk kızlarının zenci sevdası13
- susmayan durmayan israile gemi ticareti8
- bir insan sizi ne kadar kırabilir13
- şu anda çalan şarkı11
- sevgili kendim12
- afrika ülkeleri ve türkiyedeki enflasyon oranları29
- abberline tarzı saçma sapan başlıklar açmak8
- icardinin bir haftada 600 üzeri entry girmesi8
- ekşi sözlük17
- türk kızlarının beğendiği erkek tipi16
- bir kadına yaklaşıp adres sormak9
- 21 nisan 2024 real madrid barcelona maçı19
camın kenarına çenemi dayamış dışarıya bakıyorum. her yer karanlık. rüzgârın hışırtılarını odada hissedebiliyorum. hafiften camı aralıyor ve soğuğun içeri girmesine izin veriyorum. içim üşüyor, ürperiyorum. sessizliği bozabilecek bir şeyler arıyor, fakat bulamıyorum. insanların hepsi uçsuz-bucaksız bir uykuya dalmış gibi. birden sokağa çıkmaya karar veriyorum. gecenin sessizliğini sokak köpekleri bozuyor. ayakkabımın çıkarttığı sesler, köpeklerin havlamasına eşlik ediyor. apartmanın önündeyken odamın camına bakıyorum. birisi camın kenarına çenesini dayamış, dışarıyı izliyor. içimi bir huzursuzluk kaplıyor. biraz yürüyorum. evin hemen dibindeki parkta buluyorum kendimi. kaydırakların oraya geldiğimde çevremdeki ruhları hissedebiliyorum. salıncakta oturup sessizce beni dinliyorlar. ağzımı bıçak açmıyor.
kaydıraktan kayan küçük bir kız çocuğuna gözüm ilişiyor. ağlıyor aralıksız, hıçkıra hıçkıra...
ağlıyor, ama yukarı çıkıp tekrar kaymaya devam ediyor. bir ara göz göze geliyoruz. bana rüzgârın böldüğü silüeti ile arkama bakmamı işaret ediyor. arkamı döner dönmez, yaşlı bir adam görüyorum. "git" diyor bana. "uzaklaş buradan!"
koşmaya başlıyorum eve doğru. ayağım bir taşa takılıyor ve olduğum yere devriliyorum...
***
kan ter içinde uyandım.
aynaya bile bakmadan evden çıktım direk.
içimden "deniz olsaydı martılara atardım birazını." diyerek önümdeki simitten bir ısırık aldım.
masadaki çayı hiç içmeden, simidi de yarım bırakarak kalktım oturduğum kafeden. o sırada telefon çaldı. arayan mustafa:
- çıksak ya biraz dışarı?
+ dışarıdayım zaten.
koordinat verme faslından sonra buluştuk. parka geldik ve biraz sohbetledik.
daha doğrusu ben konuştum, mustafa sadece beni dinledi.
lisedeki sevgilim esra geldi aklıma.
peşinden yüz tane herif koşuyor, o ise ısrarla ve hasbelkader seçimini benden yana kullanıyordu.
her gün okul apaçilerinden biri tarafından tehdit ediliyor, çoğuna cevap vermekten kendimi alıkoyuyordum.
en sonunda dayanamayıp bir tanesine: "okul çıkışında pazarın oraya gel, teke tek kavga edeceğiz." diyerek bu döngüye son vermek istiyordum artık.
anlaştığımız saatte orada buluştuk. kalıp olarak benden epeyce iri bir çocuktu.
kavga başladı.
yüzüme bir yumruk salladı. yumruğun yüzümde patlaması ile dudağımdan akan kanlar sular seller halinde...
aradan sıyrılıp, bir sağlam da ben vurdum. yere düşürünce iki, üç...
lise kavgalarının hep maçı sonlandırıcı bir hakemi vardı. bana "kavga bitti" işareti yaparak beni itti.
ben kazanmıştım. yüzümde mağrur bir ifade, içimde bir huzursuzluk...
"berkay!" diye bir ses duydum uzaktan. ses farklı isimler dahil edilerek çoğalıyordu.
bir anda 8-10 kişinin üzerime doğru koştuklarını görüyorum.. sonrasına dair hatırladıklarım kısıtlı:
esra benden ayrıldı, üstüm toz pislik içinde, annem lavaboda kanlı yüzümü yıkadı...
***
telefon tekrar çaldı.
arayan tuğçe'ydi:
- dayanamıyorum artık, yemin ediyorum dayanamıyorum...
- nasıl olacak böyle? ayrıl diyorum artık. korkma bu kadar.
+ öyle olmuyor işte! öyle basit değil işte!
kocası ile arası yine bozulmuş.
ne zaman ayrıl desem, konuyu ya da telefonu kapatıyordu.
kısa bir konuşmanın ardından, telefonu kapattı.
mustafa ile vadi'ye geçtik.
iki kişi daha katıldı yanımıza.
onlar alkol aldı, benim canım istemedi.
tam da güzel bir sohbet dönerken, hafiften ihtiyar bir güvenlik bize seslendi:
"arkadaşlar burada içemezsiniz, kaldırın onları ya da şu karşı tarafta için." diye yukarıdaki ağaçlık yeri gösterdi.
tebessüm dahilinde teşekkür ederek, eliyle gösterdiği yere kurduk kampı.
***
birdenbire önceki geceye geri dönüyorum.
mustafa sessizce beni dinliyor, tuğçe her gün ağlıyor fakat ısrarla evliliğine devam ediyor, güvenlik "gidin buradan diyor" parmakları ile başka bir yeri gösteriyor. yüzüm düşüyor, sohbet bozuluyor, gülmeler kesiliyor.
kalkıyorum yanlarından, yürümeye başlıyorum. eşlik ediyor bana yaprak hışırtıları.
bir eski sevgili düşüyor aklıma; gittiğinden beri, bir yüzüm kırmızı.
***
ben eve dönmüşüm...
ellerim kirliymiş...
annem bile yıkamamış...
kaydıraktan kayan küçük bir kız çocuğuna gözüm ilişiyor. ağlıyor aralıksız, hıçkıra hıçkıra...
ağlıyor, ama yukarı çıkıp tekrar kaymaya devam ediyor. bir ara göz göze geliyoruz. bana rüzgârın böldüğü silüeti ile arkama bakmamı işaret ediyor. arkamı döner dönmez, yaşlı bir adam görüyorum. "git" diyor bana. "uzaklaş buradan!"
koşmaya başlıyorum eve doğru. ayağım bir taşa takılıyor ve olduğum yere devriliyorum...
***
kan ter içinde uyandım.
aynaya bile bakmadan evden çıktım direk.
içimden "deniz olsaydı martılara atardım birazını." diyerek önümdeki simitten bir ısırık aldım.
masadaki çayı hiç içmeden, simidi de yarım bırakarak kalktım oturduğum kafeden. o sırada telefon çaldı. arayan mustafa:
- çıksak ya biraz dışarı?
+ dışarıdayım zaten.
koordinat verme faslından sonra buluştuk. parka geldik ve biraz sohbetledik.
daha doğrusu ben konuştum, mustafa sadece beni dinledi.
lisedeki sevgilim esra geldi aklıma.
peşinden yüz tane herif koşuyor, o ise ısrarla ve hasbelkader seçimini benden yana kullanıyordu.
her gün okul apaçilerinden biri tarafından tehdit ediliyor, çoğuna cevap vermekten kendimi alıkoyuyordum.
en sonunda dayanamayıp bir tanesine: "okul çıkışında pazarın oraya gel, teke tek kavga edeceğiz." diyerek bu döngüye son vermek istiyordum artık.
anlaştığımız saatte orada buluştuk. kalıp olarak benden epeyce iri bir çocuktu.
kavga başladı.
yüzüme bir yumruk salladı. yumruğun yüzümde patlaması ile dudağımdan akan kanlar sular seller halinde...
aradan sıyrılıp, bir sağlam da ben vurdum. yere düşürünce iki, üç...
lise kavgalarının hep maçı sonlandırıcı bir hakemi vardı. bana "kavga bitti" işareti yaparak beni itti.
ben kazanmıştım. yüzümde mağrur bir ifade, içimde bir huzursuzluk...
"berkay!" diye bir ses duydum uzaktan. ses farklı isimler dahil edilerek çoğalıyordu.
bir anda 8-10 kişinin üzerime doğru koştuklarını görüyorum.. sonrasına dair hatırladıklarım kısıtlı:
esra benden ayrıldı, üstüm toz pislik içinde, annem lavaboda kanlı yüzümü yıkadı...
***
telefon tekrar çaldı.
arayan tuğçe'ydi:
- dayanamıyorum artık, yemin ediyorum dayanamıyorum...
- nasıl olacak böyle? ayrıl diyorum artık. korkma bu kadar.
+ öyle olmuyor işte! öyle basit değil işte!
kocası ile arası yine bozulmuş.
ne zaman ayrıl desem, konuyu ya da telefonu kapatıyordu.
kısa bir konuşmanın ardından, telefonu kapattı.
mustafa ile vadi'ye geçtik.
iki kişi daha katıldı yanımıza.
onlar alkol aldı, benim canım istemedi.
tam da güzel bir sohbet dönerken, hafiften ihtiyar bir güvenlik bize seslendi:
"arkadaşlar burada içemezsiniz, kaldırın onları ya da şu karşı tarafta için." diye yukarıdaki ağaçlık yeri gösterdi.
tebessüm dahilinde teşekkür ederek, eliyle gösterdiği yere kurduk kampı.
***
birdenbire önceki geceye geri dönüyorum.
mustafa sessizce beni dinliyor, tuğçe her gün ağlıyor fakat ısrarla evliliğine devam ediyor, güvenlik "gidin buradan diyor" parmakları ile başka bir yeri gösteriyor. yüzüm düşüyor, sohbet bozuluyor, gülmeler kesiliyor.
kalkıyorum yanlarından, yürümeye başlıyorum. eşlik ediyor bana yaprak hışırtıları.
bir eski sevgili düşüyor aklıma; gittiğinden beri, bir yüzüm kırmızı.
***
ben eve dönmüşüm...
ellerim kirliymiş...
annem bile yıkamamış...
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar